Bağıra bağıra gelen “soykırım” iftirası karşısında Ankara parmağını bile oynatma gereği duymadığı gibi, Almanya Başbakanı Merkel’le “al takke, ver külah” muhabbetini son ana kadar sürdürdü. Öyle ya, mülteci ve vize pazarlığı daha önemliydi!..
Tasarının Alman Parlamentosu’nda oylanmasına iki gün kalaya kadar sustular. Sonra Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım Merkel’le telefonla görüşüp, “endişelerini” bildirdi. Parlamentonun Türkiye’deki gibi, Merkel’in emrinde olduğunu sanıyorlardı zahir!..
Erdoğan, “Şu anda çıkmamış bir kararı değerlendirmeyi uygun bulmadığını” belirtip, “Ama bir karar çıkar, bu karar çıktıktan sonra bunun gerekçesi nedir, bunun içinde neler var. Ondan sonra bunun değerlendirmesini, gerek hükümetimiz, gerekse bizler beraber yaparız. Ama bunun uluslararası hukukta bizi bağlayıcı hiçbir yanı da yoktur. Bunu da bilmenizi istiyorum” derken, Başbakan Yıldırım’ın oylama öncesi yaptığı açıklamalar şöyleydi:
“Böyle bir oylama yok. Saçma sapan bir oylama. Eğer öyle bir oylama olursa, Almanya ile ilişkilerimiz zedelenir. Türkiye aklında ne varsa, onu söyler. Biz yaptığımız anlaşmalara sonuna kadar bağlıyız. Türkiye Cumhuriyeti köklü geleneği olan bir devlettir.”
Hepsi bu!..
İftira kararının kabulünden sonrası mâlum; Herkes yağıp, esip, gürlüyor… Bağdat harap olduktan, atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra Başbakan Yıldırım, “Ümit ediyoruz ki, yanlış hesap Bağdat’a gitmeden döner” diyor. Bağdat neresiyse?!.
Göz göre göre bir kaza geliyorsa, kazayı önlemeye mi çalışırsınız, “Hele bir kaza olsun, ondan sonra ne yapacağımıza bakarız mı” dersiniz?
Aynen böyle oldu işte!..
ŞUNLARA NİYE KIZMAZSINIZ?
Karar öncesi sessizliği veya umursamazlığı neye yormak lâzım? Tamam, “soykırım” iftirasını atan 25 ülkeye bir ülke daha eklenmiş oldu… Tamam, bu kararın bir hükmü yok… Ama, lâkin Almanya sıradan bir ülke değil ki… En önce “acı vatan”ımız… Sonra, “medeniyet projemiz” AB’nin lokomotifi… Ve sadece Avrupa’da değil, Ortadoğu’da önemli bir güç…
AKP iktidarı, Rusya’nın ardından Almanya ve AB’yle de tüm ilişkilerini koparıp, tümüyle ABD-İsrail-NATO’ya “teslim ve muhtaç” olmamız için mi bu olayı “umursamadı”? Yoksa içeride ve bölgedeki (Irak-Suriye) projeleri sürdürmek için yeni manivelası yaptığı “milliyetçilik ve anti emperyalist” söylemi daha da “yükseltme” peşinde mi?
İkincisi ise bolca malzeme de hazır.
Görüşmeler sırasında ellerinde Ermenistan, Yunanistan, PKK, YPG ve HDP bayrakları bulunan grupların Alman Meclisi Bundestag’ın önünde toplanıp, sözde soykırım tasarısının kabulü için destek eylemi yapması,
HDP’nin Meclis’te yayınlanan deklarasyonu imzalamaması,
Cemaat yazarlarının iftirayı desteklemesi gibi…
Son ABD ziyaretinde Brookings Enstitüsü önündeki protestolar için, “Konuşmaya girerken baktım, caddenin bir tarafında evet, terör örgütleri PKK, PYD, YPG… Bunun yanında ASALA ve baktım ki bunun yanında Paralel Devlet Yapısının temsilcileri, onlar da orada. Hep beraber el ele vermişler” diyen Erdoğan, şimdi de “Ermenistan, Yunanistan, PKK, YPG, HDP, paralel devlet yapısının elemanları el ele verdiler” der mi, demez mi? “Kirli ittifakı, üst aklı” bir kez daha Türk Milleti’ne ispatlayıp, “Milli mücadele” çağrısı yapar mı, yapmaz mı?
Lâkin burada duralım.
Ermenistan’ı mı suçlayacaksınız? İyi de Türkiye’nin Ermeni politikasında büyük U dönüşü kendi iktidarları döneminde yapılmadı mı? Ermeni tezlerinde hiçbir değişiklik olmadığı halde, “Düşmanlık değil, dostluk politikası izlemek, dost kazanmak istiyoruz” diyen Erdoğan değil miydi? Ya Gül’ün Cumhurbaşkanı sıfatıyla Erivan’ı ziyareti, “psikolojik duvarın kırıldığını, Ermenistan’ın jargonunun değiştiğini” açıklaması? Türkiye-Ermenistan maçında Azerbaycan bayraklarının çöpe atılması? Bu arada ABD, Rusya, AB, gözetiminde 2009’de Ermenistan’la protokol imzalayan Davutoğlu bile Almanya’ya tepki gösterirken, şu ana kadar Gül’ün sesi niye çıkmadı?
