Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la yaşadığı gerilimin ardından görevini bırakması dünyaca ünlü dış politika dergisi Foreign Policy dergisi tarafından “Amerika Ankara’daki adamını kaybetti” sözleriyle yorumlandı. Odatv, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın eğilimlerini yansıtan o dergideki John Hudson imzalı değerlendirmeyi Türkçeleştirdi.
İşte o makalenin tamamı:
AMERİKA ANKARA’DAKİ ADAMINI KAYBETTİ
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Washington’ın IŞİD ile mücadelesinde sahne arkasındaki müttefikiydi. Peki şimdi ne olacak?
Perşembe gününün süprizi Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun görevinden çekilmesi mevcut riskleri başaşağı ederek tehlikeye atmış olsa da Washington ve Ankara arasında faal bir ilişki sürmeye devam ediyor – her iki müttefik de birbirlerine karşı son derece dikkatli olsalar da İslam Devleti’ne karşı olan savaşta birbirlerinin desteğine muhtaç durumdalar.
Davutoğlu ABD için güvenilir bir müttefik olarak görülüyordu ve Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkede artan otoriterliğinin yanında itidalli bir duruşa sahipti. Kendisi geniş ölçüde becerikli ve saygın bir diplomat olmanın yanında İslam Devleti’ne karşı sürdürülen savaşta Amerika için çarpışan Kürtlere karşı daha fazla toleransa sahipti.
Mevcut ve önceki Dışişleri Bakanlığı yetkilileri de benzer bir yorumda bulunarak Davutoğlu’nun ABD’li diplomatlar ile yakın ilişkilerinin kaybedilmiş bir değer olabileceğini söylediler. Dişişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner yöneltilen sorular karşısında Davutoğlu’nun beklenmedik ayrılığına dair ”Türkiye’nin iç meselesi” açıklamasını yaptıktan sonra konu hakkında daha fazla yorum yapmaktan kaçındı.
İki yıla yakın bir zamandır ABD, Suriye ve Irak’ı parçalamaya çalışan IŞİD’e karşı yürütülen mücadeleye daha fazla odaklanması için Türkiye’yi ikna etmeye çalışıyordu. Fakat Erdoğan’ın öncelik verdiği tercihi PKK olarak da bilinen Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile nesillerdir süregelen savaşı sürdürmek yönündeydi – bu örgüt ayrılıkçı ve hem Türkiye hem de ABD tarafından terör örgütü olarak kabul görmüş vaziyette.
ABD hava kuvvetleri gücünün Türkiye’de bulunan mevcudiyeti IŞİD’in Suriye sınırından bu ülkeye sızmasının önündeki en büyük engeldir ve İncirlik Hava Üssü’nü kullanmak konusundaki izininin devam etmesini istemektedir – Ankara bu konuda verdiği izini bir seneden biraz az bir süre önce yenilemişti.
Şu anda ise, iki başkent ABD’nin Suriye’de bulunan Kürt güçlerine vermeye devam ettiği destek konusunda keskin bir şekilde ayrı düşmüş vaziyettedir.
Dört ay süren şiddetli ve kanlı bir çatışmanın ardından YPG, Suriye’nin sınır kasabası olan Kobane’yi 2015’in başlarında IŞİD’in elinden almayı başarmıştı. Bu başarıyı sağladıklarında ise Batı ve ABD’nin saygısını kazanmış ve ABD’nin bölgede çatışanlar arasında en önem verdiği kara gücü olmuşlardı.
Fakat PKK ile ilişkilendirdikleri YPG, Ankara için ulusal güvenliklerine bir tehlike olarak tanımlanmakta. Mart ayında Ankara’da düzenlenen ve 37 kişinin ölümü ile sonuçlanan ve ilk olarak PKK’nın suçlandığı bombalı saldırı sadece Erdoğan’ın Kürt militanlarına olan güvensizliğini arttırmıştı. Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK), sonunda bu saldırıyı üstlenmişti.
Suriye ve Türkiye sınırında bulunan Manbij’de oluşturulan ve yabancı savaşçılar için güvenli bir geçiş yolu olarak kullanılan Menbiç’de ki yolun kapanmak üzere olduğunu söyleyebiliriz.
Barak Barfi, Yeni Amerika adlı düşünce kuruluşunda Kürtler hakkında uzman olarak görev alan bir uzman, Kürt savaşçılarının Menbiç’in kontrolünü ellerine almalarını Türkiye’nin bilhassa engellemeye gayret ettiğini belirtirken şu sözleri ifade ediyor;
”Ankara, Menbiç’de bulunan ve Kürt güçlerinin kontrolüne geçmeye başlayan yolu Suriye rejimini düşürmek için kullanmak üzere bir güvenlik koridoruna dönüştürmek istiyor.” Fakat ABD Menbiç koridorunu Rakka’yı IŞİD’in elinden alabilmek için bir basamak olarak kullanmak istiyor.
Kürt savaşçılar hakkındaki fikir ayrılıkları şimdilerde ABD’nın Dışişleri Bakanlığı’nın IŞİD karşıtı kampanyasında görevli olan ve Kobane’de YPG üyeleri görüşen Bret McGurk’u da bu yılın başlarında zor duruma düşürmüştü. Görüşmenin fotoğrafları ortaya çıktığında Erdoğan ABD’yi Türkiye’nin düşmanları ile işbirliği içerisinde olmakla suçlayarak şöyle demişti;
”Size nasıl güveneceğiz? Biz mi sizin ortağınızız, yoksa Kobane’de bulunan teröristler mi?”
Davutoğlu, ABD’nin Suriye’de bulunan Kürtleri desteklemesi konusundaki tepkileri ılımlı bir şekilde karşılayan muhataptı. Gerçi eli zayıf bir başbakandı ve düşük seviyede bir güce sahipti, bununla birlikte ABD’li yetkililerin düşüncelerini ve kaygılarını nakletmek için iyi bir kanaldı.
