3 maddede ‘proje okul’ meselesi
Nuran Çakmakçı (Hürriyet Eğitim Müdürü)
*Uygulamayı 2014’te, Milli Eğitim Bakanlığı başlattı. Belirli liselerde özel projelerin uygulanması, altyapının iyileştirilmesi ve üniversitelerle işbirliği hedeflendi. Ancak konuyla ilgili asıl dikkat çeken nokta şuydu: Bu uygulamayla, Türkiye’nin en başarılı öğrencilerinin gittiği; İstanbul (Erkek) Lisesi, Kabataş, Kadıköy Anadolu, Cağaloğlu gibi 155 okulun statüsü değiştirildi. Bu okulların yönetici ve öğretmenlerini artık doğrudan Milli Eğitim Bakanı atayacak.
* Bakan onaylı müdür atamaları geçen yıl başladı. Bir süre sonra da birçok öğretmen görevden alındı,
yeni atamaların hangi kriterlere göre yapıldığı açıklanmadı. Oysa daha önce atamalar sınavla yapılıyordu. Yönetici atamalarındaysa okulların bağlı bulundukları vakıfların da görüşü alınıyordu. Yeni sistemde, hükümete yakın ama yöneticilik tecrübesi olmayanların atanması ve yeni yöneticilerin okullardaki bazı geleneksel uygulamaları kaldırması tepki çekti.
* ‘İhtiyaç ve norm kadro fazlası öğretmenler’ başlıklı genelgeye göre proje okullardaki sekiz yılını doldurmuş öğretmenler de norm fazlası olarak değerlendirilmeye başladı. Buna göre; bu öğretmenler tayin isteyecek, istemeyenler de norm fazlası öğretmen olarak bakanlığın ihtiyaç duyduğu yerlere atanacak.
NEDEN BU OKULLAR SEÇİLDİ
Türkiye’nin önde gelen üç lisesinden -Cağaloğlu, Vefa ve İstanbul (Erkek)-, gözlerinin içi parlayan, dört lise öğrencisi oturuyor karşımda. Birazdan sohbet etmeye başlayacağız. Gelişmiş ülkelerdeki yaşıtları; internetteki türlü komikliklerden, aşktan, sanattan, spordan, teknolojiden söz ederken onların anlattıkları içinde şu kelimeler geçecek: Norm fazlası, yönetmelik, atama, esasa ilişkin itiraz, anayasaya aykırılık, kanun hükmünde kararname…
İki öğretmenle bir de veli katılıyor sohbete (Hepsi isimlerinin bizde saklı kalmasını rica ediyor). “Ülkenin en parlak öğrencileri en verimli çağlarında, zamanlarının çoğunu neden bunlarla harcıyor” sorusunu bırakıyorum masaya. Her biri bir cümleyle tamamlıyor yapbozu. En son söylenecek olanı, şimdi söyleyip kurtulalım: Bu, giderek karanlık renklere bulanan bir resim.
Öğrenciler anlatıyor:
◊ Evet, okullarımız diğer okullardan biraz farklı. Biz okulda; fikirler ortaya atarız, tartışırız, itiraz ederiz, projeler hazırlarız, kampanyalar düzenleriz, yarışırız…
◊ Ben kolay arkadaşlık kurabilen biri değilim. O yüzden boş zamanlarımda daha çok öğretmenlerimle zaman geçiriyorum. En çok edebiyat öğretmenimi seviyorum. Dersten sonra çay ocağında oturur, sohbet ederiz. Ben ona yazdığım hikâyeleri gösteririm. O da bana kendi yazdıklarını… Bu paylaşım benim için çok kıymetli.
◊ Bir gün canım çok sıkkındı. Tuvalette ağlıyordum. Bir hocamız geldi. Neden ağladığımı sordu. Söylemek istemedim, “Karnım ağrıyor” dedim. Gözlerimin içine baktı: “Bence senin canın bir şeye sıkılmış. Tamam, istemiyorsan anlatma. Ama inan bana, sorun her neyse geçecektir. Ben de, diğer öğretmenlerin de bunun için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız. Şimdilik, bu çikolatayı al, mutluluk verir” dedi. İşte o an çok özel bir okulda okuduğumu anladım.
