Hanefi Avcı / odatv
15 Temmuz’a kadar FETÖ’ye karşı birçok yetkilinin aslında görev yapıyormuş gibi davranıp, aslında görevlerinin gereğini yapmadıkları belgeleriyle açık olarak ortaya çıkmaktadır.
1- Basına yansıyan haberlere göre; 15 Temmuz darbe girişimi sonunda 16 Temmuz sabahı darbecilerin karargahı AKINCI Üssü yakınlarında Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Temel İslam Bilimleri Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Adil Öksüz, yakalandı ve gözaltına alındı.
Basına yansıyan ifadesinde Adil Öksüz, “Akıncı Üssü yakınlarındaki arazinin değerleneceği için araziye bakmak için geldiğini” söylemiş, ama yanında emlakçı da arazi sahibi de yok, bu ifadeye hiç kimsenin inanması beklenemez. Hem de o gece Ankara’da TBMM’nin, Emniyet Müdürlüğü’nün uçaklarla bombalanması, jetlerin ses hızını aşarak havada patlamalar yaptığı bir günün sabahı araziye bakmak için bir askeri üssün yakınına gitmek, hiçbir aklın karı olmayacağı çok açık. Buna rağmen niye şahıs sorgulanmadı, bırakıldı?
Türkiye hukuk devletidir; elbette hiç kimse delil olmadan, zanla tutuklanamaz, sorgulanamaz…
Peki, gerçekte bu şahıs bilinmiyor muydu? Yoksa bu kişinin Cemaat’in askeri imamı olduğu biliniyordu da, hiçbir şey yapılmadı mı? İnanması çok zor ama gerçek bu: Adil Öksüz her şeyi ile biliniyordu. Emniyetin bu kişiyi bırakmaması, sorgulaması gerekiyordu. Sadece bırakmaması değil, aylar önce bu kişiyi takip edip izlemesi, irtibatlarını darbe olmadan ortaya çıkarması gerekiyordu, bunu yapılmamasının akılla, mantıkla izahı yok.
Paralel yapıyla ilgili yapılan soruşturmada Ankara Terörle Mücadele şubesinde 14.01.2015 tarihinde 75 sayfa samimi ifadeler veren Ç. A. da uzun süreden beri Cemaat içinde bulunduğunun belirterek birçok cemaat imamı, yöneticisi, özellikle ordu içerisinde bulunan FETO mensupları ile FETO imamları hakkında önemli bilgiler vermiştir.
ADİL ÖKSÜZ BİLİNİYORDU
Bu ifadesinde yer aldığı şekliyle, aynısı ile
“Adil ÖKSÜZ; Ankara Üniversitesi İlahiyat Mezunu, mezuniyetten sonra uzun süre İstanbul’da F. GÜLEN’e mollalık yaptı. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Yrd. Doçent’tir. Fetullah GÜLEN ABD’ye gittikten sonra Mustafa ÖZCAN’ın Türkiye İmamlığına geçmesiyle Hava Kuvvetlerinden sorumlu imamlığı buna devretti. Şu anda örgütün Deniz Kuvvetleri İmamı olarak faaliyet yürüttüğünü duydum.” dendiği…
Bu ifadeye dayanarak ilk yapılacak şey; bu kişinin görev yaptığı Sakarya ve nüfusa kayıtlı olduğu Kahramanmaraş iline yazılıp, uyarılıp, bilgi toplamaları istenmeli ve bu bilgiler bilgisayarlara girilmeliydi.
Asıl olarak da yapılması gereken ise; istihbarat birimlerince izlenmeli, takip edilmeliydi. Eğer bu kişi önceden takip edilmiş, izlenmiş olsaydı, büyük bir ihtimalle en az 5-6 ay önce darbenin yapılacağı ve darbede görev alacak birçok üst rütbeli asker belirlenirdi.
Takip edilmese bile hakkındaki bu bilgiler emniyetin arşivine işlenseydi, yakalandığı an durumu bilinir ve sorguya alınırdı. Bugün çok önemli bilgiler elde edilebilir, darbenin nasıl koordine edildiği, belki de darbeciler ile Gülen ve örgütü arasında en ciddi deliller ele geçirilmiş olurdu.
Adil Öksüz yakalanmasına rağmen emniyetteki gruplaşmanın bir neticesi olarak serbest kalmıştır. İfadeyi elinde bulunduranlar, bunu birçok çevreye karşı kullanmak için elde tehdit unsuru gibi tutarken, bu ifadeye dayanarak yapmaları gereken hiçbir işlemi yapmamış, devlet açısından hayati öneme haiz ele geçen fırsat anlamsız yere kaçırılmıştır.
