Em. Amiral Türker Ertürk
Geçenlerde gazetelere göz atarken, tirajı ülkemiz ölçülerinde çok yüksek bir gazetemizin “Ramazan Yazıları” köşesinde, iri puntolarla; “Haksız yere cana kıymayın” yazıyor, altında da kerameti kendinden menkul açıklamaları. Bu başlığın diğer anlamı; “haklı yere cana kıyılabilir” demektir.
O zaman; “Hangi canın kıyılacağına ve haklılığına kim karar verecektir?” İktidarın uygulamaları ve aymazlıkları ile adeta kevgir haline gelen güney sınırlarımızın ötesinde, Suriye ve Irakcoğrafyasının bir bölümüne egemen olan IŞİD de canlara haklı yere kıydığını ve Allah’ın emirlerini yerine getirdiğini söylüyor. O zaman, ne farkınız var onlardan?
Bunlar Selefi
Bugün, 21.Yüzyıl ilk çeyreğini yaşayan insanlığın geldiği çağdaş çizgide, hangi gerekçeyle olursa olsun, cana kıymayı savunabilmek mümkün mü?
IŞİD’in amacı; Irak ve Şam coğrafyası üzerinde, ‘Sünni – Selefi bir İslam Devleti’ kurmak. Selefilik; dinde selef kabul edilen kişilere, hiçbir değişiklik yapmadan tabi olmayı esas alır. Yani; geçmişe özenir, geçmişin dünyevi yasalarını, kurallarını, düşünüş şeklini ve şeri hukukunu günümüzde aynen uygulamayı düşünür ve her derde deva çözüm olarak sunar.
“Siyasal İslamcı” ideolojisi ve “Yeni Osmanlıcı” hayali olan ve bugün için ülkemizi yöneten iktidar da; geçmişin aklını, kuralları, düşünüş biçimini ve hukukunu günümüzde uygulamak istiyor. Nihai hedefi bu! Bunu; adım adım, iki ileri, zorluğu görünce bir geri yaparak gerçekleştirmeye çalışıyor. Soruyorum; o zaman ne farkı var bu zihniyetin, IŞİD zihniyetinden? Takılan kravatlar mı?
Bunlar Çağ Dışı
IŞİD, yaygın ve ürkütücü şiddeti, iktidara gelmek ve egemenliğini kabul ettirmek için uyguluyor. Eğer onun da istediği durakta inebileceği bir demokrasi tramvayı olsaydı, şiddet uygulamasına ihtiyaç olmazdı! Güneyimizde kanlısı, bizde ise kansızı oluyor, farkında değil misiniz?
Doğum yapmayan kadını yarım saymak, ailelerden çok çocuk istemek, ahlakı kadının cinselliğine indirgemek; çağ dışıdır, geçmişin aklıdır, tarım toplumu idrak şeklidir, günümüzde var olması ve çağdaşlıkla yan yana gelmesi mümkün değildir. Kadını aşağıda sayan cinsiyet hiyerarşisi, Ortaçağ’ındüşünüş biçimidir. Kadını kapatmak ve bekaret kemeri takmak; farklı coğrafyalarda gelişmiş olsa bile, bu düşünüş biçiminin ürünleridir. Ortaçağ’ın aklı ile günümüzün sorunları çözülebilir mi?
Bir Anlamı Yok mu?
Batı bugün güçlü ise; Hristiyan olduğu için güçlü değil. Hristiyanlığı kültürünün bir parçası olmasının ötesinde, dünyevi yaşamın referansı yapmaktan çıkardığı, dinsel düşünüş biçimini terk ettiği ve akılcı-bilimsel düşünce sistemine geçtiği için güçlüdür.
Yaklaşık 1,5 milyarlık İslam Dünyası’nın neredeyse yüzde biri kadar olan Hollanda, doğal kaynakları olmamasına, küçük, rüzgarlı ve bataklık bir araziye sahip olmasına rağmen; tarımdan sanayiye ve bilişime kadar, aklınıza gelebilecek tüm alanlarda, tüm İslam Dünyası’ndan daha fazla üretiyor. Sizce bunun bir anlamı yok mu?
Esas Olan Niteliktir, Nicelik Değil!
Gazetelerde görüyorum; İslam Dünyası’nın nüfus ağırlığının 2050’de Hristiyanları geçeceği ve dünyanın en kalabalık inanç grubu olacağı yazılıyor. Yazılmayan; fazla nüfusa sahip olmanın, güçlü olmayı beraberinde getirmediğidir. Esas olan; nitelikli insan gücüdür, niceliğin günümüzde beş paralık değeri yoktur. Nitelikli insanların ve çağdaş dünyanın, bilim dahil ürettiklerini alarak ve kullanarak çağdaş ve nitelikli olunamaz.
Ortaçağ düşünüş biçimi, İlkçağ’daki gelişmelerin ve tarım devriminin ürünüdür. Ortaçağ’a özeniyor olmak, Ortaçağ’ın düşünüş biçimini tekrar yakalamaya, bu çağın hukukunu, kurallarını ve dünya görüşünü egemen kılmaya çalışmak; İlkçağ insanlığının ulaştığı insanlık çizgisinde olmak demektir. O çizgi, o gün için çağdaştı ama bugün için çağdışı ve yobaz. Demem o ki; bugün ülkemizi yönetenler, İlkçağ insanının zihniyetine sahiptir.
Saygılar sunarım.
aliagaekspres.