Dr. Nejat Tarakçı / turkishnews
Davos 2009 sonrası kırılganlaşan ve 2010’daki Mavi Marmara olayı ile dibe vuran Türkiye- İsrail ilişkileri 7 yıl sonra yapılan bir anlaşma ile normalleşme sürecine girdi. Her iki ülkeyi yeniden yakınlaşmaya zorlayan jeopolitik şartlar enerji ve güvenlik eksenindeki ortak çıkarlardan kaynaklanmaktadır. Bu anlaşmanın, bölgeye ve Türkiye’ye sağlayabileceği potansiyel jeopolitik avantaj ve kazançların enerjiden de öte çok önemli sonuçlar doğurması mümkündür.
İsrail’in Yeni Enerji Kaynakları
Bulunamayan enerji en pahalı enerji olmakla beraber, pazarlanamayan yani satılamayan enerji de boşa akan bir su gibidir. Özellikle deniz tabanından çıkarılan enerjinin güvenlik risk ve tehlikeleri çok daha fazladır. 2009 yılında İsrail’in karasuları ve Münhasır Ekonomik Bölgesinde (MEB) son derece zengin doğalgaz ve petrol rezervleri bulundu. Bu keşfi, Kıbrıs’ın etrafı, Lübnan, Suriye, Gazze ve Mısır’ın Nil Deltası[1] takip etti. Özetle Doğu Akdeniz potansiyel olarak yeni bir Basra Körfezi haline geldi. Eksik olan limanlar, depolar, boru hatları, iskeleler, yükleme terminalleri ile bunların güvenliğidir. Katar, İran, Irak, Kuveyt, BAE, Suudi Arabistan petrol ve doğal gazının da boru hatları ile Doğu Akdeniz’e akıtılması projeleri gerçekleştiği takdirde, bölge dünyanın Enerji Merkezi haline gelecektir. İsrail, beş yıl önce 2016’da doğalgaz ihracına başlayacağını açıklamıştı. Ancak Ortadoğu’daki gelişmeler buna izin vermedi. Türkiye, İsrail ve Mısır hariç bölgedeki ülkelerin hiç birinde siyasi istikrar yoktur ve kısa vadede de olması beklenmemektedir. Bu nedenle Türkiye-İsrail anlaşmasının esas amacı öncelikle İsrail gaz ve petrolünün en uygun coğrafi konumdaki Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına aktarılmasıdır.
Rusya Kilit Ülke
İsrail Türkiye yeniden yakınlaşırken, bu sürece Rusya’nın da dâhil olması kimseyi şaşırtmamalıdır. Çünkü Suriye krizine fiili müdahalede bulunan Rusya, hem Suriye’nin yeni siyasi yapılanmasında, hem de Doğu Akdeniz’deki enerji denkleminde söz sahibi olmuştur. Suriye 2011’de kendi karasuları ve MEB’indeki tüm enerji arama, çıkarma, işletme ve pazarlama yetkisini Rusya’ya vermiştir. Bu durumda İsrail ile Rusya’nın Doğu Akdeniz’de enerji alanında işbirliği yapması zorunlu hale gelmiştir. Rusya’nın stratejik kazancı, Doğu Akdeniz’deki enerji pazarlamasında söz sahibi olarak, kıta Avrupası’ndaki pazarlarını kaybetme riskini bertaraf etmesidir. Ayrıca Rusya’nın Güney Akım Projesini de Doğu Akdeniz projesi ile destekleme olanağı ortaya çıkabilir. Bazı enerji uzmanları İsrail’in sahip olduğu doğal gaz kaynaklarını Avrupa’yı beslemek için yetersiz olduğunu, asıl amacın fazla gazın Türkiye’ye satılması olduğunu ileri sürmektedirler. Bu projeye sadece İsrail gazını esas alarak bakmak yetersiz kalacaktır. Proje uzun vadelidir ve bölgedeki tüm mevcut ve potansiyel kaynaklarının Türkiye üzerinden nakli söz konusudur.
