anadoluverumelimedya.com

Mustafa İlker Gürkan: Yeni bir Anayasa yapmak, değiştirmek ve ilga etmek Meclis’in yetkisinde değildir

Mustafa İlker Gürkan: Yeni bir Anayasa yapmak, değiştirmek ve ilga etmek Meclis’in yetkisinde değildir
‘İlk yapmamız gereken şey.. Kesin bir tavır almak ve… İş’e; Apaçık görünen bu gerçek karşısında, devrimci-ilerici olduğunu söyleyen bazı insanlarımızdan başlamak…’
Türkiye’nin önde gelen hukukçularından Muğla Barosu eski Başkanı Mustafa İlker Gürkan, 3 Mart 2016 günü Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin Marmaris Şubesi’nin düzenlediği etkinlikte yeni anayasa ve anayasa yapıcılığı konusunda önemli bir konferans verdi. Aynı zamanda 1968 devrimci gençlik hareketinin liderlerinden biri olan, Mustafa İlker Gürkan’ın (*) yine kendisi tarafından yazılı hale getirilen bu önemli konuşmasının tamamını yayınlıyoruz.
Mustafa İlker GÜRKAN/Üç büyük Devrim Kanunu 3 Mart 1924 günü çıktı…
O gün;1.Hilafet Kaldırıldı…2- “Şer’iye”ve “Evkaf “ ve“Erkan-ı Harbiye-i Umumiye”bakanlıkları kaldırıldı… Böylece laik devlete doğru ilk adımlar atıldı, Genelkurmay/Silahlı Kuvvetler politika dışına çekildi..3- Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarıldı…”Eğitimde Birlik” sağlandı.. Türkiye Cumhuriyeti Siyasal olarak 29 Ekim 1923 de kurulmuştur. Ama O’nun sosyolojik doğum tarihi olarak bütün dünyada genel kabul gören, sosyolojik kuruluş tarihi 3 Mart’tır..Bayramdır.. Hepinize kutlu olsun.
Geçtiğimiz Seçim süreçlerinde..Sonrasında Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu ve AKP sözcüsü Ömer Çelik dikkat çekici bir biçimde çok sık, hemen her gün “Yeni Bir Anayasa’dan” söz etmiş, HDP Eş Genel Başkanı Sayın Selahattin Demirtaş, Yine HDP’li Celal Doğan ve Dengir Mir Mehmet Fırat benzeri nitelikteki Kürt Siyasetçiler (Ki bunların hepsi “yok canım bunlar Anayasanın ruhu demek olan ilk üç maddesine karşı değillerdir” diye algılanan siyasetçilerdir… Bu da başka bir algı yönetimi) “Yeni Bir Anayasa” talebinin sözcülüğünü yüklenmişlerdir..
AKP, RTE’nin fiili başkanlığını anayasal zemine oturtup meşrulaştırmak, laikliği içini boşaltarak yok etmek; Etnikçiler ise ise Türk Ulusu kavramını Anayasadan çıkarmak, Kürt kimliğine Anayasal statü kazandırmak ve bağımsızlığın/ayrılıkçılığın yolunu açacak özerkliğe kavuşmak için “Yeni Bir Anayasa” istemektedirler.
Yani ikisi de kendi ideolojilerini Anayasallaştırmak çabası içindedirler. Ülke, ulus ve toplum yararına istenen bir şey yoktur. Tam tersine “Yeni bir anayasa” ile laik, demokratik cumhuriyeti, Türk-Kürt ve diğer herkesin “ulusal birliği” ve bu birliğin “vatan” ve“yönetim” temeli olan “Üniter Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni” yok etmenin peşindedirler.
İlk yapmamız gereken şey.. Kesin bir tavır almak ve… İş’e; Apaçık görünen bu gerçek karşısında, devrimci-ilerici olduğunu söyleyen bazı insanlarımızdan başlamak… “Yeni Bir Anayasa” kavramını başka sözcüklerle de dillendiriyor olsalar… Taşıdıkları suyun hangi değirmeni çevirdiğini onlara anlatmaktır… Biz “Dimyata pirince gidelim derken evdeki bulgurumuza” göz koymuşlardır.. Bunu bilmeli, bildirmeliyiz.
