Erdal Atıcı / yakinplan
Unutturulmak istenen Cumhuriyet kahramanlarından birisi de; İsmail Hakkı Tonguç’tur…
Oysa, 20. yüzyılda dünyada sayılan üç büyük eğitbilimciden (pedagog) birisidir Tonguç… Amerika’da John Dewey, Avrupa’da Kersesstainer, Asya’da İsmail Hakkı Tonguç…
Yani; övünülesi bir Cumhuriyet Kahramanı… Gericiliğe ve ilkelliğe savaş açmış, Cumhuriyete kanat gerenlerden biri… İsviçre Pedagoji Ansiklopedisinde adı geçen tek Türk eğitimci…
Peki kimdir bu Tonguç?
Tonguç’un da aralarında olduğu Cumhuriyetin idealist ve devrimci kuşağını, gençlerimizin daha iyi tanımaları için, onun yaşam hikâyesine bakmanın yararlı olacağını düşünüyorum…
Tonguç, 1893 yılında bugün Bulgaristan topraklarında kalan Silistre’nin Tataratmaca köyünde doğdu. Çocukluğunda Balkan’lardaki yaşanan büyük trajediyi ve göçleri gördü…
Silistre’de ortaokulu bitirince, babasının itirazına karşın okumak için İstanbul’a geldi. Maarif Nazırı Şükrü Bey’in yanına çıktı. Okumak istediğini bildirdi. Kastamonu Öğretmen Okuluna gönderildi. Bu yolculuk sırasında ilk kez Anadolu gerçeğini gördü… Köylerdeki ilkelliği, geriliği, sorunları, sıkıntıları gözlemledi.
1918’de İstanbul Öğretmen Okulunu bitirdi.
Aynı yıl, Almanya’ya yükseköğrenime gönderildi… I. Dünya Savaşı bitince geri dönmek zorunda kaldı. Öğretmen okullarında resim, el- işi ve beden eğitimi öğretmenliği yaptı…
Öğrenimini tamamlaması için 1921’de yeniden Almanya’ya gönderildi. Dönüşte Konya Lisesi ile çeşitli öğretmen okullarında çalıştı. 1925’te Almanya’da iş eğitimi seminerine katıldı.
1926’da bakanlıkta müze müdürlüğüne getirildi. 1929 yılında ders araçlarıyla ilgili incelemeler yapmak üzere iki ay altı Avrupa ülkesini dolaştı.
1932-1933’te Gazi Eğitim Enstitüsü’nde resim şubesini kurdu ve “1934-1935”te bu enstitünün müdürlüğünü vekâleten yürüttü…
Tonguç ağırlıklı olarak eğitbilim (pedagoji) ve öğretim yöntemlerinin işlendiği kitaplar yazdı. Eğitsel konularda en çok kitap ve yazı yazan eğitimcidir.
1927’de “Elişi Rehberi”, 1931’de “Mürebbinin Ruhu”, 1932’de “Resim El-işleri ve Sanat Terbiyesi”, “1933’te “İş ve Meslek Terbiyesi”, 1934’te (Reşat Şemsettin Sirer ile) “Almanya Maarifi”, 1937’de “Köyde Eğitim”, 1939’da “Eğitim Yoluyla Canlandırılacak Köy” gibi kitapları Köy Enstitülerini kurmadan önce yazmıştır…
Bu kitapların çoğu araştırmalara, anketlere ve yerinde incelemelerle yazılmıştır. Örneğin: Tonguç, “Eğitim Yoluyla Canlandırılacak Köy” kitabını yazmadan önce, 61 il, 305 ilçe, 9.150 köyde inceleme yapmış, 4.120 kişiyle görüşmüş, 456 belge incelemiş ve 112 kitaptan yararlanmıştır…
Saffet Arıkan, bakanlığa atanınca, 1935’de Tonguç’u ilköğretim genel müdürlüğüne vekaleten atadı. Bir yıl sonra; bize özgü bir sistem olan; askerden onbaşı ve çavuş olarak terhis olan köylü erkeklerden, köy ilkokullarının ilk üç sınıfını okutacak eğitmen yetiştirecek “Köy Eğitmeni Kursları”nı açmıştır..
Eskişehir, İzmir gibi kimi illerde “köy öğretmen okulları” açmış, 1938’de ilköğretim örgütlerini incelemek üzere bir süre değişik Avrupa ülkelerinde incelemelerde bulunmuştur.
Hasan Âli Yücel, Milli Eğitim Bakanı olmasıyla, 31 Ocak 1940’ta ilköğretim genel müdürlüğüne asaleten atanmıştır.
