TBMM Başkanlığı’na sunulan yasa tasarısı ile Yargıtay ve Danıştay’daki tüm üyelerin görevlerine son verilmektedir. Bu, yargıya yapılan son darbedir.
İlk darbe, 2010 Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)’nun üye yapısı değiştirilip, üye seçimleri tamamen siyasal iktidarın egemenliğine verilerek yapılmıştır.
İkinci darbe, Yargıtay ve Danıştay yasalarında 2011 ve 2014 yıllarında iki kez yapılan değişikliklerle gerçekleştirilmiştir. Bu değişikliklerin amacı, önce Cumhuriyet yargısını tasfiye etmek, sonra da Cemaatçilerin elinden kurtarmaktır. Nitekim bu amaçlar gerçekleşmiş, yargı önce Cemaatçilerin, sonra RTE-AKP yandaşlarının eline geçmiştir.
Şimdi bununla da yetinilmemekte, yüksek mahkemelerin Cemaatçilerden tümüyle temizlenmesi için düğmeye basılmaktadır.
Doğal olarak amaç bununla da sınırlı değildir. Gizli amaç, Cemaatçiler bahane edilerek, onların yanında Cumhuriyetçi yargıçları da temizlemektir. Böylece yüksek yargıyı, tamamen RTE-AKP isteklerine göre karar verecek duruma getirmektir.
Yani tasarı ile yapılmak istenen başkanlık sisteminin yargısını yaratmaktır.
TASARI İLE YAPILAN DÜZENLEME
Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan “Yargıtay ve Danıştay Kanunları İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” TBMM Başkanlığı’na sunulmuştur.
Tasarı ile;
– Yargıtay’ın 516 olan üye sayısı, yasanın yürürlüğe girmesiyle önce 300’e, sonra boşalan her iki üyelik için bir üye seçilmek suretiyle kademeli biçimde 200’e düşürülmektedir.
– Danıştay’ın 195 olan üye sayısı ise, yasanın yürürlüğe girmesiyle önce 116’ya, sonra boşalan her iki üyelik için bir üye seçilmek suretiyle kademeli biçimde 90’a düşürülmektedir.
– Yasanın yürürlüğe girdiği tarihte, Yargıtay ve Danıştay’da Başkan, Başsavcı, Başkanvekili, Başsavcıvekili ve daire başkanı olarak görev yapanlar ile HSYK’nın Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen üyeleri hariç, mevcut Yargıtay ve Danıştay üyelerinin üyeliklerinin sona ermesi öngörülmektedir.
– Yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren beş gün içinde, görevi sona eren üyeler arasından HSYK tarafından Yargıtay ve Danıştay’a (dörtte üçü oranında) yeni üye seçimi yapılacaktır. (Bize göre şimdiden yapılmıştır bile.)
– Anayasa’daki özel kural gereğince boşalan üyeliklerden dörtte birine (29 üye) Cumhurbaşkanı doğrudan atama yapacaktır.
– Yargıtay ve Danıştay üyeliğine seçilemeyenler, kazanılmış hak aylık dereceleri saklı kalmak kaydıyla HSYK tarafından sınıf ve derecelerine uygun olarak bölge adliye/idare veya ilk derece mahkemelerine atanacaktır. Yani tenzili rütbe ile daha alt dereceli görevlere getirilmeleri öngörülmektedir.
Oynanan oyunu gözler önüne sermek için, RTE-AKP iktidarı el atmadan önceki ve sonraki Yargıtay ve Danıştay üye sayılarını, tasarı ile yapılmak isteneni de ekleyerek bir tabloda gösterelim.
(TABLO)
Kısaca, Yargıtay ve Danıştay’da üye sayıları yönünden 2011 değişikliklerinden önceye dönülmekte, arada yapılanların siyasal amacı böylece gözler önüne serilmektedir.
ANAYASA’YA AÇIK AYKIRILIK
Tasarı bu durumuyla birkaç yönden Anayasa’ya aykırıdır.
1) Yargıtay ve Danıştay üyeleri, bu tasarı ile görevlerinden alınmakta, daha doğru anlatımıyla azledilmektedirler.
Anayasa’ya göre Yargıtay ve Danıştay üyeleri seçimle göreve getirilirler. Seçimle kazandıkları özel bir statüleri vardır. (m.154,155) Bu özel statü onların kazanılmış haklarıdır. Kazanılmış hak, “hukuk devleti” ilkesinin güvencesi altındadır ve bu hakkın korunması hukuk güvenliğinin gereğidir.
Anayasa Mahkemesi geçmiş kararlarında; statü hukukuna bağlı görevlilerin, bir yasalardan kaynaklanan “beklenen” haklarının, bir de gerekli koşulları yerine getirdikten sonra “elde edilen” haklarının bulunduğunu, bunlardan elde edilen hakkın “kazanılmış hak” olduğunu ve bunun geri alınamayacağını kabul etmiştir. Ayrıca bu kararlarında, seçilerek bir göreve gelenlerin, süreleri dolmadan bu görevden alınamayacakları da açıkça vurgulanmıştır.