AKP ve emperyalizmin işbirlikçisi bazı ayrılıkçıların, “demokratikçilerin” amaçları bellidir ve somuttur.. Cumhuriyetin Temel İlkeleri’ni tırtıklamak konusunda; tam da “al gülüm-ver gülüm” bir “mutabakat” herkesin gördüğü bir gerçekliktir…“İdeolojik Yapıları….. Varlıklarının taşıdığı ve gerçekleştirdiği eylemlerin doğrultusu ile…Bu İstemleri arasında bir çelişki de yoktur…
Sorun şu; Bazı dostlarımızın,- biraz önce işaret ettiğimiz gibi- “bu değirmene su taşımalarıdır.… Bizi bağışlasınlar, “iyi dost acı söyler”; “Yeni Bir Anayasa”cıların hedefleri/amaçları açıkça belli iken bu tutum açıkça bir gaflettir…
OLAĞAN SEÇİMLE OLUŞAN MECLİS ANAYASA YAPAMAZ
Birincisi:Anayasacılık Teorisinde; Bir Anayasaya göre; Genel Seçimlerle oluşmuş bir Parlemento Kendi varlığınının meşruiyet temeli olan Anayasayı ilga edip Yeni bir Anayasa yapamaz..
İkincisi : Anayasamıza göre bu Anayasa ile vücut bulmuş hiçbir organın “kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı” açıkça yazılıdır
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin siyasal rejim tercihi konusunda bir tartışmamı vardır? Anayasada bulunan Devlet Organları; Yine Anayasada bu “ tercihin” yani demokratik parlementer sistemin gereklerine aykırı görev ve yetkilerle mi donatılmıştır. Bu görev ve yetkileri kimin nasıl kullanacağı konusunda karışıklıkmı vardır? Cevap verin: bu organlara, bunların görev ve yetkilerine mi karşısınız?
Anayasa’nın tercih ettiği siyasal rejim, parlamenter demokratik yönetim biçimidir. Biliyoruz ki işte bunun değişmesini istiyorsunuz…”Başkanlık sistemi“ istiyorsunuz..Herkes de biliyorki Başkanlık sisteminin en bariz niteliği “Güçler Ayrılığı”, “Denetim-Fren Mekanizmaları” Özellikle de bağımsız yargıdır…Sizin bu konularda somut öneriniz nedir?
Cumhurbaşkanı Yürütme Bölümünde yer almıştır.
Türkiye Toplumu 600 küsür yıllık “Tek Adam””Padişahlık” sistemini ortadan kaldırmıştır… O zaman yani.. Yirminci Yüzyılın başında yine “Başkanlık sistemini “vardı… Ama Türkiyeyi yeniden var eden T.C. ni kuran… Muıstafa Kemal Atatürk ve BMM bu sistemi değil “Milli Hakimiyeti-Meclis Üstünlüğünü” benimsemiştir.. O en çetin şartlarda bile adı “BMM Hükümeti” olan Bir “kurulca” yönetilmiş bir toplumdur… Neden?
Çünkü “Padişahlık eşittir tek adam” yani, “Mutlakiyet” demektir… Onların Eseri “Emperyalizme karşı Tarihte İlk kez muzaffer bir savaş kazanmak ve T.C. ni kurmaktır!.. Savaş Meydanlarıyla yendiği düşmanları dost yapabilmektir… Din-Mezhep farkını, Etnik farklılıkları zenginlik olarak ele alıp, düşmanlık olmaktan çıkarmak, Ulus’u birleştirmektir.Siz’in ise yaptıklarınız ortada… Siz; kendinizi Ülkemizi kurtaran- kuran Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarından oluşan Bu Meclisden daha değerli-önemli mi görüyorsunuz?..
Başkanlık sisteminin ruhu denetim ve denetim mekanizmalarıdır… Sizin denetleme mekanizmalarınız nelerdir? Neden bunlardan hiç söz etmiyorsunu? Varsa-yoksa Tek Adam yönetim… Denetiminiz!.. Bilmem kaç yılda bir yapılacak seçimler mi?
ANAYASAYI DEĞİŞTİRMEK ANAYASAYLA SINIRLANMIŞTIR.
TBMM’nin varlığının ve meşruiyetinin dayanağı ve kaynağı bu Anayasası’dır. Anayasanın bizzat kendisi-varlığı TBMM’ni; kullanabileceği yetkiler yönünden bağlamakta ve sınırlamaktadır.
