“Devlet de silah bıraksın, örgüt de silah bıraksın” diyen gafil pıtırcıklardan olmadım hiç. Yıllarca bölücü örgüt silahlanırken, yolları evleri tuzaklarken uyuyan da, görevini yapmayan da, sonra dönüp “kandırıldık yine vallahi billahi” diyen de ben değilim.
Öte yandan şunu da iyi bilirim; terörle mücadelede akılsızlık edenler, ülkeyi çok daha büyük acılara sürükler.
Benden yazması, sizden okuması. Tabii isterseniz.
Okumadan dinlemeden, heyecanla klavyesine sarılan arkadaşım. Hele bir dur kızmadan önce. Seni çok seviyorum. Şu üçüncü paragrafı bir daha oku. Hani “terörle mücadelede akılsızlık edenler” diye yazan paragraf. Lütfen, kendinin ve ülkenin iyiliği için daima düşün ve sorgula. Amacım seni kırmak değil, uyarmak. Çünkü bütün bu hamasi tiyatro, senin hoşuna gitsin diye oynanıyor. Vatanseverlik, milliyetçilik, sosyal demokratlık, muhafazakar demokratlık hamasetle olmaz. Vallahi de billahi de olmaz.
ULUSLARARASI HUKUKA GÖRE KENDİLERİNE MEŞRU BİR STATÜ VERİLMESİNİ TALEP EDECEK
Haydi bakalım, başlıyorum kısa kısa anlatmaya.
Reuters Haber Ajansı’nın bir haberine de gönderme yaparak aylar önce demiştik ki; bölücü örgüt, HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını ve tutuklanmalarını istiyor.
Soruyorum:
Düşmanın bir şeyi yapmanı istiyor ise, durup üç beş kez düşünmek gerekmez mi?
Evet, düşünmek gerekir. Haydi, düşüne düşüne gidelim.
Şimdi herkes kendi kendine sorsun. Türkiye’de yargının bağımsızlığına, tarafsızlığına, kimsenin etkisi altında kalmadan karar verdiğine dair güveniniz tam mı?
Cevap vermeyin, içinizden söyleyin.
Takip eden soru:
Eğer yargının etki altında kaldığını / kalabileceğini düşünüyorsanız, kimin etkisi altında kalıyor sizce? Mesela sizin mi? Kayınvalideniz mi? Okuldaki öğretmeniniz mi? Hiçbiri mi? Anladım. Demek aklınızda başka biri var.
Sormaya devam ediyorum:
Sizin demin kendi kendinize sorduğunuz ve cevabını kendi kendinize verdiğiniz soruları Avrupa ve ABD’de toplumlarında kamuoyu oluşturan kişi ve kuruluşlar da sorar ve aynı şekilde cevaplar mı dersiniz? Adı geçen toplumların kanaat önderi olabilecek bu kişi ve kuruluşların, sizin düşüncenizin aksine, Türkiye’de mahkemeler asla kimseden emir, talimat almazlar, etki altında kalmazlar diyeceğini sanmıyorsunuz değil mi?
“İyi de bütün bu soruların dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla NE ilgisi var” diyecek bazılarınız. Hatta hiddetlenip ünlem de koyalım ki, daha da sert olsun !!!
Bakın ilgisi şöyle.
Bölücü terör örgütü ne zamandır hazırlığını bunun için yapıyor.
Kandil’deki malikanelerinde bir elleri yağda bir elleri balda, uyuşturucu paraları ile günlerini gün ederken binlerce insanı acımasızca ölüme gönderen savaş lordlarının umurunda mı üç beş milletvekilinin tutuklanması?
Bölücü terör örgütü diyecek ki; Türkiye’de yargı, talimatla hareket eder.
Diyecek ki; dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekilleri, yargıya verilen talimat sonucu tutuklandı, mahkum edildi, hapse atıldı.
Böylece diyecek ki; Türkiye’de bir bölgede yaşayan Kürtlerin TBMM’de temsil hakları, siyasi iktidarın yargıya verdiği talimatla ellerinden alındı.
Sonra diyecek ki; “biz terörist değiliz; biz milli bağımsızlık hareketi savaşçısıyız.” Uluslararası hukuka göre kendilerine meşru bir statü verilmesini talep edecek.
Eş zamanlı olarak bir parlamento açacak PYD’nin elindeki Suriye topraklarında. Adına da“sürgündeki parlamento” koyacak .
Yabancı ülkelerin kamuoylarını arkasına almaya çalışacak, devletler desteklerini açıktan verebilsinler diye.
Bunlar kehanet değil. Akıl vermek ya da tabiri caizse eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek hiç değil. Yabancı basını takip ediyorum, uluslarası gelişmeleri izliyorum ve uluslararası hukuku az biraz biliyorum. Hazırlıkları görüyor ve olacakları öngörüyorum. Görevimi yapıyorum. Hem halkımızı bilgilendiriyor hem devleti yönetenleri uyarıyorum.
Bakın konumuz, bazı milletvekillerinin bölücü terör örgütünün eylemlerine iştirak edip etmediği değil. Konumuz attığımız taşın kendi başımızı yardığı ve bundan da terör örgütünün son derece mutlu olduğu.
Ara not:
Demek ki neymiş? Yargımızı bağımsız, tarafsız, adil yargılama yapabilir ve hesap verebilir kılmak hepimizin milli meselesi imiş. Eğer bunu yapmış olsaydık, zaten dokunulmazlıklara hiç gerek yoktu.
ESAD VE PUTİN DESTEKLEYECEK
Kaldığımız yerden devam:
Onların veya bizim dış politikamızda bir paradigma değişikliği olmaz ise, “sürgün parlamentosu”nu başta Esad ve Putin destekleyecek. Sonra kim bilir kimler.
İsteyen buna, en maçosundan cevabı şak diye yapıştırsın. “Derseniz deyin! Yaparsanız yapın! Siz yolunuza biz yolumuza!”
Maalesef işler öyle yürümüyor gerçek dünyada.
Örneğin;
Terör örgütünün katliamlarında kullandığı patlayıcının anlamlı bir kısmı, askeri tip patlayıcı. Tamamı devletlerin gözetiminde üretiliyor. Teröristler de, cephane de ülkeler arasında gidip geliyor. Eylem planları sınır aşan şekilde yapılıyor.
Öyleyse;
Terörle mücadelede başarılı olmak istiyorsanız, şehitler artık gelmesin diyorsanız, şehirlerimizde bombalar patlamasın istiyorsak;
a) terör örgütüne verilen dış desteği kesmek ve
b) yabancı istihbarat desteği almak zorundayız.
Devleti yönetenleri uluslarası hukuku da dikkate alacak şekilde strateji üretmeye davet ediyorum. Bu kadar hassas konular, iç politikanın hamasi ve sığ yöntemleriyle ele alınamaz.
Akıl emanete verildi, işimiz yargıya kaldı. Dilerim yargı; talimatla değil, hukukun evrenselleşmiş ilkelerine göre davranır ve ne yapar eder böyle davrandığını da herkese gösterir.
Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Odatv.com