Öğretmenler anlatıyor:
◊ Malum, ülkemizdeki eğitim sistemi disipline dayalı. Ama bu okullardaki çocuklar zekâlarıyla kendilerine bu sistem içinde ‘alanlar açıyor’. Bu yüzden bu okullarda özgürlükçü bir düşünce ortamı var. Kararlar demokratik yöntemlerle alınır. Çok yüksek kalitede sosyal faaliyetler düzenlenir. Öğretmen-öğrenci etkileşimi de çok güçlüdür. Okula yeni gelen bir öğretmen, başta çok sertse bile zamanla yumuşar. Çünkü bu zeki öğrencilerin karşısında despotlukla bir yere varamayacağını anlar. Öğretmenler için dersler kadar öğrencinin sosyal becerilerini geliştirmesi de önemlidir. Öğrenci meclisleri, kulüpler, festivaller, okul gezileri… Bunlara katılan öğrencilere dersten kaytarıyor gözüyle bakılmaz. Bizim öğrencilerimiz; iyi insan, iyi vatandaş, bilgili, yaratıcı, iletişim becerileri gelişmiş biri olarak mezun olur.
O yüzden de hayata atıldıklarında bocalamaz.
◊ Öğretmenler de genelde sivri tiplerdir. Hepimiz, Türkiye’nin büyük üniversitelerinden mezun olmuş, yabancı dil bilen, tecrübeli, zorlu sınavları geçmiş eğitmenleriz. Okula her yeni gelen arkadaşımıza, ‘Acaba ne gibi özel yetenekleri var da seçilip geldi’ diye
bakarız.
◊ Oyunun önemini biliriz. Çocuklarla oyunlar oynarız. Zaten isteseniz de bu çocuklara klasik usullerle ders anlatamazsınız. Zekâlarına uygun bir davranış sergilemediğinizde hiç affetmezler. Dersi ilginç hale getirmek için sürekli kendimiz geliştirmek zorundayızdır. ‘Retweet’ ne demek, ‘stalk’lamak ne demek bilmeden bu öğrencilere yaklaşamazsınız.
◊ Okuldan sonra onlarla oturup çay içeriz, sohbet ederiz, tartışırız. Gece 12’de arayıp bir şey sordukları çok olmuştur. Mutlaka cevap veririz. Zamanla aile oluruz. Sabah okula geldiğimizde işe gelmiş gibi hissetmeyiz bu yüzden. Ders bitince de fırlayıp gitmeyiz. Mezun öğrencilerimizle de bağımızı koruruz.
◊ Keşke ülkede yaşayan bütün çocuklar bu imkânlara sahip olsa… Ama ne yazık ki dünyada da böyledir bu; devletler, ülkeyi ileriye taşıyacak, ‘lokomotif öğrenci’yi biraz daha özel şekilde yetiştirir. Ülkemiz de böyle yapıyordu. İyi olan bir şey niçin yok edilmek isteniyor, anlamıyoruz.
◊ Bizimkileri; öyle mülayim, kendini geliştirmekten başka şey düşünmeyen çocuklar da sanmayın. Bir sınıf, iki ay boyunca dersimde kedi beslemişti, ruhum duymamıştı. Bir başka sınıf, başka bir öğretmen arkadaşın dersinde sınıftaki projeksiyon aletini bir ay boyunca gizlice film izlemek için kullanmıştı.
TAM OLARAK NE YAŞIYORLAR
Öğrenciler anlatıyor:
◊ Bu okulu seçme nedenlerimizi ortadan kaldırıyorlar. Bütün çocukluğumu buraya girmek için harcadım ben. Bu okulu, efsane hocaları var diye, çok fazla sosyal faaliyet düzenleniyor diye seçtim. Bunları şimdi elimizden alıyorlar. Bizden tek bekledikleri; “Otur matematik çalış, sonra da mühendis ol, git”. Kesinlikle bunu yapmayacağım.
◊ Bazı arkadaşlarımız özel okullara geçti. Yatılı okuyanlardan memleketlerine dönenler oldu. Yurtdışına gidenler de var.
