Soner Yalçın / sözcü
Tespit 1)
Şakacı Zaytung yazdı:
“IŞİD, Türkiye’den çekilme kararı aldığını açıkladı: Terör ve şiddet açısından kendi kendine yetebilen bir ülke…”
Bu bana hiç şaka gibi gelmedi!
Cemaatçi darbe girişimi öncesi IŞİD ve PKK’nın “canlı bomba yarışı” yaptığına dikkatinizi çekerim.
Hatırlayınız… 12 Eylül 1980 darbesinden sonra şiddet eylemleri duruvermişti. Sonra açıklamışlardı; darbeye iki yıl önce karar vermişler; teröre göz yumarak ‘darbenin olgunlaşacağı günü’ beklemişlerdi!
Şimdi… Merakla bekliyorum; IŞİD ve PKK eylemleri nasıl bir seyir izleyecek? Bıçak gibi kesilecek mi? Göreceğiz…
Tespit 2)
Darbe girişimi gecesi CNN International tv’ye çıkan ABD’li analistler aynı cümleyi kurdular: “Bu olağan ve beklenen bir askeri müdahaledir!”
Şaşırtıcı değil. Pentagon danışmanı Michael Rubin‘den, Dick Cheney’nin ulusal güvenlik danışmanı John Hannah’a kadar Amerikalılar sadece bu yıl neler yazmadılar ki?
Hannah, tam bir ay önce Foreign Policy dergisine yazdı:
“Erdoğan problemi ABD çıkarları için büyük tehlikeler yaratmaya devam ediyor. Er ya da geç bir hesaplaşma günü yaşanması ihtimal dahilinde. ABD, zararlarını azaltma hazırlıklarına şimdiden başlamalı…”
Rubin, 4 ay önce Newsweek’te darbecilere güvence verdi:
“ABD’de seçimlerin yaklaştığı şu dönemde Obama idaresinin darbe liderlerini kınamaktan öteye gitmeyeceği açık; hele darbeciler bir de demokrasiyi yeniden inşa etmeye söz verirlerse. Erdoğan, Mısır’ın devrik lideri Mursi‘nin sahip olduğu sempatiyi de oluşturamayacak. Darbeci liderler Avrupa ve ABD insan hakları ve sivil toplum kriterlerini öne sürerek hapisteki gazetecileri, akademisyenleri çıkarır, el konulan gazete ve tv kanallarına haklarını iade eder. Türkiye’nin NATO üyesi olmasının herhangi bir caydırıcı etkisi olmaz. Türkiye askeri darbe sonucu üyeliğini kaybetmez. Türkiye’deki yeni idare Türkiye Kürtleri ile samimi olarak ilgilenebilir ve Kürtler de gemideki yerini alır.”
Keza… Wall Street Journal Türkiye muhabiri Dion Nissenbaum da mayıs ayında darbe olasılığından bahseden Amerikalılardan biriydi.
Uzatmayayım… Amerikalı gazeteci Mike Whitney şubat ayında şunu yazdı:
“Sorun çıkarıcı Erdoğan, Washington’dan yönetilen bir darbe ile etkisiz hale getirilebilir. Benzer bir oyunu daha önce,Kiev’de CIA eliyle gerçekleştirilirken izlemiştik.”
SPLENDİD PALACE
Henri J. Barkey adını duydunuz mu?
Bu köşede yazdım:
İzmirli Yahudi ailesinin çocuğuydu.
Türkiye’de CIA istasyon şefliği yapan ve Ilımlı İslam Modeli‘ni savunan Graham Fuller‘in yakın çalışma arkadaşıydı ve birlikte “Kürt Sorunu” adlı kitabı yazdı. Abdullah Öcalan‘la İtalya’dayken görüşmek için birlikte Roma’ya gittiler.
Barkey, PKK’nın ABD’deki temsilcisi Kani Gulam’a ABD’de kalması için referans mektubu yazacak kadar Kürt çevrelerine yakın. Selahattin Demirtaş‘ın, Washington’daki Holiday Inn otelindeki basın toplantısında yanı başında oturan kişi Henri Barkey idi.
Eşi Elen Barkey de CIA’nin üst düzey görevlisi.
Yazdım, anımsayınız:
Tarih: 13 Haziran 2007…
Daha Ergenekon operasyonları başlamamıştı. Henri Barkey Hudson Enstitüsü’nde toplantı düzenledi. Konusu, Türkiye’de darbeydi! Senaryosu şuydu:
Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu suikast sonucu öldürülecekti…
Beyoğlu’nda patlayan bomba 50 kişinin ölümüne neden olacaktı…
Türk Ordusu 50 bin askerle Kuzey Irak’a girecekti…Vs.
Hudson toplantısı gündemi Türkiye’de “bomba” gibi patladı. Güya, askerler darbeye hazırlanıyordu! Sonra Ergenekon operasyonu başladı.
Şimdi. Bunları niye anımsattım?
Fethullah Gülen’e sürekli övgüler dizen, “Ilımlı İslam” teorisyenlerinden Henri Barkey, darbe gecesi İstanbul Büyükada Splendid Palace‘da konuktu. Niye acaba?..
DARBENİN SEBEBİ
Evet. Cemaat yenildi.
Ama. ABD’de de şimdilik yenildi. Şöyle…
1990’da Berlin Duvarı yıkılıp Soğuk Savaş bitince, Türk Ordusu’ndaki bağımsızlıkçı-Atatürkçü askerler; iki kutuplu dünyadan çok kutuplu dünyaya gidildiğini, sadece NATO’ya bağlı kalınmaması gerektiğini ve; Rusya, Çin, İran gibi ülkelerle de yakınlaşılmasını dile getirmeye başladılar. İşte…
Bu Avrasyacı politikayı benimseyen askerlerin tümü Ergenekon-Balyoz gibi kumpaslarla cezaevine atıldı; tasfiye edildi. Kuşkusuz bu planı yapan ABD ve; uygulayan Cemaat idi.
Bu arada, 2012 itibarıyla…
Erdoğan’ın “bizi Şangay Beşlisi’ne alın AB’yi unutalım” gibi sözleri.
Çin ile silah anlaşması imzalaması…
Rusya’yla yakınlaşması…
Ve en önemlisi İsrail’e tepki göstermesi…
ABD’deki neoconları harekete geçirdi. Erdoğan’ın yerine Cemaat’in gizli liderliğinde kurulacak hükümet alternatifi gündeme getirildi. (Keza Ekmeleddin İhsanoğlu gibi seçenekler de bu plan çerçevesinde gündeme geldi.)
Keza…
Cemaat, MİT’e operasyonu bu amaçla yaptı.
Cemaat, 17-25 Aralık Operasyonu’nu bu amaçla yaptı.
Cemaat, MİT TIR’larına müdahaleyi bu amaçla yaptı. (İçeriklerinin doğru olması başkadır; bunlar AKP’nin defosudur, Cemaat yararlanmasını bildi.)
Ve en sonunda…
Cemaat, darbe kalkışmasını bu amaçla yaptı.
Sonuçta…
ABD piyonu Cemaat yenildi.
Mesele budur.
Ancak biliniz ki, ABD’nin Türkiye’de tek kartı Cemaat değildir.
Erdoğan, Soğuk Savaş ürünü Amerikancı-Suudi düşünce kirliliğinden kurtulmalı ve Atatürkçü-bağımsızlıkçı subayları etkin görevlere getirmelidir.