Washington’da bulunan Türkiye ve Suriye uzmanı Andrew Bowen bu konuda şu sözleri dile getirdi; ”Davutoğlu’nun ayrılması Erdoğan’a hükümetin Kürtlere pragmatik bir çerçeveden bakmasını tavsiye edecek önemli bir sesin kısılması manasına geliyor.”
Başbakanın resmin dışına çıkmasıyla birlikte, adını vermek istemeyen ABD’li bir yetkili Ankara’nın muhtemelen Suriye’de bulunan Kürt güçleri konusunda ABD’ye karşı daha fazla direnç göstermeye başlayabileceğini ve Türkiye’nin Suriye ile arasındaki sınırı kapalı tutmaktan vazgeçebileceğini söylüyor.
Ekonomi konusunda farklı fikirlere sahip olmaları, genişletilmiş yetkilere sahip başkanlık konusu ve mahkemelik oldukları muhaliflerin önleyici tedbirler gerekçesi ile gözaltına alınmaları konusunda Erdoğan ile yaşadıkları düşünce farkları Davutoğlu’nun ayrılışına sebep olarak gösteriliyor. Perşembe günü Davutoğlu bu fikir ayrılıklarının önemsiz olduğunu vurgulamıştı. Muhtemelen kendisi 22 Mayıs’ta görevi devredecek.
Davutoğlu o gün şu açıklamaları yapmıştı; ”Bu yaşananlar konusunda herhangi bir kırgınlık, kızgınlık içerisinde değilim ya da kimseyi suçlamıyorum. Şimdiye kadar hiç kimse benim ağzımdan Cumhurbaşkanımıza karşı herhangi bir söz işitmedi ve işitemeyecekler de.”
Yine de her iki politikacı bir çok sorun hakkında birlikte mücadele etmişlerdi, bilhassa ülkenin uzun süreli bir çatışmanın içerisinde olduğu Kürt azınlık hakkında, bu konuda Davutoğlu belirgin şekilde güvercin olarak tanımlanabilecek bir çizgideydi.
Geçtiğimiz ay bir Türkiye’de bir gazeteye konuşan Davutoğlu, Türk devletinin PKK’yı silah bırakmaya ikna etmek için yeniden müzakere masasına oturduğunu söylemişti. Bu sözleri yayınlandıktan kısa bir süre sonra, Erdoğan bu görüşü açıkça paylayarak PKK’nın bütünüyle bozguna uğratılmasının bu konuda ilerleme kaydetmenin ön şartı olduğunu söylemiş, bu sözleri Hürriyet gazetesinde yer almıştı. Hemen ardından 5 Nisan günü Davutoğlu sözlerini tam tersine çevirmiş ve Erdoğan’ın pozisyonuna uygun bir noktaya yönelerek barış görüşmelerinin mevcut şartlar altında gerçekleşemeyeceğini söylemişti.
Erdoğan’ın olumsuz tutumu geçmişte barış görüşmeleri gerçekleştirdikleri Kürt gruplarıyla çatışma yaşamalarına neden oluyor. Fakat uzmanlar kalıcı bir ateşkes konusunda başarısızlığa uğramış olmasının gelecekteki olası barış görüşmeleri konusunda Erdoğan’ı isteksizleştirdiğini söylüyorlar.
Barfi bu konuda Kürt meselesinin mevcut durumunun Erdoğan’ın sert tutumunda bir değişiklik yaratamadığını, bu sorunu çözmesine ve şiddeti sona erdirmesine deneyimlerinin yeterli olamadığını belirtiyor.
AKP yönetimi Davutoğlu’nu yakında gerçekleştirilecek kongre ile bir başkasıyla değiştirecek, bir Türk yetkili bu konuda Erdoğan’ın seçeceği yeni adayın daha az etkili bir isim olacağını ve anayasa değişikliğine istinaden daha az muhalefet olacak bir isimi tercih edeceğini belirttirken, Erdoğan’ın parlamento pahasına kendisi için güçlü bir başkanlık sistemine geçmeye yönelik hareket edeceğini söyledi.
Yeni başbakanın Erdoğan’ın ifade özgürlüğüne karşı takındığı sert tutuma karşı daha etkisiz kalacağı ve sadık bir kul olacağı konusunda uzun zamandır Erdoğan’ı eleştiren isimler de endişeliler.
Aykan Erdemir bu konuda ”Erdoğan, Davutoğlu’nu kendi seçeceği daha sadık bir isim ile değiştirecek. Tahmin ediyoruz ki Türkiye’nin iç ve dışişlerinin kontrolünü bu hareketi ile bütünüyle kendi eline alacak, buna ABD ve AB ile Suriye konusunda sürdürülen müzakeler, Türkiye’nin AB üyelik süreci ve İsrail ile sürdürülen barışma sürecinin kontrolü de dahil.”
Davutoğlu’nun devreden çıkarılması ve Erdoğan’ın gücü tekeline alması ile birlikte ABD ve Türkiye ilişkileri de büyük değişimlere uğramaya müsait.
Atlantik Konseyi’nden Aaron Stein şöyle diyor; ”Erdoğan Suriye meselesi gibi konularda Türkiye’nin politikasını yönlendirmek ve sallamak konusunda gerçekten etkili olmuştur.”
Erdoğan’ın yeni başbakan yapmak için düşündüğü isimler arasında Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, İletişim Bakanı Binali Yıldırım ve damadı olan Enerji Bakanı Berat Albayrak bulunuyor.
John Hudson, Foreignpolicy.com
Çeviri: Şıvan Okçuoğlu
Odatv.com