17 Nisan 1940’ta çıkarılan Köy Enstitüleri Kanunu doğrultusunda 20 köy enstitüsünü yaşama geçirmiş. 1942’de enstitülere öğretmen yetiştirecek Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü açmış ve enstitülerde sağlıkçı yetiştirecek bir bölüm de kurmuştur.
Toguç’un eğitim anlayışını anlamak için onun yapıtlarına ve yazdıklarına bakmak gerek:
“Elimden gelse, bütün dünya okullarının programlarına insanın insanı sömürmemesi adlı bir ders koyardım…”
“İnsanoğlunun kazanacağı en büyük zafer korkuyu yenmesiyle kazanacağı zaferdir.”
Tonguç, “Köy insanı öylesine canlandırılmalı ve bilinçlendirilmeli ki, onu hiçbir kuvvet, yalnız kendi hesabına ve insafsızca sömüremesin. Köyün sakinlerine köle ve uşak muamelesi yapmasın. Köylüler, bilinçsiz ve bedava çalışan birer iş hayvanı haline gelmesinler. Onlar da her vatandaş gibi her zaman haklarına kavuşabilsinler” diyor.
Daha da önemlisi aydınların halkla bağlantısı olması gerektiği konusunda “Köyün sınırında aydınların mezar taşı dikilmedikçe köy davası hallolmaz” diye vurgu yapıyor Tonguç…
Tonguç, eğitimde dayağa karşı çıkıyor. Disiplinin cezalarla değil, öğrencilerin yönetime katılarak sorumluluk almaları ile kurulacağını düşünüyor. 13 Aralık 1943 günü Köy Enstitüsü müdürlerine gönderdiği bir mektupta, bu mektubun öğretmen ve öğrencilerin birlikte olduğu ortamlarda yüksek sesle okunmasını istiyor ve olası dayak ve hakaretlere karşı “Öğrencilerin karşılık verme hakkının” doğacağını belirtiyor.
Tonguç, Türk halkının büyük bir çoğunluğunun yaşadığı köyleri içeriden canlandırmak; çağdaş, özgür ve aydınlık bir Türkiye yaratma ideali için gecesini gündüzüne katıp çalışan büyük bir eğitimcidir. Laf değil, 10 bine yakın köyü dolaşmıştır…
TONGUÇ, Türkiye’nin eğitim gereksinimini yerinde görerek saptamış ve UNESCO’nun geri kalmış ülkelere önerdiği, ülkemiz koşullarına göre planlanmış ve kendine özgü ilkeleri, felsefesi ve uygulamaları bulunan Köy Enstitülerini köy çocuklarını köy önderi olarak yetiştirerek büyük aydınlanmayı başlatmıştır.
“İş İçinde, İş aracılığıyla, İş için” ilkesiyle diğer okullardan farklı olan Köy Enstitüleri; toprak ağaları yetkilerinin elinden gideceği korkusuna kapılan bürokratlar ve din bezirgânı tarikat şeyhleri tarafından el birliğiyle kısa sürede kapatılmıştır.
Tonguç, halkına yaptığı büyük hizmetler karşılığında ödüllendirilmesi gerekirken, büyük haksızlıklara uğramış, yıllarca süründürülmüştür. 1946 yılından sonra büyük haksızlık ve karalamalara karşın hiç yılmadan, küsmeden eğitim konularında düşüncelerini söylemeyi, yazmayı sürdürmüş, 23 Haziran 1960’da aramızdan ayrılmıştır.
Bugün sorunlar içinde bocalayıp duran eğitim sistemimizin Tonguç’un Köy Enstitülerinde uyguladığı “İş Eğitimi” ilkesine gereksinimi vardır. Henüz yaşamlarının başlarında çocuklarımızı ezberci, dinselleştirilmiş, sınava odaklı eğitim sistemi büyük bir silindir gibi ezerek yaşamdan uzaklaştırmakta, bezdirmektedir.
Oysa eğitim ve öğretim kurumlarının asıl görevi, ülkemizdeki ve dünyadaki gelişmeleri kavrayabilecek iş eğitiminden geçmiş nitelikli insan yetiştirmektir. Nitelikli insan, dünyaya ve olaylara geniş bir pencereden bakabilen, önyargısız, kişilikli, duyarlı insandır…
Bugün eğitim alanında var olan sorunları çözmek istiyorsak Cumhuriyetin aydınlanmacı eğitimini gerçekleştiren, başta İsmail Hakkı Tonguç gibi eğitimcilerimizi, Mustafa Necati, Saffet Arıkan, Hasan Ali Yücel gibi Milli Eğitim Bakanlarımızı tanımak, tanıtmak ve yapıtlarını okumak zorundayız.
Onlar toplumun eğitim yoluyla canlanacağına inanan büyük eğitimcilerdir. O nedenle hiçbir zaman unutulmayacaklardır.