Mine Kırıkkanat
Susturulan Türkiye’de, millet midesine odaklandı. Televizyonlarda haber niyetine yemek programları izleniyor.
Ama onlar da çöpçatan programları kadar düzeysiz ve sığ. Bu programlarda yemeğe giren unun, yağın vb’nin kalitesinden hiç söz edilmiyor!
Çünkü öyle bir kalite seçeneği yok!
Çünkü tek tip, en düşük değerde besinlere mahkûm edildi Türkiye.
Sadece 14 yılda, AKP iktidarı başardı bu hezimeti. Tarım bitti, hayvancılık bitti, ama hâlâ üretilenin kalitesi de düştü ve hatta zehirlendi.
Çünkü hükümet, karşılığında artık ne aldıysa; Türkiye’nin elini ayağını bağlayıp dünyayı besleyeceğim diye zehirleyen biyoteknoloji lobisine teslim etti. Devletlerden bile güçlü bu lobide, Bayer var, Syngenta var, Basf var, ama en büyük canavar Monsanto.
Sizler, onu Cargill diye biliyorsunuz, çünkü Cargill de Monsanto’nun…
***
Canavar, “patentli tohum” dümeniyle yerli tohum ekimini bitirdiği ülkelere arıları öldüren, insanları ve hayvanları hasta eden kısır tohum ve kimyasal tarım ilaçlarını satıyor. Toprağı zehirliyor, suları zehirliyor, ürünü zehirliyor. Sonra bunlardan yiyip hastalanan insanları “iyileştirmek” amaçlı ilaçlar yapıp satıyor. Her anlamda mahvederek kazanıyor yani. Antibiyotikli, kalitesiz sütler; kimyasal katkılı etler ve suyu da toprakla birlikte zehirlediği için, ağır metal yüklü balıklar da onun eseri.
İşte bu canavarın en büyük başı Monsanto, 21 çevreci dernek ve 24 hukukçunun davacı taraf olacağı uluslararası bir mahkemede yargılanacak bu yıl. La Haye’de kurulan hakiki mahkemenin, yaptırım gücü henüz yok.
Amaç, 12 Ekim’den 16 Ekim’e sürecek davaya avukatlarıyla katılacak Monsanto’ya dünyaya verdiği zararı kabul ettirmek ve anlaşma sağlamak.
***
Böyle bir anlaşma, ergeç sağlanacak. Çünkü Türkiye ve Brezilya’dan başka hiçbir ülke, Monsanto’ya tam anlamıyla teslim olmadı. Afrika bile olmadı. Her yerden milyonlarca insan direniyor, doğayı tahrip etmeyen organik tarımcılık canavara rağmen yayılıyor.
Bu davada Monsanto; havayı, suyu, toprağı kirleterek insan nüfusunda Dünya Sağlık Örgütü’nün “önlenebilir salgın” olarak tanımladığı kanser, Alzheimer, Parkinson gibi hastalıklara yol açmakla suçlanıyor. Yerel tohumculuğu bitirmek için yolsuz hükümetlere verdiği rüşvetler karşılığında ve Türkiye’ye de kabul ettirdiği uyduruk “tohum patenti” aracılığıyla halkların beslenme egemenliğini yıkmakla itham ediliyor.
Adeta soykırım aracı sayılabilecek Türkiye’deki tarımcılıkta tuz biber gibi kullanılan Round Up isimli Monsanto tarım ilacının içindeki glifosfat kimyasalının; gluten alerjisinden otizme, düpedüz zehirlenmeden kansere kadar pek çok hastalığın kaynağı olduğu artık biliniyor.
***
Çocuklar arasında niçin bunca yayıldı kanser? Niçin bazı bebekler ana karnından kanserli doğuyor, hiç düşündünüz mü?
Monsanto ve benzerleri, “dünya nüfusu çoğaldı, geleneksel tarım yetmez” diye kabul ettirdiği ve doğanın dengelerini mahveden tek tip tarım ilaçları ve tohumlarıyla zehirliyor dünyamızı.
Yaptırımı yok, deyip geçmeyin.
Beş kıtadan bilinçli köylü ve çevrecilerin aralarında 1 milyon Avro toplayarak açılmasını sağladıkları bu dava, toprağa yapılan kötülüğe karşı uluslararası bir yasamanın mihenk taşı.
Gerçek yargıçlar, savcılar ve tanıklarla; dünyaya, doğaya ve canlılara karşı işlenen suçları kapsayan bir yasa hazırlığı, bu girişim.
Başarılı olursa, Monsanto ve şürekâsının “insanlığa karşı soykırım ve dünya güvenliğine karşı suikast” suçuyla La Haye Uluslararası Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasının önü açılıyor.
“Toprağı öldürmeden üretemeyen bir tarımcılık, kendi ölümünün tohumlarını taşır.”
PIERRE RABHI
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/497023/Tabaktaki_suikast.html#