KONUK YAZAR: DOÇ. DR. GÖKHAN GÜNAYDIN
ESKİ CHP MİLLETVEKİLİ
Türkiye’de tarım, özellikle son 30-35 yıllık krizinin dibine vurmuş durumda. Neoliberal politikalarla piyasanın yıkıcı gücüne teslim edilen, üretim kapasitesi kırılan ve üretici gücü olan kır emekçisi iflas noktasına getirilen tarım, ülkeyi besleme özelliğini çoktan yitirmiş durumda.
Bu tabloya karşın, gelişmeler, sektör için daha kötü günlerin habercisi niteliğinde. TBMM’de görüşülmekte olan torba yasa ile getirilmeye çalışılan düzenlemeler, yeni ve son bir özelleştirme dalgasının tarıma öldürücü darbeyi vurmaya hazırlandığını gösteriyor.
Ekonomi’den sorumlu Bakan; yatırım ve altyapı açığı bağlamında yapısal sorunları giderek ağırlaşan, bilgi ve teknolojiyi içerememiş, yüksek girdi fiyatları ve düzenlenemeyen çıktı piyasaları nedeniyle adeta bir kumar haline gelmiş tarım sektörünün yetersiz rekabet gücü ortada iken, 2017 yılında tarımın da Gümrük Birliği’ne dahil edileceğine ilişkin “müjde” verebiliyor..
Kötüsü; Bakanı ilahiyatçı, Bakan Yardımcısı Hukukçu, Müsteşarı İş-Kur’cu olan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bu konuda bilgiye dayalı yorum yapabilecek ne kapasitesi, ne heyecanı var.
Daha kötüsü; tıpkı Bakanlık gibi, sektörün temsilcileri de sessiz. İktidarı eleştirmenin “milli iradeye” karşı gelmek olarak nitelendiği bugünlerde yaşananlar, Türkiye’nin demokrasi “düzeyini” göstermesi açısından da ayrıca acı verici..
Yazının başlığı, bu olumsuz havayı dağıtmak için herkesi rahatsız etme amacını taşıyor. Amacımız, bu topraklarda tarıma elveda dememek için, daha fazla geç olmadan, üretici ve tüketicilerin elbirliği/güç birliği/akıl birliği yaparak tarımı tasfiye hareketini savuşturmasına katkı sağlamaktır.
Bu bağlamda, aşağıda, önce tarımın güncel bir fotoğrafı çekilecek, ardından tarım sektöründeki özelleştirmelerin dünü, bugünü ve geleceği değerlendirilecektir.
Anadolu’da zaman…
Anadolu yarımadası, dünyada neolitik devrimin başladığı; başka bir deyişle, yerkürede tarımsal üretimin ilk kez yapıldığı topraklardır. Kuşkusuz bu tesadüf değildir. Bereketli toprakların su ve güneşle buluştuğu bu coğrafya, biyoçeşitlilik açısından da eşsizdir. Dünyadaki 8 gen merkezinden 3’ü Anadolu’dadır, 3 bin’den fazlası endemik olmak üzere 13 bin bitki çeşidi bu topraklarda yaşamaktadır.
İşte bu özelliklere sahip bir üretim alanı, Türkiye, kasıtlı politikalarla çökertilen tarım bağlamında, tarihinin en acı günlerini yaşıyor. Gerçekler istatistiklerle çarpıtılamayacak kadar açık..
Çökertilen üretim kapasitesi ithalat faturalarına yansıyor
2003 – 2015 döneminde Türkiye, tarım ve gıda ithalatı için yabancı ülkelere 400 milyar TL para savurdu.
