İşte o analiz:
Reklam alanı
Çünkü karşımızda bir parti devleti var. Ensar Vakfı’nın Başkanı, Türk Havayolları yönetiminde, Ensar Vakfı’nın etkinliklerini Turkcell finanse ediyor. Bu kurumların bütün yönetici kadroları organik AKP’li…Biz burada yoksul çocukların sistematik olarak istismar edilmesinin peşine düşmüşken, sokaklarda “Gençlik Yeni Anayasa İstiyor” yazılamaları ve afişleri görüyoruz. Bakıyoruz ki bir yeni anayasa platformu kurulmuş, destekçiler arasında Ensar Vakfı, İHH ve Türgev de var.
Yani parti devleti için çocuk istismarı küçük bir detay. Kupon arsaların, cihatçılara silah göndermenin, vakıflar aracılığıyla yeni bağışların, rantların ve ihalelerin arasında ufacık bir detay. Bu yüzden suçun şahsiliğinden, Ensar Vakfı Başkanı’nın Ahmet Hakan ile pr röportajına, Aile Bakanı’nından gelen yasadışı Ensar Vakfı evleri güzellemesine ( suçu ve suçluyu övmek ) kadar herkes parti devletinin önüne yatıyor.
Çünkü Ensar Vakfı giderse, Turkcell de gider, Turkcell giderse, Türk Hava Yolları gider, Türk Hava Yolları giderse Türgev gider, Türgev giderse İHH gider. Bunlar giderse; rant gider, vergi hortumlama araçları gider, parlak pozisyonlar gider, yani AKP gider. Ensar Vakfı’nın önüne yatanlar için daha da korkutucu olanı bunlar giderse; mahkemeler, savcılar, iddianameler ve cezaevleri gelir.
7 Haziran’dan Sonra Başlayan Savaşın Amacı Ne?
Bugün PKK ile savaşa dair onlarca güvenlik uzmanı ve analist televizyon ve gazetelerde kanaat üretiyor. Bu kanaat kirliliği arasında gerçek bilgiye ulaşmak zor. Fakat bildiğimiz sabit gerçekleri sıralayabiliriz.
Bugün patlak veren savaşı ( buna rahatlıkla savaş diyebiliriz, birkaç ayda binlerce insan öldürüldü ) Suriye politikasından bağımsız değerlendirmek yanlış olur.
Erdoğan, Davutoğlu ve AKP’liler 2011-2013 yılları arasında kabaca bir özgüven patlaması yaşadı. ABD, AB ve Körfez ülkelerinin desteğiyle Erdoğan Ortadoğu’nun lideri olacaktı. Tunus’ta, Libya’da, Suriye’de, Mısır’da iktidar AKP’nin abilik ettiği partilerde olacaktı. Irak’ta ve Suriye’de Kürtler Barzani’nin arkasına dizilecek, Diyarbakır, Hakkari ve Batman’da da HDP değil HÜDAPAR daha etkin olacaktı. Öyleyse bunun adına neden Neo-Osmanlı demesinlerdi?
İşler tıkırındayken; içine Öcalan ve HDP’nin dahil edildiği bir çözüm süreci de yürütülüyordu. Erdoğan ve Davutoğlu, muhtemelen çok zeki olduklarını düşünen iki lider, hem Kürt muhalefeti kontrol altında tutmak hem de Neo Osmanlı projesi yürürken çözüm sürecini kullanmayı düşündüler.
Bugünlerde anladık ki, dünyanın en zeki iki lideri Erdoğan ve Davutoğlu değil, PKK yönetici kadrosu da AKP’nin çözüm sürecine nasıl baktığını muhtemelen biliyordu. Çözüm süreci boyunca kritik yerlere tonlarca patlayıcı yerleştirmeleri de bunu bildiklerini gösteriyor.
Sonra ne mi oldu? Hani şu AKP’nin Neo Osmanlı projesi vardı ya, olacakmış gibi oldu, ama olmadı. Özdemir Asaf’ın dizeleri gibi; “Geleceğim, bekle dedi, gitti…Ben beklemedim, o da gelmedi. Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi.”
AKP’nin Ortadoğu liderliği suya düşünce HDP ve PKK desteğini azaltmaya ve muhalefet etmeye başladı. HDP’nin seçime parti olarak girmesi, “seni başkan yaptırmayacağız” kampanyası Erdoğan’ı ve AKP’lileri çok sinirlendirdi, bunu bir ihanet olarak gördüler.
Erdoğan ve AKP, hem kendi medyaları hem de açıklamaları ile Suriye’de ve Irak’ta PYD bölgeleri yerine IŞİD’i tercih ettiklerini net biçimde gösterdiler. Ve savaş başladı.
Yani son aylarda ölen binlerce insan, Erdoğan’ın geçmişteki seçim zaferlerinin bedelini ödüyor. Kasaba kurnazlığı ile yürütülen, meclisten kaçırılan çözüm süreci binlerce insanın canına mal oluyor.
Türkiye Böyle Devam Edebilir mi?
Sonunda söylenmesi gerekeni en başta söyleyelim, hayır. Bu cevaba karşılık akla şu argüman da gelebilir, “Neden devam etmesin ki ülkenin yarısından fazlası yoksul ve eğitimsiz, sıradan faşizmin kucağında ve bir kişinin esiri. Neden Türkmenbaşı veya bir Arap Şeyhi konsepti ile başkanlığa savrulmayalım”.
Bugün Türkiye’nin üreten, sorgulayan insan malzemesi, Gezi Direnişi’nde sokağa çıkan üniversite öğrencileri, doktorlar, avukatlar, öğretmenler, beyaz yakalılar, akademisyenlerden oluşuyor. Bu insanları baskılamak, kriminalize etmek, bu insanların yerine Kuran okuyarak daha hızlı fasulye yetiştirdiğini iddia eden insanları ikame etmek sizce ne sonuç verir?
Bence sonuç şuna yakın bir şey olur; bugün ülkenin %50’si yoksul ise belki yarın belki yarından da yakın bir aralıkta %90’ı yoksullaşır. Sadece iktidarın ve iktidara yakın dar bir çevrenin zenginleştiği, geriye kalan %90’dan fazla bir kitlenin de sadaka ile yaşadığını düşünün.
2016 yılında anayasada olmayan “Cumhurbaşkanı’na Hakaret” suçunu uydurarak, 1800’den fazla insana dava açıyorsunuz. Bunu ne kadar sürdürebilirsiniz?
Cevap tam da burada; bu uydurulmuş suçu ne kadar sürdürebilirseniz, böyle ülke yönetmeyi de o kadar sürdürebilirsiniz. (G.Port)
yuzdeyuzhaber