Can Dündar / Cumhuriyet
Bitmekte olan bir ilişkinin, klişeleşmiş ipuçları vardır:
İlk dönem bolca tüketilen iltifatların giderek kesilmesi, serenatların, sürprizlerin tükenmesi, derin sohbetlerin, yerini uzun suskunluklara terk etmesi…
Karşılıklı suçlamalar, yatağa kadar uzanan zıtlaşmalar, “Ne istedin de vermedim” diye başlayan, “Artık biz, biz değiliz”e uzanan, “Sen artık beni sevmiyorsun”a tırmanan yakınmalar…
Dalan gözler, dolan gözler, yakaran, yaşaran gözler…
Çarpılan kapılara uzanan restleşmeler…
***
İktidardan devrilmekte olan siyasi partiler de benzer ipuçları verir.
Balayı döneminde partide herkes birbirine bağlı, halka karşı müşfik, söyleminde hoşgörülüdür.
Yokuş başladı mı, yakınmalar da başgösterir:
Birer özgürlük mabedi olacağı söylenen meydanları polis çevirir.
Mutlu yarınlar vaat eden konuşmalar, “Düşmanlarımızı tanıyalım” seansına çevrilir.
Vaatten çok hamaset işitilir.
Evladını kaybettiği için mutlu olmayan babalara hakaret edilir.
Sandık bekleneni vermedi mi, önce “Yaptıklarımızı anlatamadık” özeleştirisi verilir, ardından “Bu nankör halk…” noktasına gelinir.
***
Seçime 40 gün kala, iktidar partisinde, devrilişin tüm alametleri gözleniyor. Daha önce benzerlerini yaşadığımız sıralamayla üstelik:
Yüksek ateş, önce ekonomik verilerde hissediliyor:
Enflasyon, işsizlik, milli gelir, döviz kuru, sanayi üretimi; hepsi birden alarm zilleri çalıyor.
Sonra sokaklar hareketleniyor; İçişleri bütçesi, Milli Eğitim’inkini aşıveriyor. Önce polis, ardından da “evde zor tutulanlar”, sokağa salınıyor.
Giderek, hezimetin fiziki belirtileri çıkıyor ortaya:
Ağız köpürmesi, göz dönmesi, burundan soluma, boyun kalınlaşması, diş gıcırtısı, yumruk sıkılması, akıl tutulması…
Bu aşamada, dış dünyadan, özellikle de Amerika’dan uyarılar başlıyor. Oraların rüzgârıyla iktidar olanlar, bu kez oralara kafa tutuyor. “Uluslararası komplo” ve “yerli işbirlikçileri” klişesini devreye sokuyor. Aranan suçlu, “iç ve dış düşmanlar”da bulunuyor.
“Ne istediniz de vermedik” serzenişleri, önce “Kandırılmışız” itirafına, oradan “İçimizde hainler var” paranoyasına varıyor.
***
Açın arşivleri bakın:
Devrilmekte olan iktidarların, tipik belirtileri bunlar…
Eleştiriye tahammülü kalmayan lider, çevresini boşalttıkça yalnızlaşıyor, alkışların dolduruşuyla mağrurlaşıyor.
Gidişatı görüp uyaran eski yoldaşlarını tasfiye ediyor.
“Eskiden ‘biz’dik, şimdi ‘ben’ olduk” diye sızlananlar derhal dışlanıyor. Liderin yeni şakşakçıları, kurucu kadroya “vizyonsuz yaşlılar” muamelesi yapıyor.
Taban dağıldıkça, oylar azaldıkça, son yaklaştıkça, kırılan vazonun üzerine, kocaman “Biz Türkiye’yiz” bayrağı örtülüyor.
***
Filmlerin sonu söylenmez ama; daha önce kaç kez okuduğumuz senaryo bu; biliyoruz.
Sırada, bugün sessizce izleyenlerin, “Ben uyarmıştım, dinlemedi” dediği bölüm var.
Sezon finalini de liderin, “Beni dış odaklarla, içimizdeki hainler yıktı” cümlesiyle bitiriyorlar.
Sabredin; 40 gün kaldı.
Gidiyorlar.