Yunanistan’ı mı suçlayacaksınız?Ermeni soykırım iftirasını tanımakla kalmayıp, 19 Mayıs’ı “Pontus soykırım günü” kabul eden, her yere “Pontus anıtları” diken Yunanistan’a bu güne kadar tek kelime ettik mi? Eski Başbakan Davutoğlu Çipras’ı İzmir’de “turkuaz” halıyla karşılamadı mı, elleriyle simit ikrâm etmedi mi? Peki son 19 Mayıs’tan 4 gün sonra İstanbul’a gelen Çipras’a Erdoğan bir şey söyledi mi? Aksine iki lider arasında “kırmızı telefon hattı”kurulacağı açıklanıp, iki lider eşitlenmedi mi?
PKK ve YPG’yi mi suçlayacaksınız? Yurdum insanı, bölücü terör örgütünün ASALA’nın devamı olduğunu görürken, 1 yıl öncesine kadar onu “Kürtlerin temsilcisi” sayıp, masaya oturan kimdi?
HDP’yi mi suçlayacaksınız? Adamlar 2011’de Diyarbakır’da sözde parlamentoları Demokratik Toplum Kongresi’nde “Ermeni, Süryani, Keldani, Rum ve Kürt soykırımını” tanıma kararı alıp, bunları bir de seçim bildirgesine koyarken, neredeydiniz? Ne yaptınız?
Cemaati mi suçlayacaksınız? “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısını söylerken ve dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç üniversite gençliğine Zaman’ı okumalarını tavsiye ederken de paralelin birçok kalemi “soykırım” iftirasını sahiplenmiyor muydu?
Gelinen nokta itibarıyla İktidar ancak kime kızabilir, biliyor musunuz; Sadece ve sadece, “Soykırımın 100. yılında CHP tarafından aday gösterilmem benim için simgesel bir anlam taşımaktadır” diyen, Almanya’nın kararından sonra da “Türkiye kafasını kuma gömmekten vazgeçmeli. Bu tarz kıyımlar, zaten insanlığa karşı işlenen suçlardır” açıklaması yapan CHP Milletvekili Selina Doğan’a… Herhalde onun seçilmesinde AKP’nin bir dahli olmamıştır!..
ALMANYA’NIN GÖREVİ ŞU
Almanya’nın, Türkiye ile ilişkilerinde kritik bir süreçte yangına benzin dökmesinin sebepleri sorgulanıyor. “Almanya’nın iç siyasi dengeleri” veya “PKK, HDP’yi koruma” diyen de var, “Paralel yapının çalışması” veya “Türkiye’yi mülteci pazarlığına ikna” yorumunu yapan da.
Hepsi mümkün ve doğrudur. Ancak “büyük fotoğrafı” görelim.
Bunun için öncelikle Almanya’nın sadece Ermeni değil, Süryani ve Keldani “soykırım” iftirasını da tanıdığını vurguladıktan sonra tasarıdaki şu ifadelerin altını çizelim:
“Almanya Federal Meclisi tarihle yüzleşme ve Türklerle Ermenilerin barışına katkı amacını taşıyan kararını (No: 15/5689) güçlendirmektedir…”
“Almanya Federal Meclisi, Ermenistan ve Türkiye’den temsilcilerin geçmişi hatırlama ve devletler arası ilişkilerin normalleşmesi yönünde 2005’ten bu yana adım atma çabalarını dikkatle gözlemektedir. Ancak iki devlet arasındaki ilişki halen gergindir ve karşılıklı şüphe barındırmaktadır. Almanya, Türkleri ve Ermenileri birbirilerine yakınlaştırmak konusunda desteklemelidir…”
“Türk ve Ermenistanlı hükümet yetkililerini, iki ülkenin devletler arası ilişkilerine yönelik hali hazırda donmuş durumda bulunan normalleşme sürecini ilerletmeye teşvik etmek…”
“Türkiye ve Ermenistan hükümetlerini 2009’da imzalanan ve tarihi bilimsel yöntemle ele alacak bir komisyonun kurulması, diplomatik ilişkilerin yeniden başlaması ve ortak sınırın açılmasını öngören protokolün onayı için ikna etmek..”
“Türkiye Cumhuriyeti’nde yakın zamanda başlayan Ermeni mirasının korunması girişimlerinin devamı ve artması için çaba harcamak…”
“Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasındaki gerilimin azaltılması, ilişkinin normalleştirilmesi aynı zamanda Kafkas bölgesi için de önem arz etmektedir. Almanya bu noktada AB komşuluk politikaları çerçevesinde Alman-Ermeni-Türk ilişkileri içerisindeki tarihi rolü dolayısıyla kendisinde özel bir sorumluluk görmektedir…”
Şimdi bir de “soykırım” oylamasının yapıldığı gün Almanya’da olan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in sıcağı sıcağına yaptığı şu açıklamaya bakalım:
“Mümkün olan en kısa sürede Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesini umuyorum.”
Üst akıl NATO olmak üzere ABD, Rusya ve Almanya’nın Türkiye’nin kuşatılmasında Suriye, Irak, Kıbrıs ve de Ermenistan konusunda görev bölümü yaptığı;
İlk grubun “Kürdistan” görünümlü “Büyük İsrail” projesini,
Bizi 1. Dünya Savaşına sokarak, Osmanlı’nın parçalanmasını sağlayan Almanya’nın ise şimdi de öncelikle “Büyük Ermenistan” projesini üstlendiği ortada değil mi?
Müyesser Yıldız
Odatv.com