1 Eylül Dünya Barış Günü doğudaki savaşın tozu dumanı içindeyken, aynı gün toplum yeni bir AKP bombasıyla sarsılmıştır. 672 sayılı OHAL Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirler Dair Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 50 bin kamu çalışanının işten atıldığı dile getirilmektedir. Tam sayı bilinmiyor, zira soruşturma, iddia, savunma, tebligat gibi yüz yıllık yerleşik usul kuralları, AKP’nin ilân ettiği Olağanüstü Hal Yönetimi’nin tozu-dumanı ortasında aleni olarak havaya uçurulmuş durumdadır.
KHK’lerin sınırları var
Öncelikle şunu belirtelim: OHAL yönetimi keyfi ve sınırsız bir yönetim değildir. OHAL ilan edilmiş bir ülkede Anayasal kurallar ve yasalar ortadan kalkmaz. OHAL -ilan edildiği dönem boyunca- temel hakları ve hürriyetleri, siyasal hakları elbette etkiler, bazılarının kullanımını ortadan kaldırabilir. Ancak OHAL’in verdiği yetkiyle Anayasanın 121. maddesi uyarınca çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerin de ciddi sınırları vardır. Olağanüstü hallerde çıkarılan ve temel hak ve hürriyetleri durduran Kanun Hükmünde Kararnamelerin (KHK), Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) yönünden bir hukuki rejimi ve bazı sınırları bulunmaktadır.
Olağanüstü yönetim tedbirleri, “milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek” kaydıyla alınmalıdır. Kamu yararını koruma amacı ile temel haklar arasında “mutlak bir denge” kurmalıdır. Alınan önlemler keyfi değil, “mutlaka gerekli” olmalıdır. Yani Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) askıya alırken, diğer temel sözleşmeleri (BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi) ortadan kaldırmamalıdır. Alınacak önlemler, “kesin biçimde durumun gereklerine uygun” olmalıdır. Buna “orantılılık-ölçülülük ilkesi” diyoruz (Anayasa m. 15/1).
Sınırlamalar, izlenecek meşru amaçla orantılı olmalıdır. Sınırlamada hükümete tanınan takdir yetkisi, diğer tüm hakları tahrip etmek ya da onların kullanılabilmesini güvencesiz biçimde sınırlama amacıyla kullanılamaz. Eğer, “terör ve şiddet hareketleri” sebebiyle ilân edilmiş bir Olağanüstü yönetim varsa ve KHK ile alınan tedbirler, şiddet eylemleriyle hiçbir ilgisi olmayan insanlara baskı yapılmasına, tutuklanmalarına, hatta malvarlıklarına el konulmasına yol açıyorsa, “orantılılık-ölçülülük ilkesi” ihlâl edilmiş demektir. Bu bağlamda, eğer bir devlet memurunun kamu görevinde çalışması kamusal çıkarlar için gerçekten bir risk oluşturuyorsa, o memur görevden uzaklaştırılabilir. Ancak, ciddi herhangi bir risk olgusu kanıtlanmadan, söz konusu kamu görevlilerine herhangi bir soruşturma açılmaksızın, savunma dahi almadan, 50 bin memur işten çıkarılıyorsa, malvarlıklarına “tedbir” adı altında resmen el konuluyorsa, alınan tedbirler keyfi ve hukuka aykırı olacaktır.
Anayasa’ya göre sınırlanamayacak haklar, “yaşama hakkı-maddi ve manevi varlığın bütününe dokunmama”, “işkence görmeme hakkı-aşağılayıcı muamele ve cezaya maruz bırakılmama hakkı”, “kölelik yasağı”, “işlediği sırada suç olmayan bir fiilden dolayı suçlanmama” haklarıdır (Anayasa m. 15/2). Buna literatürde, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin OHAL Hükmü” adını veren yazarlar vardır. Bu haklar, insan hakları evreninde, “Olağanüstü hâller, sıkıyönetim ve hatta savaş halinde bile dokunulmaz haklar”, “insan haklarının sert çekirdeği” olarak da nitelenmektedir.
OHAL sonrasına sarkamaz
Olağanüstü dönemde de idare, keyfi davranamayacak ve “hukukun üstünlüğü”ne bağlı kalacaktır. İdare veya yürütme, bu nedenle öncelikle “olağan dönem” sınırlama ölçülerine başvuracak; askıya alma yani “istisnai rejime geçme”yi en son seçenek olarak düşünecektir. Öte taraftan, Olağanüstü Hâl KHK’leri ile alınan önlemler, sadece OHAL süresince uygulanabilecek kurallar içermelidir, zira bu düzenlemeler, “Olağanüstü Hâlin gerekli kıldığı konular” ile sınırlı olarak çıkarılmaktadır. Yani KHK ile alınan önlemler, OHAL sonrasında uygulanamazlar. Öte yandan Olağanüstü dönemde de KHK’lerle alınan önlemlerin temel formu yine “yasa” olmaktadır. KHK’ler teknik anlamda “yasa” değildir. Birey “hukuk güvenliği”ne ancak “yasa” ile sahip olur. Olağanüstü yönetim ile yasalarda değişiklik de yapılamaz. Olağanüstü yönetimin “istisnai bir rejim” olması, onun aynı zamanda hukuk rejiminin de istisnası olması anlamına gelmez. Oysa Türkiye’de 20 Temmuz 2016’dan bu yana kamu görevinden uzaklaştırılan veya çıkarılan binlerce memur hakkında ve en son 1 Eylül 2016 tarih ve 672 sayılı KHK ile, çalışma koşullarını düzenleyen temel “yasa” olan 657 sayılı kanunun ve diğer kanunların hükümleri hiç işletilmeksizin işlem yapılmış, OHAL süresinin sona ermesinden sonra da bu kişilerin aleyhine sonuçlar yaratacak bir tablo ortaya çıkmıştır. Bu Anayasanın 121/3 maddesine aykırıdır.
İptal davası açılabilir!
“OHAL’de dava açılmaz”, “OHAL’de mahkemeye gidilmez” yargıları tümden yanlıştır. OHAL’de yargısal olarak “yapılamayan” tek şey “yürütmeyi durdurma” isteğidir. İşten atılan tüm kamu çalışanları Resmi Gazete’de KHK’nin yayınlandığı 1 Eylül 2016’dan itibaren 60 gün içinde, Danıştay Başkanlığına verilecek bir dilekçe ile 672 sayılı KHK’nin 2/1 maddesi uyarınca işten atılmalarına yol açan idari işlemin iptali için, Başbakanlığa karşı iptal davası açmalıdır.
birgün