◊ 16 yaşında bir kız çocuğu olarak normal hayatımda dert ettiğim şeyleri kenara ittim. Önceden kendi yarattığm şeylere üzülürdüm, şu an üzülmem gereken ciddi bir şey var. Bizi uyandırdılar. Uğruna mücadele edilecek bir sebep verdiler. Birbirimize kenetlendik.
Öğretmenler anlatıyor:
Hiçbir hukuk devletinde bir bakana ve müdüre bu kadar yetki verilmez. Yeni gelen yöneticiler, öğretmenler neye göre seçiliyor belli değil. Böyle bir konu bir kişinin iki dudağı arasında olamaz. Kadrolaşmadır bu. Türkiye’nin beynini, geleceğini ele geçirme projesidir. Mevcut sistemi yıkan, neyi yıktığını çok iyi biliyor. Yerine ne koyacağını da biliyor. Biz gideriz, önemli değil. Ama bizden sonra buradaki o özgürlükçü, demokratik, bilimsel ortam korunabilecek mi? Çocuklar Akıl Oyunları’na, matematik olimpiyatlarına gidebilecekler mi, sanatsal etkinliklere katılabilecekler mi, sene sonu etkinliklerini yapabilecekler mi?
◊ Öğretmenler gelir, gider… Ama birer, ikişer gelip giderler. Yeni gelen öğretmenler zamanla okulun atmosferine uyum sağlar. Ama ‘proje okul’ uygulamasıyla çok sayıda öğretmen, birden değiştiriliyor. Okullarda en fazla beş yıllık öğretmen kalıyor. Bu, bir okulun hafızasını silmek anlamına geliyor.
◊ Bu konu gündeme geldi geleli, başka
hiçbir işime konsantre olamıyorum. İnanın bir haftadır evi temizleyemiyorum. Bütün öğretmen arkadaşlarım benim gibi… Derste çocuklarla göz göze gelince ağlamaya başlayıp sınıftan çıkmak zorunda kalan öğretmenler bile var. Çocuklar da biz de bir travma yaşıyoruz.
◊ Gönderildiğim okula gidip gelmek her gün altı saatimi alacak. Ama buna dertlenmeye henüz fırsatım olmadı. Öğretmenler odasında da kendi derdine üzüleni görmedim. Hepimiz, “Çocuklar ne yapacak” diye
düşünüyoruz.
◊ Hiç gidecekmişim gibi gelmiyor. Hâlâ umudum var. Kararnamemi alıp okulla ilişkimi kesmeden bu yaşadıklarımıza inanamayacağım.
Veli anlatıyor:
◊ En değerli varlığım, günlerdir uykusuz, sürekli ağlıyor. Onu böyle görünce kahroluyorum. Ama hayatın gerçekleri bunlar. Hiçbir şey yapmadan otursaydı daha çok üzülürdüm.
BUNDAN SONRA NE OLACAK
Öğrenciler anlatıyor:
◊ Bugün öğretmenlerimizin başına bu geliyor. Acaba yarın bizim başımıza neler gelecek? Hukuka ve vicdana uymayan şeylerin sayısı giderek artıyor, bu bizi çok kaygılandırıyor.
◊ Açıkçası yeni öğretmenlerimize karşı önyargılıyız. Çünkü şimdiden birkaç kötü tecrübe yaşadık. Okulda olumsuz bir atmosfer var.
◊ Çok kötü şeyler yaşıyoruz ama benim hâlâ birazcık da olsa umudum var. Bu okullar 100 yılı aşkın süredir ayakta. Neler görmüş, geçirmişler… Bunu da atlatırız.
◊ Ben umutsuzum. Dört-beş dönem direnir ama sonraki nesiller? Seneye yurtdışına gidip eğitimime orada devam edeceğim. Okuldan sonra da Türkiye’de yaşamak planlarımın arasında yok.
◊ Benim için de Türkiye’de okumak bir seçenek bile değil ne yazık ki… Okuldaki diğer arkadaşlarım da benim gibi, herkes kaçmak istiyor.
