Bu yazıyı yazarken çok endişeliyim. Yakın zamanda haksız yere hapsedilmiş, tehdit edilmiş, hedef gösterilmiş, canına kastedilmiş bir aydını eleştirmek çok zor; bu haksızlıkları yapanlarla aynı kefeye konulmak gerçekten de en son isteyeceğim şey. Lakin nerede yanlış bir laf okusa düzeltmek için yanıp tutuşan hocalık dürtüsü de fena bastırıyor.
Can Dündar hakkında son yıllarda tanışma onuruna kavuştuğum bir çok dostumdan farklı düşünüyorum. Bu dostlarım Dündar’ın Balyoz davasının kritik bir dönemecinde yazdığı o ünlü “başka kapıya!” yazısını unutamıyorlar, elbette ki sitemlerinde yüzde yüz haklılar. Ama benim gözümde Can Dündar bundan ibaret değil. Balbay’ın evinin basıldığı gün onunla gösterdiği dayanışma, Ergenekon davası denen çadır tiyatrosun atanıklık için çağrıldığında savcı/hakim kılıklı çetecilerin gözüne baka baka “buradaki insanlar benim kitabımda yazdığım Ergenekon değil, Mustafa Balbay gazetecidir” demesi Dündar’ı o karanlık dönemde ne mal olduğu meydana çıkan çakma aydın kategorisinden farklı bir yere koymak gerektiğinin kanıtı bence. Lütfen şimdi yazacaklarımı okurken bunları unutmayın.
DARBEYİ LAİK SUBAYLAR YAPMIŞ!
Can Dündar’ın 22 Temmuz Cuma günü İngiliz Guardian gazetesinde çıkan yazısını (https://www.theguardian.com/commentisfree/2016/jul/22/biggest-witch-hunt-turkish-history-coup-erdogan-europe-help) eleştirmek istiyorum. Dündar makalesinde başarısız darbe girişiminden sonra ilan edilen olağanüstü halden, tasfiyelerden ve tutuklamalardan söz ediyor, kendi adının sosyal medyada dolaşan “tutuklanacak gazeteciler” listesinin başında olduğunu söylüyor (ki bundan şikayetçi olmasından doğal bir şey olamaz), ve Avrupa’ya “modern Türkiye’yle dayanışma” çağrısı yapıyor. Bu kısımlarda bir problem yok.
Dündar’ın yazısındaki sorun şu: Okurlara 15 Temmuz alçaklığı hakkında gerçeğin kendisi değil, 180 derece tersi anlatılıyor! Dündar Türk siyasi tarihi hakkında “Laiklikten uzaklaşılınca ordu darbe yapar, darbeye tepki olarak laiklik karşıtları güçlenir, kışlayla cami arasındaki salınım böyle sürer gider” diye özetlenebilecek tek boyutlu bir analiz yapıyor, sonra da “Yani geçen haftaki darbe girişimi yüzlerce yıllık bir salınımın son örneği sadece” diyerek işi bitiriyor. Gördünüz mü? Darbeyi laik subaylar yapmış! Yazı bu saçma sapan ve yüzde yüz yanlış analiz üzerine kurulu, ve bu bakımdan bir haftadır konuyla ilgili Batı basınında çıkan neredeyse tüm “incelemeler”e birebir benziyor. Haydi Batılılar Türkiye konusunda cahildir, bilgilerini yanlış kaynaklardan alıyorlar diyelim de, hepimiz Can Dündar’ın bu kadar aptal olmadığını biliyoruz.
TEK KELİMEYLE “FETHULLAH GÜLEN” YOK
Yazıda Fethullah Gülen‘den ve cemaatinden tek kelimeyle bile söz edilmiyor. Bu durumda okurlar tasfiye edilenlerin tamamının çağdaş Türkiye’nin son kalıntıları olduğu kanaatiyle baş başa kalıyor. Doğrusu ben, elbette kurunun yanında yaşın da yanması korkusunu daima muhafaza ederek, Cem Aziz Çakmak’ı, Murat Özenalp’i, Türkan Saylan’ı, daha nice pırıl pırıl insanı ölüme gönderen cemaatçi zombi hakimlerin, 2006’daki ilk kumpasın kurbanı Yüzbaşı Murat Eren‘in hâlâ hapiste çürüyor olmasının sorumlusu Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi ve Askeri Yargıtay üyelerinin çağdaş Türkiye’nin değil, onun tam tersinin temsilcileri olduklarını düşünüyorum, ve tasfiye edilmelerinin ne yazık ki çok geç kalınmış yaşamsal bir gereklilik olduğu kanısındayım. Guardian okurları ise bunu bilmiyor.
Batı basını Cemaat hakkında okurlarını yanıltıyor. Can Dündar da buna katkı yapmış. Umarım bu hatasını bir an önce düzeltir.
Prof. Dr. Cem Say
Boğaziçi Üniversitesi
Odatv.com