TBMM’nin görev ve yetkilerine, Anayasa’nın 87. ve diğer maddelerinde yer verilmiştir. Gerek 87. maddede, gerek diğer maddelerin hiçbirinde, genel seçimlerle oluşturulan TBMM’ne yeni bir anayasa yapma yetkisi verilmemiştir. Siz; “Ağır bir Anayasa’yı ihlal suçu” mu gerçekleştirmek istiyorsunuz? Oluşturacaktır.
TBMM YALNIZCA BU ANAYASA’DA DEĞİŞİKLİK YAPILABİLİR
TBMM bu ülkenin en yüksek Kurumu değilmi? Neden Yeni Bir Anayasa yapamaz? Diye soruyorlar… Cevap verelim: TBMM Ülkemizin en yüksek en değerli anayasa kurumudur…
Yeni Zamanlarda -ki 18-19 ve 20. yüz yılları kapsar- “Anayasaların ruhu Özgürlük ve Eşitlik” üzerine kuruludur. Tarihsel deney gösteriyor ki; bu tür Anayasaların hepsi –ama istisnasız hepsi- önemli bir Yeni ve Köklü toplumsal dönüşümün ardından “Yeni-Kurucu İradenin” ürünü olarak doğarlar.. Modern zamanlarda ise bu Yeni Anayasalara, “önemli katkılar” yapılarak yada “Toplumsal dönüşümler sonucu” , “Sosyal” boyut kazandırılmıştır. Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan Yeni Dünya Düzeni” ardından Sömürge ve Yarı-sömürge ülkelerde gelen “Milli Kurtuluş devrimleri” Sosyalizmin (Ki sosyal Demokrasiyide buna dahil ediyorum) Asya ve Avrupada, ardından Afrika ve Orta ve Latin Amerikada büyük bir güç ve prestij kazanması sonucunu vermiştir. Bu gelişmenin uzun-kapsamlı-çok yönlü ve oldukça tartışmalı bir tarihsel öyküsü vardır. Konumuza dönelim..
“Fransız devriminin ünlü sloganı {Liberté, égalité, fraternité; “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik”} sloganı bize de yansımıştır. (*)
Hedef “Özgürlük”tür… Anayasalarda amaç ise: Özgürlüğün, “serbestiyet” olarak uygulanmasını engellemek.. Toplumdaki en etkili, en üst otorite ve güç olan devletin yetki ve olanaklarını; bireylerin “eşitlik” ( ki bu “sosyal adalet” kavramıyla formüle edilmiştir.) amacına uygun olarak “özgür” biçimde kullanmalarını sağlamak … Bu ikisi için; devlet otoritesini ve bireysel özgürlüğü sınırlamaktır… Yani Anayasalar, zayıf durumda bulunan yurttaşlar için bir garanti belgesi, yöneticiler ve güçlü durumdaki yurttaşlar için ise bir sınırlandırma ve sınırlandırıcı kurallar manzumesidir.
Peki Madem ki; Anayasa “Sade Yurttaşlara; garanti /Toplumsal açıdan güçlü yurttaşlara ve Toplum yöneticilerine sınırlandırmadır… Bir Ülkenin en üst düzeyde devlet yöneticilerinin ve yanısıra bir etnik gurubu temsil etmek iddiasında olan siyasal gurupların ağız birliği ile “Yeni Anayasa” demeleri ne anlama gelir?
Açık: Yöneticilerin “sınırlandırmaların kaldırılmasına”… Etnikçilerin ise “yeni özgürlüklere” ihtiyacı var… Yani ikisinin de ortak özelliği “daha serbest olmak istiyorlar”
Bunlar hangi konuda “Daha Serbest olmak istiyorlar ki, “Anayasa değişikliği” istemiyorlar da “Yeni bir Anayasa istiyorlar?”
Durum nedir? Anayasaya bakıyoruz.. “82 Anayasası, 12 Eylül Anayasası v.b…Ama işin özüne baktınızmı böyle demeye bin şahit bile yetmez… Sorun nerede? Buyrun istediğiniz maddeyi kaldırın yada değiştirin ve de istediğiniz maddeyi koyun… Önünüzde ne engel var? Hiçbir engel yok..
Peki neden böyle yapıyorlar? Bu bir “Algı Yönetimi.” Bir perdeleme, bir şaşırtmaca, bir “Rıza’nın imal edilmesi”… Siz bu “Yeni Bir Anayasaya” Rıza gösterirseniz gerisi kolay….