Gazeteci Abdurrahman Şimşek Ç.A’nın ifadesini etkilemeye kalkmaktan gözaltına alınmaya çalışılmıştı. Bu ifadeyle bu kadar ilgilenenler ifadenin gerçek içeriğiyle ilgili olarak hiç bir şey yapmamışlardır.
Yalnız Adil Öksüz değil bu ifadede ismi geçen hiç kimsenin takip edilip, izlenmediği anlaşılmaktadır. Yalnız bu ifade de değil, çeşitli yollarda belirlenmiş olan hiç bir cemaat imamının takip edilmediği ortaya çıkmaktadır.
Şu ana kadar yapılan soruşturmalarda basına yansıyan ifadelerde; darbeye bilerek karışan binden fazla subayın, 200-300 den fazla sivil imam veya “abi” diye nitelenen cemaat mensubunun olduğu anlaşılmaktadır.
17 Aralık 2013 tarihinden sonra en azından birden çok cemaat imamı ve abisinin takip edilmesi gerekirdi. Maalesef ne darbeci olabilecek subay, ne de sivil örgüt mensubunun takip edildiği, izlendiği anlaşılmaktadır.
Çok açık ortaya çıkmıştır ki; cemaat örgütü mensubu olduğu konusunda kuvvetli iddia, emare, ifade olan hiçbir kişi takip edilmemiş, izlenmemiştir. Bu kadar büyük ihmal ve eksikliğe cevap bulunmadan gelecek tedbirler planlanamaz.
DUYARLILIK GÖSTERİLMEDİ VE ÇALIŞMADILAR
2- Eksiklik ve duyarsızlık yalnız takip ve izlemede değil, FETÖ’nün geçmişte karıştığı suçların ortaya çıkarılması ve suçluların tespiti konusunda da delillerin saklandığı, ortaya çıkarılmadığı görülmektedir.
Bu iddiaya örnek olarak: Ankara’da Cemaat’in yüzlerce kamu görevlisini hukuka aykırı olarak sahte isimler ve sahte suç isnatlarıyla hukuka aykırı olarak yapılan dinlemelerin delillendirilmesi için Cumhuriyet savcılığının sorduğu soruya kasıtlı bilgi verilmediği, delillerin saklandığı net olarak belgelidir.
Ankara C. Savcılığı ( Soruşturma No: 2014/76523, Esas No: 2015/23922, İddianame No: 2015/1542) iddianamesinin 101 sayfası da aynısı ile…
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nın 28/01/2015 tarih ve 046093 sayılı yazı cevabında “( mazeretler sıralanarak) …personelin hangi hedefi takip ettiği / dinlediği, hedefle ilgili ne kadar süre dinleme yapıldığı, hedefe ait ne kadar tape olduğu gibi bilgiler tespit edilememektedir” denilmektedir. Burada bilgilerin saklandığı çok açıktır. İstihbarat Dairesi savcıdan bilgi saklamaktadır. Ne kadar bilgisayarlarda silme yapılırsa yapılsın, her resmi kurumda kimin nerde ne görev yaptığı, yazılı listeler, personelin dosyaları vs. ile bellidir. Dinleme yapan memurların bilinmemesi mümkün müdür?
Bugün ne kadar dinleme yapıldığı, kimin dinlenip kimin dinlenmediği hala net tespit edilememektedir. Bu konuda ilgili birimlerin yeterli duyarlılık göstermediği, çalışıyormuş gibi gözükerek aslında çalışmadıkları, hatta çalışmaları engelledikleri açık olarak gözükmektedir.
NASIL BU KADAR ÖZENSİZ
3- İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca uzun bir araştırma sonunda özel yetkili mahkemelerde görev yapan cemaat örgütüne mensup 54 hakim ve savcılar hakkında hazırlanan 2800 sayfayı aşkın (Soruşturma No:2015/3, Esas No:2016/1, İddianame No:2016/1) tüm sanık yargı mensuplarının “Terör örgütü mensubu olmak, hükümeti devirmeye teşebbüs, …diğer 10 ayrı suçtan” yargılanmaları için soruşturma yapılırken, emniyet makamlarından bu örgüt mensuplarının örgütsel ilişki amacıyla irtibat kurdukları telefonlar konusunda bilgi istediğinde emniyetten verilen bilgileri iddianamede özetlenirken
2846. sayfada “ Almanya kaynaklı 4,9151474981e+012 numaralı (Numaranın tespiti için araştırmalar devam etmektedir.) uluslararası telefon numarası ile;”
2846. sayfada “Avusturya kaynaklı 4312240 numaralı (Numaranın tespiti için araştırmalar devam etmektedir.) uluslararası telefon numarası ile;”
2847. sayfada “Sudan kaynaklı 2,4992222022e+011 numaralı (Numaranın tespiti için araştırmalar devam etmektedir.) uluslararası telefon numarası ile; “
2847. sayfada “ Britanya Hint Okyanusu Toprakları kaynaklı 2467806 numaralı (Numaranın tespiti için araştırmalar devam etmektedir.) uluslararası telefon numarası ile;
2848. sayfada “ Avusturya kaynaklı 4,3650446094e+011 numaralı (Numaranın tespiti için araştırmalar devam etmektedir.) uluslararası telefon numarası ile;
2848 sayfada “Avusturya kaynaklı 4,368110571e+012 numaralı (Numaranın tespiti için araştırmalar devam etmektedir.) uluslararası telefon numarası ile;”
2848. Sayfada “Avusturya kaynaklı 4,3660005259e+011 numaralı (Numaranın tespiti için araştırmalar devam etmektedir.) uluslararası telefon numarası ile;”
2848. Sayfada “Almanya kaynaklı 4,9178780564e+011 numaralı (Numaranın tespiti için araştırmalar devam etmektedir.) uluslararası telefon numarası ile;”
Her numara için örgüt mensuplarının tek tek isimleri verilerek …kişi yirmi defa, … kişi 15 defa… telefonla irtibat kurduğu denerek; birçok sanığın adının ve ne kadar bu telefon numaralarla konuştuğunun anlatıldığı görülmektedir.