2) Tasarının gerekçesinde;
– Yargıtay ve Danıştay’ın üye sayıları ile üyelerin görev sürelerinin, Anayasa’da yasayla düzenlenebilecek bir konu olarak öngörüldüğü belirtilmekte,
– “Bu nedenle yüksek mahkemelerin üye sayılarının kanunla artırılması veya azaltılmasının ya da yüksek mahkeme üyelerinin görev sürelerinin kanunla belirlenmesinin Anayasaya aykırı bir yönü bulunmamaktadır” denilmekte,
– Daha önce, 2011 yılında 6110 sayılı, 2014 yılında 6572 sayılı yasalarla Yargıtay ve Danıştay’da üye sayılarının artırılması örnek verilmektedir.
Bir kez, verilen örnekler, bu tasarı için örnek oluşturmaktan uzaktır. Çünkü anılan yasalarla hiçbir üyenin üyeliği elinden alınmamış, mevcutlara yeni üye eklemeleri yapılmıştır. Oysa bu tasarı ile mevcut üyelerin tümünün üyelikleri sona erdirilmektedir.
İkincisi, üyelerin sayıları ile görev sürelerinin azaltılmasının Anayasa’ya uygun olduğu savı doğru değildir.
Anayasa’da, Yargıtay ve Danıştay üyeleri yönünden yasaya bırakılan konu, yalnızca “üyelerin nitelikleri ile seçim usulleri”dir. Yasalara bırakılan bu düzenleme yetkisi de “mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esasları” ile sınırlıdır. (m.154,155)
Üye sayısının gereksinmeye göre artırılmasının belirtilen ya da diğer anayasal kurallar yönünden kuşkusuz bir sakıncası yoktur.
Ancak, mevcut üyelerin üyeliklerinin sona erdirilmesini “mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı” ile bağdaştırmaya olanak yoktur.
Çünkü bu teminat, yargıçlar, “Anayasa’ya, yasaya, hukuka uygun olarak, vicdani kanaatlerine göre hüküm verebilsinler”, siyasal baskı altında kalmasınlar diye vardır. (m.138)
Üstelik teminatın kapsamı Anayasa’da belirlenmiş, “hâkim ve savcıların azlolunamayacakları, kendileri istemedikçe Anayasa’da gösterilen yaştan önce (65 yaş) emekliye edilemeyecekleri” kurala bağlanmıştır. (m.139)
Bu kurallar ortada iken Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görevine son vermenin Anayasa’yla bağdaşır yanı yoktur.
Üçüncüsü, kuşkusuz Yargıtay ve Danıştay üyelerinin sayısı ve görev süresi yasayla düşürülebilir. Ancak bu yasa gelecek için geçerli olur ve mevcut üyelerin kazanılmış haklarına dokunamaz. Mevcut üyeler kendi istekleri ile ayrılıncaya ya da emekli oluncaya kadar görevde kalırlar, kadrolar boşaldıkça bu kadrolara atama yapılmaz ve sayı, istenilen düzeye zaman içinde indirilir.
Nitekim, 2010 Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesi üye sayısında ve oluşumunda değişiklik yapılmış, ancak getirilen bir geçici madde ile mevcut üyelerin statüleri ve görev süreleri korunmuştur. Kısaca kazanılmış haklara, anayasa değişikliğinde bile dokunulmamıştır.
HUKUKSUZLUK DİZ BOYU
Anayasa’ya bunca aykırılık, büyük olasılıkla Anayasa Mahkemesi’nden dönecektir.
Ne var ki, tasarıda bir kurnazlık yapılmış; yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren beş gün içinde, görevi sona eren üyeler arasından HSYK tarafından yeni üye seçimi yapılacağı, kalanların da bölge ya da ilk derece mahkemelerine atanacağı belirtilmiştir.
Yani Anayasa Mahkemesi karar verinceye kadar “atı alan Üsküdar’ı geçmiş”, yeni üyeler seçilmiş ya da eskiler yeni görevlerine atanmış olacaklardır.
Eğer Anayasa Mahkemesi, yasanın, mevcut üyelerin kazanılmış haklarını ellerinden alan kurallarını iptal ederse, siyasal iktidarın ne yapması gerekir? Hukuka saygılı iktidarın mevcut üyelerin haklarını geri vermesi gerekir. Ama hiç kuşkunuz olmasın ki bu yapılmayacak, Anayasa Mahkemesi kararının bağlayıcılığı, tıpkı Anayasa gibi havada kalacaktır.
Bunun geçmişteki örneklerinin anımsanması haklılığımızı kanıtlamak için yeterlidir.
Bülent Serim
Odatv.com