Türkiye Kilit Ülke: Beklentiler – Olası Kazanımlar
Türkiye enerji üretim çemberi ile çevrili bir coğrafyada enerji açlığı çeken bir ülkedir. Buna rağmen Rusya hariç, hiçbir ülke ile kalıcı, güvenilir bir enerji tedarik sistemi kuramamıştır. İsrail gazı bu anlamda bir fırsat sunmaktadır. Doğu Akdeniz’de nerede petrol ve doğal gaz çıkarılırsa çıkarılsın, en verimli ve güvenilir dağıtım rotası Türkiye üzerinden geçmek zorundadır. Bu bağlamda Türkiye’nin en önemli avantajı veya kazancı petrol ve doğal gazı daha ucuz almanın dışında İsrail ve Rusya ile stratejik ortaklık statüsüne geçme olasılığıdır. Bu üç ülke bir anlamda gölge bir federal yapıda birleşmiş konumda olacaklardır. Böylece İsrail- Türkiye- Rusya otomatik olarak enerji odaklı ortak bir güvenlik sistemine de geçeceklerdir. İsrail enerji kaynaklarının öncelikle pazarlanması dikkate alındığında; son beş yıldan bu yana dile getirilen ve enerji koridoru olarak betimlenen Kürt Koridorunun engellenmesi gerekmektedir. Gerçekte Basra Körfezi petrol ve doğal gazının Akdeniz’e akıtılması için Kürt koridoruna ihtiyaç yoktur. Bu koridorun temel amacı Türkiye’yi Kürtler vasıtasıyla güneyden tamamen kuşatmak ve Türkiye Kürtleri ile birleştirmektir. Çünkü 1950’li yıllara ait boru hattı projeleri Kerkük-Musul- Hayfa boru hattı vasıtasıyla Irak petrolünün İsrail’e akıtılmasını öngörmekteydi. Ancak o dönemdeki bölgedeki istikrarsızlıklar nedeniyle, Irak petrollerinin Hayfa yerine Türkiye’deki Yumurtalık’a akıtılması sağlanmıştır. Hayfa hattı Irak- Ürdün üzerinden İsrail’e uzanmaktadır. Bu hat faaliyete geçtiğinde, Arabistan Yarımadası’nı baştanbaşa kat eden Trans-Arabistan Boru hattının da bu hatta eklemlenmesi mümkündür. Böylece Suudi petrolü de Hayfa ’ya akıtılabilir. Bu hat kolayca onarılarak işletmeye alınabilir. Belki de alınmıştır. Güncel durumda Kerkük ve Musul petrollerinin kontrolünü ele geçiren ve bağımsızlık yanlısı Barzani’yi İsrail’in kayıtsız şartsız destek vermesinin temel nedeni bence budur. Ancak Irak merkezi hükümeti Felluce’den sonra İran’ın da desteği ile Musul’u IŞİD’den geri almaya çalışmaktadır. Özetle Barzani bölgesinin siyasi geleceği tartışmalıdır. Bu durumda yeniden İsrail gazına dönecek olursak, hayali Kürt koridoru üzerinden Irak, Katar, BAE ve Suudi Arabistan’ın petrol ve doğal gazının Akdeniz’e akıtılmasının da zaman alacağı görülmektedir. Çünkü Türkiye’nin muhalefetine rağmen hattın tesisi çok zor, hem de tesis edilse bile alt yapı çalışmaları yönüyle kısa zamanda çalışması beklenmemelidir. Diğer taraftan İsrail ve bölgedeki diğer ( Mısır, Suriye, Lübnan vb.) enerji kaynaklarının da pazara girmesi halinde Irak ve Katar gazına ihtiyaç duyulmayabilir. Öncelikle, İsrail- Rusya- Türkiye’yi içine alan enerji ağı, arz- dağıtım ve güvenlik yönüyle istikrarlı bir hale gelmesi gerekmektedir. Bu süreden sonra Avrupa ve diğer bölgelerde ihtiyaç duyulacak miktarının Basra Körfezi’nden, Mısır’dan veya Kıbrıs’tan tedariki gündeme gelebilir. Bu noktada Doğu Akdeniz’den kim enerji ihraç ederse etsin kontrol, denetim ve güvenlik Türkiye – İsrail – Rusya’nın ortak kararına bağlı olacaktır. Kürt koridorunun engellenmesi, en azından Fırat’ın batısındaki bölümün bloke edilmesi Türkiye’nin güvenlik ihtiyaçları yönüyle tercih edilen bir husustur. Türkiye, İsrail- Rusya ekseninde ortaya çıkan bu fırsata İran’ı da katarak PKK ile mücadelede yeni bir hücum stratejisi geliştirebilir. Bu stratejide ABD kontrolündeki Irak hükümeti, eli ayağı bağlı Barzani hükümeti ve bizzat ABD’nin kendisi olamayacağından mücadele oldukça güç olacaktır. İsrail ile işbirliğinin daha da geliştirilerek ABD faktörünün PKK ile mücadelede Türkiye lehine dönmesi de sağlanabilir. Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin ekonomik ve enerji alanına ilave olarak, güvenlik eksenli yeni toprak kazanımlarını da içerecek şekilde genişletilmesi mümkündür.
