Siyaset bilimcilerin bir tezi var: “Tarih hızlandı!” diyorlar. Hakikaten tarihte on yıllar içerisinde yaşanan değişme ve gelişmeler artık haftalara sığar hale geldi. Ulusal, bölgesel ve küresel değişimler baş döndürücü bir hıza ulaştı. Henüz analistler, siyaset bilimciler bir olayın sebep ve sonuçlarını tam açığa çıkaramamışken onu gölgede bırakacak yeni gelişmeler yaşanmakta.
FETÖ / PDY (Fethullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması)’nın küresel sahiplerinin emri ile kalkıştığı 15 Temmuz darbe girişiminin açığa çıkardığı bölgesel kırılma, Türkiye’nin ÖSO (Özgür Suriye Ordusu)’nu yedekleyerek “Fırat Kalkanı” adıyla Suriye’nin Cerablus kentine yaptığı operasyon ile tepe noktaya ulaştı.
Operasyonun başladığı gün Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ve ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Ankara’da olması, daha ilk saatlerde Amerika ve bir kısım Avrupa ülkelerinin operasyonu desteklediklerine dair yaptıkları açıklamalar, Rusya ve İran’dan gelen çok düşük tonajlı beyanatlar ve ayrıca bu iki ülke tarafından diplomatik herhangi bir tepki girişiminin olmaması ve en önemlisi Suriye Hükümeti’nden Enformasyon Bakanı düzeyinde bir tepki açıklaması gelmesi pek çok kişi açısından olayı çetrefilleştirdi ve okuma zorluğu oluşturdu.
Hakikaten operasyondan kimlerin haberi var? Daha da önemlisi kimlerle planlandı? Kimi ve hangi projeyi hedef alıyor? Hangi proje ve hedefe katkı yapacak? Kim niçin sessiz? Ve tüm bu olup bitenden sonra kimin eli güçlenecek ve kim güçten düşecek?
Operasyon Türkiye, Amerika, İran, Rusya ve Suriye açısından ayrı ayrı değerlendirilmeli ki, parçaları birleştirerek büyük resmi açığa çıkarabilelim. Ancak önce genel birkaç tespit daha sonra söyleyeceklerimiz için temel oluşturup anlam kazandırabilir.
Çok kısa bir zaman öncesine kadar sınırın öbür tarafına taş atmakta zorlanan Türkiye’nin sınır ötesi operasyona girişmesi ve bu girişime Suriye’de ana aktör olan İran ve Rusya’dan çok cılız resmi tepkilerin gelmesi ve herhangi bir diplomatik uyarı ve krizin olmaması operasyonun bu iki ülkenin bilgisi dahilinde olduğunu bize göstermekte. Bu birincisi. İkincisi: “Türkiye açısından operasyonun esas hedefi IŞİD’mi yoksa IŞİD perdelemesi ile PYD / YPG mi?” sorusunun cevabının ikinci şık olduğu da aşikardır. Üçüncüsü: Bu operasyon 15 Temmuz darbe kalkışması ve ardından genelde Türk dış politikasında özelde Suriye yaklaşımında yaşanan kırılma özellikle de yeniden dizayn edilmeye çalışılan İran ve Rusya ilişkilerinden ayrı düşünülemez.
Şimdi operasyonu her oyuncu açısından ayrı ayrı ele alabiliriz.
Türkiye: 15 Temmuz darbe kalkışması ile Amerika’nın emperyal Büyük Ortadoğu Projesi’nin kendisini de içerdiğini en derinden müşahade etti. Kendisi açısından en yumuşak karnın güney sınırlarında kurulacak Amerika ve İsrail güdümündeki Kürdistan olduğu tespitini yaptı. Asıl amacı “Kürt koridoru” olarak tanımlanan ve Erbil’den Akdeniz’e ulaştırılmak istenen hattı kesmek istiyor. Ama hala gerek ontolojik ve gerekse pragmatik nedenlerden dolayı Batı (Amerika ve Avrupa)’ya karşı açıktan karşı duramıyor. Bu nedenle Cerablus’tan sonra Menbiç yönüne yani PYD / YPG üzerine ne kadar gidebilecek ve onları ne kadar geriletebilecek bunu bekleyerek göreceğiz.
Ancak şunu söylemekte bir beis yok: “Kürt koridoru”nu kesme ve tıkama girişimi Amerika’nın on yıllardır özenle işlediği Büyük Ortadoğu Projesi’ne balta vurmaktır. Bu yönü ile operasyon öncelikle Amerikan projesini hedef almaktadır.
Amerika: Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Ankara’da Vali Yardımcısı tarafından karşılandığı gün operasyona girişilmiş olması Amerika açısından bilinmez bir şey olmasa da örtülü bir meydan okuma olarak algılanması kaçınılmaz olacak. Amerika besbelli ki bunu not edecektir. Ayrıca yüzyılların emperyal gücü bu noktada edindiği engin tecrübe ile yeni manevralar çekme peşinde olacaktır.