Türkiye; Rusya, Almanya, Fransa, Ukrayna’dan buğday, İngiltere ve Hırvatistan’dan arpa, Gürcistan’dan saman, ABD, Yunanistan, Türkmenistan ve Hindistan’dan pamuk, Arjantin’den soya, ABD, Arjantin ve Brezilya’dan mısır, ABD Vietnam, İtalya ve Tayland’dan çeltik ve pirinç, Etiyopya, Bangladeş, Mısır ve Çin’den kuru fasulye, Kanada’dan nohut ve yeşil mercimek, ABD, Ukrayna ve Kanada’dan bezelye, Bulgaristan’dan kurbanlık koyun, Şili, Uruguay ve Fransa’dan büyükbaş hayvan, Bosna Hersek’ten lop et ithal eden bir ülke haline düşürüldü.
Tarım desteklenmedi, tersine vergilendirildi, çiftçi iflas etti
2003 – 2015 döneminde Türkiye, tarım desteğine ayırdığı paranın 5 katını ithalata savurmuştur. Sözü edilen dönemde, tarım ve gıda ithalatına 400 milyar TL ödeme yapılmışken, aynı dönemde iktidarın tarıma verdiğini iddia ettiği toplam nakit destek miktarı 79 milyar TL düzeyinde kalmıştır.
Tarım Kanunu hükmü uyarınca, iktidarın çiftçiye 50 milyar TL borcu vardır. 2006 yılında çıkarılan Tarım Kanunu’nun 21’inci madde hükmü, her yıl GSMH’nın % 1’inin tarım desteği olarak ödeneceğini hükme bağlamıştır. Buna karşılık, 9 yıldır bunun ancak yarısı ödenmiş olup, iktidar çiftçinin 50 milyar TL’sine el koymuş durumdadır.
Ürettiği para etmeyen, gübre-mazot- elektrik-su zamlarına yetişemeyen çiftçi iflas etmekte, tarımdan kopmaktadır. Kredi – haciz – iflas kıskacına giren çiftçi tarlasını/traktörünü satmakta, taahhüdü ihlal suçundan hapse giren çiftçi sayısı her geçen gün artmaktadır. Son ondört yılda Türkiye’nin işlenen alan büyüklüğü 27 milyon dönüm azalmıştır. Başka bir deyişle çiftçi, ektikçe zarar ettiği için, iki Trakya Bölgesi büyüklüğündeki alanı işlemekten vazgeçmiş ve terk etmiştir.
Mazot, çiftçiye yapılan zulmün en açık örneğidir
Dünya petrol fiyatlarındaki değişimler ve ülkelerin vergi oranları, mazotu en pahalı satan ülkeler sıralamasında küçük değişimler yapabiliyor. Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre, Türkiye bu listede daima ilk yedi içerisinde yer alıyor, zaman zaman Norveç’i de geçerek birinci sırada yer alıyor.
Türkiye’deki pahalı mazotun sebebi yüksek petrol fiyatları değil, yüksek vergilerdir. Türkiye’de mazotun rafineri çıkış fiyatı 1,15 TL’dir. Buna 1,60 TL ÖTV, 44 Kr bayii ve dağıtıcı kârı ve 64 Kr KDV eklenmekte ve mazot 3,83 TL’den satılmaktadır. ÖTV ve KDV toplamından oluşan vergi yükü 2,24 TL’dir.
Tarıma verilen desteğin tamamı yalnızca mazot vergilerinden geri alınmaktadır. Türkiye’de çiftçi toplam 4 milyon ton (4 milyar litre) mazot kullanmaktadır. Mazot kullanan çiftçinin ödediği dolaylı vergi miktarı: 4 milyar litre * 2,24 TL = 8,96 milyar TL’dir. Tarıma verildiği iddia edilen toplam destek miktarı 2014 yılında 9,2, 2015 yılında 10,7, 2016 yılında 11,2 milyar TL olarak açıklanmıştır.
Türkiye açısından kabul edilemez bu tablonun ortaya çıkmasında, yıkıcı özelleştirme uygulamalarının da büyük rolü vardır.
Görüldüğü gibi, desteğin neredeyse tamamı, yalnızca mazot üzerindeki dolaylı vergilerle geri alınmaktadır. Tarımdaki diğer vergiler de düşünüldüğünde, AKP’nin tarımı desteklemediği, tersine vergilendirdiği açıkça ortaya çıkmaktadır.