Gazze- İsrail- Türkiye
Türkiye, mezhep ve İslami kimlik üzerinden son 12 yıldan bu yana Gazze’ye destek vermektedir. Türkiye- İsrail Anlaşması, Türkiye’ye Gazze’de belirli inşaatları gerçekleştirme ve insani yardım yapma olanağı sağlamıştır. 40 km’lik kıyı şeridi olan Gazze’nin denizdeki enerji kaynakları üzerindeki hakları çok daha önem arz etmektedir. İsrail’in Gazze’ye özerklik verme gibi bir lüksü olmadığını söyleyebiliriz. Gazze, İsrail’in karasuları gibi kabul edilmektedir. Bu bağlamda, Filistin sorunu çözülse bile Gazze’nin statüsü İsrail’e bağlı bir eyaletten öteye geçemeyecektir. Filistin’e gelince, İsrail üzerinde güçlü bir dış baskı olmadığı sürece Gazze’ siz olsa da tam bağımsız bir statü kazanmaları çok zayıf bir olasılıktır
Rusya- Türkiye İlişkilerinin İyileşmesi
Türkiye Rusya’nın kalbine giden bütün yolları kontrol etmektedir. İlişkilerin eski seviyesine dönmesi ABD ve NATO’nun Karadeniz ve Kafkasya’daki plan ve projelerini menfi yönde etkileyebilir. Türkiye, ABD baskısı ile kabul ettiği Kırım’ın ilhakına karşı çıkma politikasını yumuşatabilir. Çok önemli bir diğer husus, Rusya’nın Azerbaycan’la Ermenistan arasındaki Karabağ sorununu çözecek tek ülke olmasıdır. NATO üyesi Türkiye ile Rusya arasında kalıcı ve her iki tarafa da çıkar sağlayacak bir ortamın oluşması iki ülke arasındaki güvene bağlıdır. Türkiye, ülkesel ve bölgesel çıkarlarını, içinde bulunduğu ve bugün için ne işe yaradığı ciddi şekilde sorgulanacak ikili ve çok uluslu ittifaklara tercih etmelidir. Şu anda içinde bulunulan jeopolitik koşullar, Rusya gibi güçlü bir ortak ile işbirliğini dikte etmektedir. Uçak düşürme krizi Rusya ve Türkiye’ye hem ekonomik olarak, hem de bölgesel stratejik güç dengeleri yönüyle birbirlerine ne kadar muhtaç ülkeler olduğunu göstermiştir. Uçak krizi ile Türkiye’yi Rusya’dan uzaklaştıran ABD, Romanya, Bulgaristan ve Gürcistan üzerinden Karadeniz’de taarruza yönelik bir yığınak başlatmıştır. Rusya Türkiye ilişkileri normal seyrini koruduğu sürece ABD ve NATO’nun Karadeniz üzerinden Rusya’ya yapacağı stratejik bir taarruzun başarı şansı yoktur. Aynı durum Güney Avrupa ve Baltık için de geçerlidir. Bu durumda geriye sadece Basra Körfezi-İran- Hazar ekseni kalmaktadır. Bunun için İran’ın ABD yanında yer alması zorunludur. Bu nasıl sağlanacaktır? Yine orta vadede tek bir olasılık söz konusudur. İran’da 1979’de oluşan Amerikan düşmanlığı odaklı rejimin değişmesidir. ABD’nin örtülü (covert), gizli( clandestine) ve unorthodox operasyonlarının temel hedefi bu yöndedir. Sovyetler Birliğinin yıkılması için yarım asır bekleyen ABD, İran’daki rejimin değişmesi için de sabırla beklemeyi sürdürüyor. Türkiye Rusya ilişkilerini analiz ederken iki ülkenin yakın tarihteki ilişkilerini de unutmamak gerekiyor;
- Türkiye, 1853 Kırım Savaşı’nda müttefiklerle beraber Rusya’ya yapılan stratejik taarruzda yer almıştır
- Rusya, İstiklal Savaşı’nda maddi manevi her türlü yardımla savaşın kazanılmasında hayati bir rol oynamıştır
- Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nda Alman çizmeleri altında ezilen Rusya’ya yardım için Boğazları açmamıştır
Türkiye’nin, Rusya’ya karşı Karadeniz üzerinden yapılması olası bir NATO taarruzun parçası olmaması için hem tarihsel, hem güncel hem de geleceğe yönelik çok tutarlı neden ve gerekçeleri bulunmaktadır. Buna karşılık Rusya’nın da Ermenistan, PKK ve türevleri üzerinden Türkiye’yi sıkıştırma plan ve stratejilerine ivedilikle son vermesi gerekmektedir.
