CHP Grup başkanvekilleri Engin Altay, Levent Gök, Özgür Özel imzasıyla TBMM Başkanlığına sunulan gensoru önergesinin gerekçesinde, 2002 yılından sonra eğitim politikasının çağdaş, bilimsel, laik eğitim normlarından uzaklaşılarak, dogmatik bir yapıya doğru evrildiği ileri sürüldü.
GEREKÇEDE “ENSAR” VE “TÜRGEV” VURGUSU
Milli Eğitim Bakanlığının çeşitli kurumlarla bilinen 231 protokol imzalandığı belirtilen gerekçede, “Ensar, TÜRGEV, Birlik, Hayrat, Hizmet Vakıfları MEB’in protokol yaptığı, okullarda faaliyet yapmalarına izin verdiği başlıca vakıflardır. Bu kurumların neredeyse tamamı Bakanlar Kurulu kararı ile vergiden muaf vakıflar arasında alınmıştır” denildi.
CİNSEL İSTİSMAR VAKALARININ SİSTEMATİK OLARAK ARTTIĞI İFADE EDİLDİ
Ülkede eğitim ortamlarında çocukların intihar ettiği, uyuşturucu kullanımın yaygınlaştığı, yaşanan cinsel istismar vakalarının sistematik olarak arttığı, bu vakaların ya farkına varılmadığı veyahut görmezden gelindi süreçlerin yaşandığı belirtilen gerekçede şu ifadeler yer aldı:
“AKP Hükümeti, Milli Eğitim Bakanlığı kaçak ve yasal dayanağı olmayan ev, yurt, eğitim merkezi açılmasına, korunup kollanmasına sessiz kalarak suça ortak olmuşlardır.”
“SESSİZ KALARAK SUÇA ORTAK OLMUŞLARDIR”
Milli Eğitim Bakanı ve üst yöneticilerinin yetkilerini vakıf, cemaat ve derneklere teslim ederek yönetim gücünü kaybettiği iddia edilen gerekçede, “İstismar vakaları, vakıf ve derneklerin Milli Eğitim Bakanlığına müdahil olmaları, bakanın vakıf, cemaat ve derneklerden talimat alarak yönetim gücünü kaybetmesi nedeniyle gensoru açılması zorunlu hale gelmiştir” denildi.
İÇİŞLERİ BAKANI HAKKINDA GENSORU
İçişleri Bakanı sunulan gensoru önergesinin gerekçesinde, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında durma noktasına gelen terör olaylarının izlenen yanlış politikalar sonucunda kontrol edilemez bir noktaya taşındığı ifade edildi.
Terör olaylarının lokal olaylar olmaktan çıktığı, kitleselleşmeye yöneldiği, ulusal bütünlüğü tehlikeye atacak bir konuma geldiği belirtilen gerekçede, “Bununla birlikte izlenen yanlış dış politika çizgisi, Türkiye’yi uluslararası terör örgütlerinin yaşam alanı haline getirmiş; yurttaşlarımız bu terör örgütlerinin açık hedefi haline getirilmiştir” denildi.
Türkiye’nin terör korkusundan sokaklarında insanların dolaşamadığı, spor müsabakalarının yapılamadığı, tüm uluslararası organizasyonların iptal edildiği bir ülke haline dönüştürüldüğü ileri sürülen gerekçede şu ifadeler yer aldı;
“Sadece yaklaşık son iki aylık dönemde;
12 Ocak 2016 tarihinde İstanbul Sultanahmet’te meydana gelen canlı bomba eylemi sonucunda 12 yabancı ülke vatandaşı yaşamını yitirmiş, 14 kişi yaralanmıştır.
17 Şubat 2016 tarihinde Ankara Merasim sokakta meydana gelen bombalı terör saldırısında 29 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, 60 yurttaşımız yaralanmıştır.
13 Mart 2016 tarihinde yine Ankara Kızılay’da meydana gelen bombalı terör saldırısında 37 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, 71 yurttaşımız yaralanmıştır.
19 Mart 2016 tarihinde İstanbul İstiklal Caddesindeki canlı bomba eylemi sonucunda 4 yabancı ülke vatandaşı yaşamını yitirmiş, 36 kişi yaralanmıştır.”
“ZAFİYETLERİN SİYASİ SORUMLULARININ BAŞINDA İÇİŞLERİ BAKANI GELMEKTEDİR”
Canlı bombalara işaret edilen gerekçede, “Anılan canlı bomba eylemleri öncesinde Ankara Emniyet Müdürünün aylarca atanmamasının güvenlik güçlerinin sevk ve idaresinde yarattığı zafiyetin en büyük sorumlusu İçişleri Bakanıdır. Kuşku yok ki, İçişleri Bakanı söz konusu yanlış politikaların en önemli belirleyicisi ve uygulayıcıları arasındadır. Bu nedenle istihbarat ve güvenlik konularındaki ihmal noktasındaki zafiyetlerin siyasi sorumlularının başında İçişleri Bakanı gelmektedir. Terör eylemleri öncesinde güvenlik ve istihbarat konularında kendine bağlı birimlerin yönlendirilmesi, denetim ve kontrollerini yeterli ve etkin bir biçimde yapılmasını gözetmediğinden İçişleri Bakanı Sayın Efkan Ala hakkında gensoru önergesi verilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır” denildi.
gercekgundem