Mesela hemen ilk saatlerde yaptığı “operasyonu destekliyoruz” açıklaması, esasında kendisine karşı yapılmış örtülü bir meydan okumayı dünyaya “operasyon bilgim ve iznim dahilinde, her şey benim kontrolümde” algısını vermek içindi. Aksi bir açıklama da “dünyanın patronu” imajının zedelenip karizmanın çizileceğini biliyor ve zararı en asgariye taşımak istiyor.
Ancak Amerika’nın on yıllardır inanılmaz yatırım yaptığı bu projeden bir çırpıda vazgeçeceğini düşünmemiz hayalcilik olur. Operasyonun kadük kalması için her türden fitne ve fesadı harekete geçireceğini tahmin etmek, kehanet olmasa gerek.
İran: Normal şartlarda böyle bir operasyona en sert tepkiyi vermesi beklenen İran; Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası Batı Bloku’ndan belli bir oranda ayrı düşmesi, Büyük Ortadoğu Projesi’nden çekilme arzusu, Suriye politikasında neredeyse yüz seksen derecelik bir söylem değişikliği dolayısıyla bölgede Amerikan emperyalizminin ellerinin kesilebileceğini hesap etmekte.
Ayrıca İran açısından Suriye Vekalet Savaşı’nın sonlanması ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunarak, halkın seçeceği bir iktidarın yönetimde olması birinci dereceden önem arz etmekte. Bu vesile ile İran da farklı bir bakış açısı ile de olsa kesinlikle emperyalizmin güdümünde tesis edilecek bir Kürdistan’a ve Suriye’nin parçalanmasına karşı.
İran, az ya da çok Türkiye’nin Amerika ile örtülü bile olsa hesaplaşmasının gerek Türkiye ve gerekse bölge açısından birçok hayırlara ve bölgesel meselelerin çözümüne hizmet edeceğini düşünmekte.
Rusya: Rusya’nın Suriye’de ana aktörlerden biri olduğu inkar edilemez bir gerçek. Rusya açısından da Türkiye’nin Batı Bloku’ndan olabildiğince aralanarak Avrasya Cephesi’ne doğru yaklaşması hayati önem arz etmekte. Zira böyle bir gelişmenin Emperyal Batı Dünyası’nın Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya planlarını tamamen alt üst edeceği bir gerçek.
Rusya’nın sınırı olmaması ve birinci dereceden tehdit hissetmiyor olması ve hatta ana akım ideolojilerinin “sosyalizm” olması dolayısıyla “Kürt Meselesi”ne İran ve Türkiye gibi baktığını zannetmiyorum. Ancak Suriye’de sonuca ulaşarak Ortadoğu’da mevzi kazanmak isteyen Rusya’nın bölgesel en önemli partneri İran ve büyük bir değişim içerisinde olan Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate alıyor olmasını tahmin etmek zor değil.
Suriye: ÖSO ve IŞID karşılaştırıldığında acaba Suriye açısından bakış açısı nedir? ÖSO en nihayetinde ana omurgası ve kahir ekseriyeti Suriye vatandaşlarından oluşan ve iktidardan pay kapma peşinde olan (Cenevre müzakerelerinde masanın bir ucunda oturan) bir örgüt. Oysa IŞİD yüzden fazla ülkeden toplanmış katil sürüsünden müteşekkil ve Suriye’de kendi devletini oluşturma peşinde olan canavar bir yapı.
Suriye hükümetinin devşirme katil sürüsünün bertaraf edilmesini öncelemesi ve kendi içinden çıkmış yanlışları ıslah veya müzakere ortamına taşımayı düşünüyor olması anlaşılabilir ve hatta takdir edilebilir bir taktik yaklaşımdır.
Ayrıca Cerablus için savaşacak ÖSO militanlarının başka cephelerden özellikle de “Halep” civarından buraya kaydırıldığı bilgilerini dikkate aldığımızda önümüzdeki günlerde “Halep” ve civarında Suriye hükümetinin önemli kazanımlarını duymamız sürpriz olmayacak. Hatta parçaları birleştirdiğimiz de Türkiye’ye Cerablus yolunu açanların, ondan Halep ve civarındaki elini gevşetmesini hatta çekmesini şart koşmuş olmaları gerek.
Birkaç cümle ile sonuç: BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) adıyla örtülen BİP (Büyük İsrail Projesi) çöküyor. DOP (Direnişçi Ortadoğu Projesi) kazanıyor. Direniş için nihai zaferin ışıkları gözüktü. Yeni bir Ortadoğu doğuyor: Direnişçi Ortadoğu!
Muntazar Musavi / Rasthaber
ilkkurşun