İsrail – Rusya – Türkiye’nin Zamansal Yakınlaşması
İsrail, Rusya ve Türkiye’nin aynı zamanda yakınlaşması tesadüf değildir. İsrail ile Rusya’nın işbirliği sadece Doğu Akdeniz’deki enerji işbirliği ile sınırlı kalmayabilir. Çünkü Rusya, Esat yönetimi, İran yönetimi üzerindeki etkin rolü ile bu ülkelerden İsrail’e yönelik kaynaklanabilecek tehditleri durdurma şansına sahip olabilir. Rusya da Türkiye ’siz Doğu Akdeniz’deki stratejik çıkarlarına ulaşmanın çok zor olacağının farkındadır. Nitekim Putin Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerinin normalleşmesinden memnun olacaklarını açıklamıştır. Rusya bugün ABD karşısındaki tek askeri güç olarak Ortadoğu’daki siyasi etki alanını genişletmiştir. İsrail bu gerçek üzerinden Rusya ile ilişkilerini yeniden düzenlemektedir. Diğer taraftan Soğuk Savaş dönemi dâhil İsrail, Rusya ile ilişkilerinde her zaman tarihsel dayanışmayı esas almış, ABD ile olan yakın ilişkisinin bu politikayı etkilemesine hiçbir zaman meydan vermemiştir. Eğer Rusya ile İsrail Doğu Akdeniz’de enerji ilişkisine dayalı stratejik bir ortaklık kurarlarsa bunun Rusya’ya da büyük faydaları olacaktır. Örneğin, ABD’deki AIPAC ve JStreet gibi etkili Yahudi lobileri Rusya üzerindeki ambargonun hafifletilmesi ve ABD –Rusya ilişkilerinin rekabetten ziyade daha barışçı projelere yönelmesini sağlayabilir.