◊ Biz gidersek ne olacak? Öğretmenlerimiz kaç kez bizim için idareyi karşılarına aldı. Çok daha önce tayin isteyip iyi okullara gidebilirlerdi ama bizim için kaldılar ve şimdi çok kötü okullara gitme tehlikesiyle karşı karşıyalar. Ben de onlar gibi gitmeyeceğim. Belki hiçbir şeyi değiştiremeyeceğim ama burada duracağım. Ülkemizin çok büyük bir geçmişi var. Osmanlı döneminde padişahların yaşadıkları, İstanbul’un işgali, sıfırdan bir ülke kurmak… Bunlar az şey mi? Şu anki sorunları da düzeltiriz.
Öğretmenler anlatıyor:
◊ Yeni görev yerlerimiz belirlendi. Ama çok fazla itiraz olduğu için ilan edemediler, kararname çıkmadı. Bugünlerde çıkması bekleniyor.
◊ Çoğu öğretmen gideceği yerde de norm fazlası olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu durum, öğretmeni çok büyük bir belirsizlikle yaşamaya mahkûm ediyor. Sürgünden öte bir şey…
Veli anlatıyor:
◊ Kızımın iyi bir okulda okuması için çok uğraştık. Uğraştık da ne oldu? Bu sene oğlum TEOG’a girecek, hiç umurumda değil. Şu yaşadıklarımıza baksanıza…
Görev yeri değiştirilen öğretmen sayıları
*Vefa Lisesi 40 öğretmenden 20’ye yakını
* Cağaloğlu Lisesi 42 öğretmenden 17’si
*İstanbul (Erkek) Lisesi 70 öğretmenden 20’ye yakını
* Kabataş Erkek Lisesi 67’den 30’a yakını
Bir öğrencinin çok sevdiği öğretmenine yazdığı veda mektubu
Elinizin izi var hayatlarımızda…
Sevgili Hocam,
Bu mektubu direkt olarak size ve dolaylı olarak bize gecesini gündüzünü veren bütün öğretmenlerime yazıyorum. Bitkiler ve hayvanlar da en az biz insanlar kadar canlılar, bizi farklı yapan nedir? Cevabını son bir hafta içinde en iyi anladım; maalesef insanlar kaybetmeye en yakın olduğu anda anlıyor her şeyi. Bizi olduğumuz insan yapan kişiler, öğretmenlerimiz. Ne kadar tuhaf aslında, hiçbir kan bağınızın olmadığı insanlar hayatınıza giriyor ve aynı usta bir heykeltıraşın bir kil parçasından sanat yaratması gibi sizden sanat yaratıyorlar. (…) Bu bir veda mektubu değil. Sakın yanlış anlamayın. Gecikmiş, kıymeti sonradan anlaşılmış bir teşekkür. Benden size, bütün öğrencilerden hayatlarına dokunmuş olan bütün öğretmenlere bir teşekkür… (…)
Daha önce anlatmışım size psikolog olmak istediğimi. Nedenini açıklamış mıydım emin değilim. ‘Tutunamayanlar’ı okuyup bitirdiğim an, başladığımda olduğum insan değildim. Hayatıma halihazırda hayatta olmayan bir insanın eli değmişti. O an Oğuz Atay’ı çok kıskandım. Ben de aynısını yapabilmek istedim. Psikoloji en kolayıydı, hiç şüphesiz. Aslında psikologdan da,
bir yazardan da daha iyi yapabilecek insanlar vardı bunu: Öğretmenlerimiz. Bu okulda üçüncü seneme geçerken ve hayatıma dokunmuş o insanlara veda ederken anlıyorum bunu. O kadar çok insan belki
hiç fark etmeden bir yerden dokunmuş hayatıma,
şekil vermiş dümdüz sert mermerden ruhuma. Mermere şekil vermek zordur ya… Siz hiç zorlanmıyor musunuz Hocam?
Şimdi döktüğüm her yaş biraz üzüntüden, biraz sevinçten. Her gözyaşımda anımsıyorum bana bıraktığınız güzellikleri. Şimdi siz gidiyorsunuz belki ama bizden koparamazlar sizi. Elinizin izi var hayatlarımızda, kalplerimizde. (…) Sizi çok seviyorum. İyi ki geldiniz. Bir gelmek ki asla gidişi olmayacak…
Cağaloğlu Anadolu Lisesi öğrencilerinin öğretmen rotasyonları kararından sonra yayımladığı bildiri
hürriyet