“82 Anayasası” ve “Yeni bir anayasa” kavramları “iki ayrı” kardeş hatta “İkiz” Kardeş bile değil… “Aslı ve Gölgesi”… ABD Emperyalizminin ışığının, Tarihsel temel müttefiki “Suudi gericilikten” ve “Körfez emirliklerinden” yansayan ışığı nasıl, nereden, hangi açıdan ve hangi kuvvette vurursa… Aslının yani 12 Eylül Anayasasının “Gölgeside” yani “Yeni Bir Anayasa”da öyle biçimlenecektir…
Siz’in “Siyasal İktidar olmanızı, Parlementoda 13 yıldır çoğunlukta olmanızı sağlayan” Anayasanın ilk 3 Maddesi ve de 4. Maddesi var.. Nedir bunlar? Sırlayalım:
“Genel Esaslar
I. Devletin şekli
MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti
MADDE 3. – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır.
IV. Değiştirilemeyecek hükümler
MADDE 4. – Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”
Sorun yeteri kadar açıktır ve sanırım anlaşılmıştır. Dilimizle mi? Bayrağımızla mı yoksa “Cumhuriyetin nitelikleri” ve bu arada “Laiklik”le mi ihtilafınız var? Cevap “hepsi”dir.. Ve bunu “teklif dahi edemezsiniz”
“Yeni bir anayasa” diyorsunuz.. Çünkü yapmak istediğiniz “Anayasa değişiklikleri” ilk üç maddedeki hükümleri “kaldırmak” Yada “kaldırmakla” eş anlamlı olarak “hükümden düşürmek”… Bunu yaparken de “AYM ve diğer denetimlerden kaçmak” , “Yasayı dolanmak”…
Şimdi:
Değiştirilmesi “teklif dahi edilemeyecek maddeleri” “dolan” yoluyla yapılacak düzenlemeler AYM den döner..Bunu biliyorsunuz… Bu ikincisi…
Asıl birincisi; AY nın ilk üç maddesinin üzerinde oynandığı, bu maddelerin aşılmak istendiği derhal –Milletin çabalarıyla- ortaya çıkacaktır.
“Öyleyse” diyorsunuz; ‘Yeni Bir Anayasa’ adı altındaki bu değişikliğin” arkasına “halk oyunu” koyarak “dokunulmazlık” sağlayalım… Bunu nasıl yapalım?… Hep olduğu gibi “Kazanda Kurbağa” yani Aşama Aşama, farkedilmesin… Farkedildiğinde ise “Demir Tava Geldi Ateş bitti.. Akıl Baş’a geldi Ömür bitti”..derler ya.. }Ulusumuz hakkındaki “hesapları budur”
Demokraside azalarak değil çoğalarak ilerleyebiliriz… Hele bu azalma birde tasfiye-etkisizleştirme biçiminde olursa.. Katiyen olmaz..Demokrasi bir uzlaşma kültürüdür… Çatışma Kültürü ile ne demokratikleşebiliriz ne de demokrasi yolunda ilerleyebiliriz.. Kültürümüzün; “uzlaşma” yada “çatışma” esasına dayanıp dayanmadığı önce; sözlerimiz ve söylemimizle, yazılarımızla sonrada davranışlarımızla kendini gösterir.. Her gün görüyor, dinliyor, izliyorsunuz.. AY md.104/1… En kötüsü “Takiyye”dir. Bu nedenle Demokratik Kültürde “Takiyye ye” yer yoktur.
Siyasi Partiler Demokratik Hayatın vazgeçilmez unsurlarıdırlar çünkü Demokrasiyi O’nlar var ederler… Demokrasinin varlığını, yani biçimsel işleyişini, maddi içeriğini,işlevlerini sürdürmesi, geliştirmesi; Siyasi Partiler partiler sayesinde olur… Siyasal partiler ile demokratik hayat arasında “Mutualizm: Çok-iki taraflı simbiyotik yaşam” ilişkisi vardır. Başka bir deyişle; Siyasi Partiler Demokrasiyi yaşatabilirler, geliştirebilirler ama… Siyasi Partiler Demokrasiyi öldürebilirlerde
Demokrasinin biçimsel işleyişi ile yetinmek hata daha da ötesi biçimsel işleyişini; maddi içeriğini ve işlevlerini engellemek için kullanmak, “İleri demokrasi” adı altında temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunmak, uygulanamaz duruma getirmek bu “demokrasi karşıtı” tutumun tüm dünya tarihinde en sık rastlanan örnekleridirler.