Mazot desteğinin tam 12 katı, çiftçiden mazot vergisi olarak alınmaktadır: AKP’nin mazota verdiğini iddia ettiği destek miktarı 2014 yılında 646, 2015 yılında 700, 2016 yılında ise 740 milyon TL’dir. Sözü edilen her bir yılda, mazot üzerindeki dolaylı vergiler nedeniyle çiftçiden alınan haraç miktarı 9 milyar TL dolayındadır. Verdiğinin 12 katını alıp, buna rağmen destek verdiğini iddia etmek, AKP’nin sıradan propagandaları arasındadır.
Halkımız et yiyemez hale geldi
Çok değil 30 yıl evvel hayvancılıkta hem kendine yeten hem de komşu ülkelere canlı hayvan ve lop et ihraç eden Türkiye, AKP sayesinde hem net ithalatçı hem de dünyanın en pahalı kırmızı etinin satıldığı ülke haline gerilemiştir.
Türkiye’nin sığır, manda, koyun ve keçiden oluşan canlı hayvan varlığı toplamı 1980 yılında 85 milyon iken, bugün 53 milyona gerilemiş, başka bir deyişle 32 milyon azalmıştır. Oysa aynı dönemde nüfusumuz 34 milyon artmıştır.
Türkiye’nin mera varlığı, 50 yıl evvelki düzeyin yarısına gerilemiştir. 1960 yılında 28,7 milyon hektar olan mera alanları, bugün 14,6 milyon hektar düzeyindedir.
Son 5 yılda 4 milyon baş canlı hayvan ithal edilmiş, canlı hayvan, et ve et ürünleri ithalatına 4 milyar dolar para ödenmiştir. Halen, Konya kadar bir memleket olan Bosna Hersek’ten et ithalatı yapılmaktadır.
Bir sanayi ülkesi molan Almanya, kendi nüfusunu kendi ürettiği kırmızı et ile doyurmakta, kg fiyatı 4 Avro olan kırmızı etten ortalama bir Alman yılda 75 kg tüketmektedir. Güya bir tarım ülkesi olan Türkiye ise, dünyanın dört bir yanından hayvan ve et ithal etmekte, kıymanın kilosu Almanya’dan en az 3 katı pahalı olarak 42-43 TL’den satılmakta, vatandaşımız pahalı eti sofrasında bayramdan bayrama görebilmekte, insanımızın yıllık ortalama et tüketimi bir Alman’ın 1/6’sı düzeyi olan 12 kg da kalmaktadır
Türkiye tarımda net ithalatçı konumuna geriledi
780 bin km2 yüzölçümüne sahip Türkiye, tarımsal hammadde dış ticaretinde, yıllara göre değişmekle birlikte ortalama 1 milyar dolarlık ihracat, 8 milyar dolarlık ithalat yapmakta ve 7 milyar dolar düzeyinde net açık vermektedir. Gıda sanayinin katkısı bu tabloyu başa baş noktasına ancak getirebilmektedir.
Buna karşılık 547 bin km2 yüzölçümüne sahip Fransa hem tarımsal hammadde, hem gıda dış ticaretinde net ihracatçı olup, dış ticaret fazlası yıllık 15 milyar Avro düzeyindedir.
İspanya, 506 bin km2 yüzölçümüne sahip olup, aynı şekilde hem tarımsal hammadde hem de gıda dış ticaretinde net ihracatçıdır; dış ticaret fazlası yıllık 16 milyar Avro düzeyindedir.
41 bin km2 yüzölçümüne sahip Hollanda’nın ise, tarım ve gıdadaki dış ticaret fazlası yıllık 40 milyar Avro eşiğini aşmış durumdadır.
Türkiye açısından kabul edilemez bu tablonun ortaya çıkmasında, yıkıcı özelleştirme uygulamalarının da büyük rolü vardır.
birgün