ABD’nin Bölgedeki Rolü
ABD hatalı Suriye politikası ile Rusya’nın Suriye üzerinden Doğu Akdeniz’e girmesine neden oldu. Oysa 2009’da İsrail’in karasularında doğal gaz keşfinden sonra, Suriye’yi İran ve Rusya’dan koparabilseydi, bugün Doğu Akdeniz’deki enerji denkleminde Rusya olmayacaktı. Aynı zamanda ABD sonrası Irak’ta yaşanan sosyolojik kırılmanın yarattığı IŞİD’in de Suriye’ye yayılması önlenecekti. Bugün gelinen noktada İsrail Rusya ile işbirliğine mecbur edilmiştir. Bir noktada bu durum hem bölge, hem de İsrail ve Türkiye için çok daha iyi olmuştur. ABD’nin on binlerce kilometre öteden bölgede kalıcı bir istikrarlı düzen kurması yerine, Rusya gibi güçlü bir bölge ülkesinin bunu sağlaması daha kolay olacaktır. Çünkü Rusya; Güney Avrupa, Baltık, Kuzey Denizi, Kafkasya, Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Hazar, İran ve Orta Asya gibi çok geniş bir coğrafyada etkili siyasi, askeri ve ekonomik mekanizmaları başarıyla kullanan bir ülkedir. Unutmayalım ABD’nin Kanada ve Meksika olmak üzere sadece iki kara komşusu vardır. Rusya’nın onlarca. ABD ve onun politikasını destekleyen Avrupa ülkeleri bölgede gerçek ve kalıcı bir barış ortamı istiyorlarsa Rusya ile işbirliği yapmaları şarttır. Rusya’nın, Finans –Kapital Sistemin emrinde hareket eden ABD’den en önemli farkı, komşularına sömürge mantığı yerine karşılıklı çıkara dayanan bir strateji ile yaklaşmasıdır. Rusya’nın Kafkasya’da, Gürcistan’da ve Ukrayna’daki sert ve kararlı politikalarla yapmak istediği, Finans Kapital Sistemin Rusya’yı sömürülebilir ve kontrol edilebilir bir ülke haline getirilmesini önlemektir. Rusya, 2008’de Güney Osetya ve Abhazya’yı, 2014’de Kırım’ı ilhak ederek küresel ekonomik sistemin Rusya’yı sömürü çarklarının içine çekmesinin ne kadar zor olacağını göstermiştir. Rusya uzun zamandan beri farkında olduğu bu düzenin feci sonuçlarını 2011’de Libya’da uçuşa yasak bölge uygulamasına çekimser oy verdikten sonra daha iyi anlamış kararı veto etmediğine pişman olmuştur.
ABD – Rusya Bölgede Yeni Bir Düzen Kurabilirler mi?
Suriye – Ürdün- Lübnan-Irak’ı içine alan coğrafyadaki istikrarlı ve sürdürülebilir yeni bir düzen ABD ile Rusya arasında yapılacak bir anlaşma ile sağlanabilir. Her iki ülkenin birlikte taahhüt edecekleri (garanti verecekleri) ilk şey mezhep ve etnik köken üzerinden yapılan ve yapılacak çatışmalara izin vermemeleri olmalıdır. Bu anlaşmada her iki ülkenin kendi stratejik çıkarlarından ziyade bölge ülkelerinin kendi gerçeklerine göre şekillenecek adil bir paylaşımın hedef alınması öngörülmelidir. Bölgede çeyrek asırdan bu yana devam eden siyasi, ekonomik ve sosyolojik gerçekler aşağıdaki çözümleri dikte etmektedir.
- Türkiye PKK sorunundan kurtulmalıdır
- Irak Kürtlerinin bağımsız bir devlet kurmaları sağlanmalıdır
- Suriye’de eski düzene benzer merkezi hükümet kontrolünde yeni bir sistem kurulmalıdır
- Gazze, İsrail’e bağlı otonom bir bölge olmalıdır
- Kabul edilebilir sınırlar dâhilinde bağımsız bir Filistin devleti kurulmalıdır
- Sözde bağımsız devlet statüsündeki Lübnan, referandum ile kendisine bir manda devleti seçmelidir
- KKTC, Türkiye ile bütünleşmeli, Güney Kıbrıs AB üyeliğine devam veya Yunanistan ile bütünleşme seçeneklerinden birine karar vermelidir.
Doğu Akdeniz’de Güvenlik Nasıl Sağlanacak?
Denizdeki petrol ve doğal gaz platformları ve deniz içinden veya dibinden geçen boru hatları güvenlik yönüyle en hassas yapılardır. Bu bağlamda D. Akdeniz’in güvenliği tamamen deniz gücüne bağlı olacaktır. Güçlü bir deniz kuvveti bölgedeki enerji üretimini kolayca durdurabilir. Güvenliğin sorumluluğu öncelikle proje ortakları olan Rusya – İsrail ve Türkiye’de olacaktır. Alanın büyüklüğü, gerçek zamana dayalı bir gözetleme sistemine, su altı ve su üstü mayın mânialarına ve karada konuşlu roket sistemlerine gereksinim olacağını göstermektedir. Osmanlı ve Venedik döneminde Akdeniz ticaretinin merkezi olan Doğu Akdeniz 7 asır sonra yeniden enerjinin merkezi olarak öne çıkmaktadır. Enerji işbirliğinin bölgeye barış getirmesi dileği ile.
Temmuz 2016
turkishnews