ANAYASAL SINIRLAMALAR USUL VE ESASA İLİŞKİNDİR
Örneğin ; Kısmi Anayasa değişikliğinin kanunların kabulünden farklı sayısal sınırlamalara ve işlemlere bağlı olması hep usule ilişkindir.
Asıl sınırlama esasa ilişkin olandır.. AY md. 4. “Anayasanın 1. maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez.”
İşte, AKP’nin de bir takım ayrılıkçıların da “Yeni Bir Anayasa” ve benzeri sözleri kavramları kullanmalarının nedeni budur. Çünkü ilk 3 madde dışında tüm maddeleri değiştirebileceklerini onlar da bilmektedirler. Ancak yapmak istedikleri asıl düzenlemelere Anayasa’nın 4. madde kuralı engeldir. Bunun içindir ki, AKP’li Mehmet Ali Şahin, Anayasa’nın 2. maddesine de dokunulması gerektiğini açıkça ifade etmiştir.
Soruyoruz: Eğer Anayasa dışına çıkıp “Yeni bir anayasa” yapacaksanız, neden Anayasa’yı değiştirme yetkisine ilişkin 175. maddedeki biçim koşullarına uygunmuş gibi görünmeye, göstermeye çalışıyorsunuz. ? Örneğin; “Yeni bir anayasa” için en az 330 oy gerekli…, Yok efendim kabul sayısı 367’yi geçse bile “Yeni Bir Anayas”a –zaten- halkoyuna sunulacak.. Bu sorunlar hep biçimsel koşullaramıilişkin ? Evet!.. Anayasanın emrine rağmen, hiçbir anayasal dayanağı olmayan “Yeni bir anayasa” yapacağınıza göre bu Anayasa’nın (AY) 175. Maddesi üzerine “derin-derin” bilgiler saçmak neyin nesi? Siz halkın “doğal hakları” olduğunu.. Bu hakların; “Güvenlik- Özgürlük-Mülkiyet ve Direnme” gibi o güne kadar görülmemiş bir yaklaşımı yansıttığını
Evet “Direnme” olarak tanımlandığını bilmiyormusunuz? Bu ülkenin Anayasal geleneğinde “”Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkınıkullanarak 27 mayıs 1960 devrimini yapan Türk Milleti;” cümlesinin bir anayasada bile yer aldığını bilmiyormusunuz?
27 Mayıs dedimde aklıma geldi.. Hayat ne büyük sürprizlerle doludur.. Kimin ne olacağı hiç belli olmaz… Bu öyküyü bilirmisiniz..Sayın Bayan Hillary Clinton anlatıyor..ABD Dışişleri Bakanı Öncesinde Başkan eşi…
AKP’nin 13 milletvekili devşirerek tek başına ya da bazı ayrılıkçı , bazı“demokratçı” ile sonuçta birleşerek, öznel isteklerini içeren bir anayasayı “oldubittiye” getirip kabul etmeleri. Parlamenter rejimi sonlandırıp “fiili başkanlık” ilan etmek gibi, anayasaya karşı yapılmış sivil bir darbe olacaktır.
NEDEN BİR “DARBE”DİR?
Bu bir basit siyasal suçlamamıdır?
Hayır! Tamıtamına hukuksal bir değerlendirmedir. Çünkü:Birincisi : Varlığının ve meşruiyetinin kaynağı ve dayanağı olan mevcut Anayasa’yı yasama organının yürürlükten kaldırması siyaseten ve hukuken olanaksızdır. İkincisi : Varolanı kaldırmadan da yenisini yürürlüğe koymak olanaksızdır.
İşte yalnızca bu iki nedenle bile : Varolan, 34 yıldır binbir değişikliğe uğramış bu Anayasa’nın “yetkisiz” biçimde bir “oldu bittiyle” yürürlükten kaldırılması ise…
İdare hukukunda bir evrensel ilkedir “Yetkisiz Unusurun yaptığı işlem “Yok hükmündedir”… Böylesi bir girişim… Açık-Seçik Anayasa’ya karşı yapılmış darbeden başka bir şey değildir.