Ancak uluslararası telefon numaraları 14 rakamdan oluşması gerekirken burada rakamlardan başka harf, noktalama e+ gibi işaretler yer aldığı gibi, numaraların bir kısmı 19 rakamdan, bir kısmının da 7 rakamdan oluştuğu bu rakamların uluslararası numara olmasının imkansız olduğu…
Özetle bu numaraların hiçbirinin doğru olması mümkün değildir. Sanıklar ve avukatları “dünya üzerinde bu numaraların olmasının mümkün olamayacağını” Telekom’da belgeleyecekleri gibi bu iddia ile tüm iddianamenin inandırıcılığı azalacaktır. Bu numaraları veren emniyet makamının bunları görmemesi, bilmemesi mümkün müdür? Bu kadar hayati önemli bir iddianamenin içerisine, nasıl bu kadar özensiz bilgilerin verildiğini anlamak, anlatmak mümkün değildir.
YETKİLİLERİN EN ÖNEMLİ GÖREVİ ARTIK…
4- Darbe teşebbüsü sonrası İstihbarat imamı olarak yakalanan başbakanlık uzmanı Mustafa Koçyiğit, “2013 yılından beri emniyet istihbarat dairesi imamı olduğunu, orada sürekli bilgileri USB, CD ve ya Disk halinde alıp örgüte ilettiğini en son MİT’in, İstihbarat Dairesi’ne bildirdiği 20 bin kişilik paralel devlet yapılanmasına ilişkin listeyi de İstihbarat Daire Başkanlığı’ndan örgüt mensubu mühendisler aracılığıyla temin ettiğini, en son 15 Temmuz gecesi mühendisleri dairede tutma talimatını alıp bunu ilettiğini”, ifadesinde belirttiği tüm basında yer aldı. FETÖ’yü takip edecek teşkilat kendisi FETÖ’ye bilgi temin eder olmuş, bu konuda hiç ciddi tedbir alınmadığı anlaşılmaktadır.
Bunlar tesadüfen görülen eksiklik ve yanlışlıklar, aslında Cemaat örgütüne karşı nasıl görev yapıldığını göstermesi açısından önemli ipuçları vermektedir. Bunlar gibi yüzlerce hata ve yanlışlığın yapıldığı saymak mümkündür.
Bunca sahte belge, uydurma davaya, 7 Şubat, 17 Aralık yargı darbelerine rağmen mücadeleye dört elle sarılmayanların ihmali neticesi 15 Temmuz’da 250’den fazla insanımızın şehit edilmesi, TBMM’nin bombalanması gibi olaylar; FETÖ’ye karşı bundan sonra eksiksiz gerçek bir mücadelenin yapılmasının ülkemizin güvenliği açısında hayati olduğu tartışmasızdır. Artık mücadele ediyormuş gibi gözükerek, hem cemaat hem devlet idare edilemez, boşaltılan makamları kendi arkadaşlarına almak adına grupçuluk yapılamaz, sonra herkes için alınacak makam da, grup da kalmayacağını herkes görmelidir. Bu örgütün bu ülkede daha fazla tahribat yapmasına meydan vermeden, herkesin bu örgüte karşı görev noktasında birlik olması, birlik olmayıp görevlerini layıkıyla yapmayan, grupçuluk yapan, arkasındaki alkışçı kadrosuyla kendini çalışan gösterenlerin, bu mücadeleye kendini adamışların önünde engel olmaktan çekilmesi gerektiğinin zamanı artık geçiyor. Yetkililerin bugünden sonra bunları ayıklaması önlerindeki en önemli görevdir.
Hanefi Avcı
Odatv.com