Sn. Erdal Sarızeybek’in Reza Zarrab’ın Amerika’da tutuklanmasının yakın dönemde Türkiye için doğuracağı sonuçları değerlendiği yazısını durumu detaylı açıklayıcı niteliği nedeniyle paylaşıyoruz.
Reklam alanı
SIĞINACAKLARI TEK ADRES VAR
Bilinen adıyla Rıza Sarraf, şimdi ise Reza Zarrap ABD’ye teslim oldu ve tutuklandı.
Medya önce “Ani tutuklama” gibi haberi vermeye çalıştıysa da kendisinin gidip teslim olduğu anlaşıldı çünkü zaten hakkında iddianame çoktan hazırlanmış ve kanıtlar toplanmış bile! Yani Sarraf ABD’ye giderken bu soruşturmayı biliyordu ve tutuklanacağını da biliyordu.
Bu işin magazin kısmı, işin asıl kısmı ise Sarraf’a isnat edilen suç! İsnat edilen suç, ABD yasaları bir kenara, uluslararası bir suç çünkü Sarraf Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin İran’a Yaptırım Kararını delmekle suçlanıyor.
Şimdi ABD’nin önünde iki seçenek var; ister kendi yasalarına göre yargılayacak isterse davanın bir bölümünde suçu ayırarak uluslararası mahkemeye de taşıyabilecek!
İşte tam bu noktada iş Türkiye’ye dayanıyor! Dayanıyor çünkü işin içinde Türkiye’de dört eski bakanın da bulunduğu iddia ediliyor.
Eğer ki ABD, bir şekilde bu davayı uluslararası mahkemeye çekerse, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde bakanlık yapmış o dört ismin de yargılanması gündeme düşebilir, düşürülebilir!
BU İŞİN DEVLET İTİBARI YÖNÜ… BİR DE İŞİN ASIL DEVLET YÖNÜ VAR…
Rıza Sarraf hakkında iddianamenin çoktan hazır olması demek, ABD istihbaratının 17/25 yolsuzluk davasının Türkiye’de gündeme düşmesinden itibaren belki de öncesinden bu işin olması demektir!
İddianamede Sarraf üzerinden kara para aklama operasyonuna giriştiği iddia edilen Türk şirketlerinin yer alması demek, ABD istihbaratının uluslararası bankacılık sistemine girip hem devletimizin hem de özel kişilerin tüm para hareketlerine ulaşmış olması demektir!
Eğer ki bugün ABD, Rıza Sarraf üzerinden “uluslararası nitelikli bir suç” iddiasıyla dava açabiliyor ve Rıza Sarraf’ı tutuklayabiliyorsa, özel kişiler hakkında isterse KIRMIZI BÜLTEN çıkartarak yargı önüne getirebilir demek, isterse bu özel kişileri uluslararası mahkeme önüne de çıkarabilecek kanıtlara sahip demektir!
İŞİN ASIL DEVLET YÖNÜNE GELİNCE…
Bu pencereden bakıldığında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, uygulanması zorunlu olan İran’a yaptırım kararının hilafına hareket ettiğini kanıtlarıyla ortaya konularak devletimizin de “uluslararası mahkeme önüne çıkarılmasına” zemin çoktan hazırlanmış demektir!
ŞİMDİ TÜRKİYE NE YAPABİLİR!
Eğer ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin itibarı düşünülüyorsa ve de bunu korumanın asil bir vatan meselesi olduğu düşünülüyorsa, yapılacak iş tektir! O DA TÜRKİYE’DE AYNI KONUDA DAVA AÇMAKTIR!
Eğer ki Türkiye hem yolsuzluk hem de İran’a yaptırım kararını ihlal ettikleri gerekçesiyle o dört eski bakan hakkında dava açarsa, yürüyen bir yargılama olduğu için Türkiye’yi “uluslararası mahkeme’ye taşımak” eylemi gerçekleştirilemez çünkü Türkiye, kendi başına bu suçu tespit etmiş ve işleme koymuş anlamındadır. Yürüyen bir dava gerekçe gösterilerek bu ağır isnattan kurtulunabilir.
Bu noktada iş önce o dört eski bakana düşmektedir; sığınacakları yer ABD mahkemeleri, uluslararası mahkemeler değil, gerçeği ortaya çıkaracağına inandığımız Türk mahkemeleri olmalıdır.
Diyelim o dört eski bakan bu işe aldırmadı, o zaman Adalet Bakanlığı devreye girip bu kişiler hakkında sadece rüşvetten değil İRAN’A YAPTIRIM KARARINI İHLAL ETMEK iddiasıyla soruşturma açılmasını sağlamalıdır.
Diyelim ki Adalet Bakanı da bu işe aldırmadı; son noktada bir CUMHURİYET SAVCISI’NIN ortaya çıkıp zaten yargıda mevcut olup kapatılmış o 17/25 Aralık dosyasını resen açma bir devlet ve kişisel onur zorunluluğudur.
İşte o savcı isterse eğer, bu yazımızı suç duyurusu kabul edip harekete geçebilir!
Kişiler gelip geçicidir ama TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ Bakidir!
AKSİ HALDE ABD, BU DAVAYI KOZ KULLANIP TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’NE ŞANTAJ YAPMAK İÇİN HER YOLU DENEYECEKTİR!
Devletimizin, Cumhur’un Başkanı bu duruma el koymalı yine aksi halde ABD şantajına boyun eğmenin “vatana ihanet” olacağı düşünülmelidir.
Erdal Sarızeybek