Hafızalarımız biraz tazeleyelim 7 Haziran seçimlerinde tartışmanın ekseninde “başkanlık sistemi “vardı… Sayın Cumhurbaşkanı ve bu konudaki destekçileri “Milletin Nabzını Tutmak” istediler.. AKP’nin oyları 40.7’ye düştü…..
Sonra durumu anladılar Ülkeyi seçime zorladılar… 1 Kasım seçimleri yapıldı… Hiçbiriniz “başkanlık sistemi”nin gündeme getirildiğini gördünüzmü, duydunuzmu.. “Başkanlık sistemine” hiç değinilmeyince AKP oyları yeniden yükseldi. İki Seçim arasında sonuçlardaki fark konusunda oldukça değişik tartışmalar yapıldı.. Bir de böyle düşünürmüsünüz.. Halkımız AKP nin “başkanlık sisteminden vazgeçtiği”ni düşünmüş.. Yada bizi anladı galiba demiş ve yeniden, yaklaşık biçimde 2011 düzeyinde oy vermiştir.
Bizi ilgilendiren, Halkın çoğunluğunun “Başkanlık” istemediğini ifade etmesidir. Konunun “Yeni Bir Anayasa” kılıfıyla gündeme getirilmesi “Milli İrade” yi “yaz-boz tahtası gibi görmektir. Burada olayın talihsiz yönü ““Yeni Bir Anayasa” kılıfının altında “Başkanlık sistemi ve bilinen eğilimler olduğunu”… Bir çok “iyiniyetli “bilinen eğilimleri de en iyi en yakından bilen” AKP’linin ve seçmeninin anlamamış olmasıdır..
Bir başka husus; Sayın meclisimiz “temsilde adalet” ilkesine göre değil, Bir anayasal İlkenin kötü ve yanlış bir yorumuyla.. “yönetimde istikrar” ilkesine göre oluşmuştur. Yüzde 10 baraj, toplumun mecliste tam temsilini de engellemiş durumdadır… Temsilde Adalet ile oluşmamış Sayın Meclisimizin önerdiği bir Anayasa Taslağını Milletin birliği Temsil eden Sayın Cumhurbaşkanı Nasıl isteyebilir? Savunabilir?
Son olarak şunuda belirtelim ki: ‘Tarih Baba’ bütün uluslara –üstelik acı biçimde- öğretmiştir ti; bir ülkede bırakın yeni bir anayasa yapmayı, anayasada basit bir değişiklik yapmak bile “salt çoğunluk” oyu ile belki “hukusal olarak” mümkün görünür ama, “fiilen” olmaz. Yaşama yansımaz.
Herbiri toplumsal yaşamın bir alanı, bir kesiti hakkında çerçevemizi çizecek olan bir metni toptan oylamak doğru mu? Herkesin fikrini-oyunu alacağız diyorsunuz…Uzlaşacak olan siyasal partilermi? Yurttaşlarmı? Baskı guruplarımı? Nasıl uzlaşacağız? Uzlaşmazlığın “olabiliri” nereye kadar? Bu tür bir uzlaşmazlık nelerle sınırlı? Kim, neyi, ne kadar temsil edecek? Temsilcileri kimseçecek… Çoğunluğun uzlaşmaya ihtiyacı yok mudur?
Bu sorulara ne yanıtlar vermeden, bırakın yeni bir anayasayı, bu tartışmanın bile sağlıklı yürütülmesi imkansızdır.

Reklam alanı

Not: Bu Çalışmada Sayın Bülent Serim’in yazıları önemli bir kaynak oluşturmuştur. Belirtmeyi borç bilirim.
————————
* İki dönem Muğla Barosu Başkanlığı yapan Av. Mustafa İlker Gürkan, 1968’de Deniz Gezmiş’le birlikte, daha sonra Dev-Genç’in iki bileşeninden birini oluşturacak Devrimci Öğrenci Birliği’nin (DÖB) kuruculuğunu yaptı. (Dev-Genç’in diğer bileşeni ise FKF olacaktı).Deniz Gezmiş DÖB’ün Genel Başkanı, M. İlker Gürkan ise Genel Sekreterliği görevini üstlendi. Gürkan, 12 Mart 1971 askeri darbesine karşı direniş örgütü olarak kurulan Haziran Hareketi’nin ‘1 Numaralı’ sanığıydı.
ABC

About armadmin 9322 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.