Barış Doster / Ulus Gazetesi
Alman parlamentosunun sözde soykırım iddialarına ilişkin kararı, Türkiye’nin ne denli etkisiz, zayıf, caydırıcılıktan uzak bir siyaset izlediğini bir kez daha kanıtladı. Berlin’in kararını “Niçin Almanya?” ve“Neden şimdi?” sorularını sorarak anlayabiliriz ancak. Öncelikle şu 3 temel gerçeği görmeliyiz. İlki; bu meselenin Türkiye ile Ermenistan arasında değil, Türkiye ile emperyalizm arasında bir mesele olduğudur. İkincisi; meselenin bir tarih, bilim, arşiv meselesi değil, siyaset meselesi olduğudur. Üçüncüsü; hedefin Türkiye’nin “geçmişiyle barışması, tarihiyle yüzleşmesi” değil, 3 T (tanıma, tazminat, toprak) üzerinden Türkiye’nin köşeye sıkıştırılması, hedefe oturtulması, Kurtuluş Savaşı önderlerinin, Milli Mücadele’nin soykırımla suçlanması olduğudur. Kısacası hedef; Türkiye’nin hakkından gelmektir.
1) Türkiye’nin en büyük dış ticaret ortağı, en büyük ihracat pazarı Almanya’dır. 2015’te Türkiye’nin Almanya’ya yaptığı ihracat 13.4 milyar dolardı. Türkiye’nin toplam ihracatında Almanya’nın payı yüzde 9.3, iki ülke arasındaki ticaret hacmi 36.8 milyar Euro idi. Almanya Türkiye’de Milli Görüş geleneğinde de, sosyal demokrat cenahta da, merkez sağda da, Alevi mezhepçiliği ve Kürtçülük içinde de örgütlüdür. Ciddi uzantıları vardır. Emperyalist bir devlet olarak önemli bir hamle yapmıştır. Bu kararı Ermenistan’a yarar getirmez, Ermenistan üzerindeki ABD nüfuzunu daha da artırır. Batıda ve dünyada ise benzer karar vermek isteyen ülkeleri cesaretlendirir, teşvik eder. Türkiye’nin çok cılız, etkisiz, yaptırım uygulamaktan korkan, sorunu geçiştirmeye yönelik, iç kamuoyuna mesaj veren tepkileri, ülkemizi yönetenlerin şantaja açık olduklarının da kanıtları arasındadır.
2) Almanya’nın aldığı kararı hükümetin iki ortağı merkez sağ – merkez sol koalisyon (siyaset biliminde buna büyük koalisyon denir) almıştır. Bir yanda Hristiyan Demokrat Parti – Hristiyan Sosyal Birlik Partisi bloğu (CDU-CSU) bir yanda Sosyal Demokrat Parti (SPD) vardır. Kararın siyasal ve sayısal desteği büyüktür. Parlamentoda farklı partilerdeki Türk kökenli tüm milletvekillerinin de karara oy vermesi, Türkiye ve Almanya Türk toplumu açısından durumu daha sıkıntılı kılmıştır. Bu kararda, nüfusun üçte birini oluşturan Protestanların, Protestan Kilisesi’nin katkısı büyüktür.
3) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin İsviçre – Perinçek Davası’nda verdiği kararı da, Fransız Yüksek Mahkemesi’nin “parlamentolar soykırım kararı veremezler” kararını da, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi’nin içeriğini ve geriye yönelik işlemeyeceği ilkesini de hiçe saymıştır Almanya. Bu kararın okul kitaplarına girmesi halinde, en büyük zararı Almanya’daki Türk kökenliler, Türk çocuklar görecektir. Türkler üzerindeki baskı, onlara yönelik nefret artacaktır. Zaten son yıllarda hızla güçlenen aşırı sağcı, neo Nazi, ırkçı, yabancı düşmanı hareketlerin, İslam düşmanlığının, Türk düşmanlığının ivmesi hızla yükselecektir. Almanya’nın tarihsel gerçekleri, AİHM kararını çiğneyerek, Türkiye’nin ve Alman vatandaşı olan milyonlarca Türk kökenlinin tepkisini çekme pahasına attığı bu adımın sonuçları Türkiye açısından ağırdır.
TÜRK DİASPORASI BAŞARISIZ OLDU
4) Türkiye, Almanya’yla olan güçlü ekonomik, politik, tarihsel, toplumsal bağlarını da, Suriyeli sığınmacılara ilişkin geri kabul anlaşmasını da, Almanya’da sayıları 3.2 milyonu bulan Türk kökenli kitleyi de kullanamamıştır. Almanya’dakilerle birlikte Avrupa’da yaşayan Türklerin sayısı 5.5 milyondur. Bu kitlenin ne kadar dağınık, örgütsüz, birbirinden kopuk olduğu, hatta din ve mezhep üzerinden bölündüğü bu son olayla bir kez daha görülmüştür. Oysa yurt dışında yaşayan Türklerin Türkiye’nin toplam nüfusuna oranı yüzde 9’dur. Türkiye’deki 78 milyonun dışında, dünyada da 6.8 milyon Türk yaşamaktadır. Bu sayının nüfusa oranı, Çin ve Hindistan’dan bile yüksektir. (Faruk Şen,Dünyada Türk Olgusu, Pozitif Yay., İstanbul, 2016). Seçimlerden önce Almanya’da gurbetçilerden oy almak için seferber olan siyasi heyet, bu çok temel milli meselede kılını kıpırdatmamıştır. Ne iktidarın Başbakan Merkel ile yaptığı görüşmeler, ne de ana muhalefetin sosyal demokratlar ve yeşillerle yaptığı görüşmeler sonuç vermiştir.
5) Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurumlarının yanında, TÜSİAD, TOBB, AB ile ilişkilerde başı çeken İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) gibi meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının etkisizliği, cılızlığı bir kez daha görülmüştür. Üniversitelerimiz de öyledir maalesef. Türkiye’deki AB yandaşlarının da, Türkiye’yi AB’de tanıtmak, güçlü kılmak yerine, AB’nin Türkiye’deki uzantısı olarak çalıştıkları bir kez daha kanıtlanmıştır. Yurt dışındaki Türkler için bakanlık, müsteşarlık kuran, kamu diplomasisi için müsteşarlık, genel müdürlük kuran Türkiye, Türk diasporasının en kalabalık (3.2 milyon), en güçlü, en örgütlü, en zengin, siyasette, ticarette en etkili olduğu Almanya’da bile, bu kitleyi harekete geçirememiş, seferber edememiştir.
CEM ÖZDEMİR’İN HESABI TUTMAZ
6) Alman parlamentosunda bu karara öncülük edenlerden olan Cem Özdemir, emperyalist merkezlere sadakatini sunarak, devletinin ve seçmenlerinin gözüne girmiştir. Ama bilmesi gerekir ki, ağzıyla kuş tutsa, şansölye olması imkânsızdır. Zira Almanya, sağı ve soluyla, dünyanın en ırkçı ülkelerindendir. Bir göçmeni, bir Türk kökenliyi, bir Müslüman’ı asla şansölye yapmaz. Almanya kendisi için en iyi entegrasyon yolu olarak asimilasyon der. Türkiye’ye bölünmeyi, federasyonu dayatır.
7) İkinci Dünya Savaşı’ndaki Yahudi Soykırımı nedeniyle eli en kanlı, geçmişi en kirli, kamburu en büyük olan Almanya, bu adımla sırtındaki yükü paylaşmak istemiştir aynı zamanda. Bu meseleyi en çok kaşıyan, en fazla sahiplenen Fransa’da bile eski hararetinin kalmadığı, üstelik 1915 olaylarının 100. yılının üstünden 1 yıldan fazla zaman geçtiği bir dönemde, Almanya’nın tavrı, emperyalist yüzüyle açıklanabilir.
8) Almanya bu karar için 2000’li yılların başından beri altyapı hazırlamıştır. Terör örgütü PKK destekçisi,“yetmez ama evet”, “özür diliyoruz. com” ekibinin işvereni, cahil liberallerin, Taner Akçam, Halil Berktay, Cengiz Çandar, Şahin Alpay, Mehmet Altan, Hasan Cemal gibilerin dostu Karen Fogg, Claudia Roth gibi diplomat ve siyasetçilerin bu yöndeki çabaları bilinmektedir. Dahası; Udo Steinbach, Wulf Schönbohm, Tessa Hofmann gibi istihbaratçılar, Türkiye’deki Alman vakıfları (Goethe Enstitüsü, Konrad Adenauer Vakfı, Heinrich Böll Vakfı, Friedrich Ebert Vakfı, Friedrich Naumann Vakfı) yıllardır bu amaca yönelik derin, yoğun çalışmalar yapmıştır. Bu konuda Necip Hablemitoğlu’nun Alman vakıflarıyla ilgili önemli çalışmasında kapsamlı bilgi mevcuttur.
9) Türkiye’de barolarda, üniversitelerde, medyada, siyasi partilerde, sendikalarda, kitle örgütlerinde Ermeni iddialarını savunan ciddi bir lobi oluşmuştur. Bu anlamda Türkiye içinde mevziler kazanılmış, adacıklar oluşturulmuştur. Belli üniversiteler, belli bilim insanları bu tezin sözcülüğünü yapmaktadır. Birkaç ay önceki bildiriye imza atan hocaların büyük bölümünün, aynı zamanda özürdiliyoruz.com metnine imza attıkları, yetmez ama evetçi oldukları bilinir.
10) Bu karar, Türkiye’nin AB üyesi yapılmayacağının yeni bir kanıtı olduğu gibi, hükümetin geçtiğimiz yıllarda başlatıp sonunu getirmediği Ermenistan açılımının ne kadar yanlış olduğunun da yeni bir göstergesidir.
Ana fikir: Siyasi anlamda milli ve Cumhuriyetçi olmayan; iktisadi anlamda Gümrük Birliği’ni tartışmayan, halkçı, kamucu ekonomiyi öncelemeyen; askeri anlamda NATO’yu sorgulamayan siyaset, Türkiye’nin hiçbir sorununu çözemez.