Bülent Esinoğlu / ulusalkanal
Alman milletvekili Roderich Kiesewetter, Türkiye AB üyeliğine ilişkin bir açıklamada bulundu.
“Görüşmelerin kesilmesi durumunda, Erdoğan’ın Batı’dan tamamen uzaklaşmasına ve belki de,NATO’dan çıkması riski bulunuyor. Putin’e yakınlaşabileceği düşünülebilir.
Bunu engellememiz lazım.
Asya’ya yaklaşmasın diye müzakereleri sürdürüyoruz.” Dedi.
Tercüme etmeye gerek yok ama edelim. Köpeği kapıya bağlı tutmakta yarar var demek istiyor!
Ne AB ne ABD tam bağımsız Türkiye mantığının bir kere daha kendisini dayattığı noktadayız.
Batı’ya hem kafadan, hem mideden bağımlı Türk olmayan Türk burjuvazisinin, ağır baskıları sayesinde, ulusal pazarlarımızı, bize köpek muamelesi yapanlara terk ettik.
Bağımsız hareket edersek, Köle İzaura gibi başka yerlere gitmemizden korkuyorlar.
Ya Avrasya’ya giderlerse, ya Rusya ile stratejik ortaklık kurarlarsa…
Büyüyen Türkiye, güçlü Türkiye her zaman baş belasıdır! Diye düşünüyorlar.
Tek taraflı Gümrük Birliği Antlaşmasıyla, ulusal pazarlarımızı gümrüksüz kullanıyorlar ya… Bu pazarlar ellerinden gider diye endişeleniyorlar.
Amerika’nın dediğinden dışarı çıkamayan Avrupa, Rusya’ya yaptırım uyguluyor. Bir de, Türkiye’ye ambargo uygulamak zorunda kalırlarsa diye karalar bağlıyorlar.
Rusya’yı terbiye edeceklerini sanmışlardı. Rusya Çin birlikteliği Batı dünyasını krizin dibine iyice itti.
İçimizdeki ayrılıkçıları ve bölücüleri destekleyeceksin sonra çıkıp, Türkiye’de demokrasi yok diyeceksin…
Sana ne Türkiye’de demokrasi olup olmadığı… Derdin demokrasi değil, Türkiye’yi dolaylı dolaysız yönetmek.
İngiltere ve ABD’nin Rusya’dan enerji alış verişi olmadığından, Amerika’nın Rusya’ya uyguladığı ambargodan sadece Avrupa halkları zor durumda kaldı.
Hatırlayalım. Nereye tam üye olacaktı?
AKP 2002 Kasım seçimlerini kazandı. Aradan çok geçmeden, AB’ye tam üyelik propagandası yükselmeye başladı. Hem Cemaat Medyası, hem holding medyası hep bir ağızdan bağırıyorlardı.
Mandacılık kurtuluşun tek yolu olmuştu. Slogan “Tek yol AB” idi.
Biz içeride bu propagandayı yaparken, Avrupalı, Alman Parlamenterin düşündüğü gibi düşünüyordu.
Müzakereleri yıllarca sürdürüp, Türkiye’yi kapıda bağlı tutma siyasetini sürdürüyorlardı.
Köprülerin altından çok sular geçti. Ne NATO, ne AB, ne de Amerika’nın Türkiye için bir anlamı olmadığı bir dünya ortaya çıktı.
2000’li yılların başında, çokuluslu şirketler, küreselleşme adı altında ulus devletlere karşı bir saldırı başlatmıştı.
Bu saldırının gereği olarak, Türkiye bağımsızlığını Avrupa’ya terk etmeliydi. Tabi bir Amerikan projesi olduğunu söylemeye gerek yok.
Amerika için Türkiye’yi AB’ye bağlamak, Türkiye’nin Avrasya’ya gitmesini engellemek içindi…
AB’ye tam üyeliğimizi ABD istiyor, ancak Avrupa istemiyordu.
Zaten Avrupa Birliği, II. Dünya Savaşının ardından, bir Amerikan projesi olarak ortaya çıkmıştı. Avrupa’nın Rusya’ya karşı bir blok oluşturması, ABD’nin temel çıkarıydı.
Avrupa’ya bağlanmak, bağımsızlığımızı AB’ye terk etmek, aslında Amerika’ya dolaylı bağlanmak anlamını taşıyordu.
Çokuluslu şirketler Türkiye’nin ulusal pazarlarını ele geçirmişler, bir tek ele geçirilemeyen Türk ordusu kalmıştı.
AKP döneminde, ordunun sürekli cuntacılıkla suçlanması, aslında, bir ABD projesiydi. Çokuluslu şirketlerin Türkiye’den istediği en temel unsurdu.
Bu sebepten ordu ile ilgili projeler üretme görevi, hep TESEV’e veriliyordu.
Zayıf bir ordusu olan Türkiye’yi Amerika’nın yönetmesi daha kolay olacaktı.
Öyle de oldu.
Çünkü darbelerden sadece ordu zararlı çıkıyor, darbeleri destekleyenler ise, darbelerden zenginleyerek çıkıyorlardı.
Darbelerden zengin çıkan Türk burjuvazisi, Amerikan isteklerini, ülke halkına modernlik gibi aktarmakla görevliydi.
Bu oyunun hep böyle sürüp gideceğini hesap ediyorlardı.
15 Temmuz’da Türk halkı, hem Amerika’yı hem de işbirlikçilerini suçüstü yaptı.
Bülent Esinoğlu
ulusalkanal.com.tr