Daha bir gün önce, Ulusal Kanal’da, İslamcı iktidarın, muhalif cephenin bu darmadağınıklığını fırsat bilip hem başkanlık hem de ağır yaptırımlar için daha yok edici hareketlere girişeceğini söyledik.
Zavallı durumdayız.
Kimin eli kimin cebinde, neyi nasıl savunacağımızı, şaşırdık.
Hiçbir muhalifi dışarıda koymadan Cumhuriyet ve Aydınlanma ve insanlık değerlerini savunabileceğimiz bir muhalif vicdanımız ve sivil kurumlarımız ve örgütlerimiz kaldı mı?
Hem AKP’si hem de yeni CHP’si daha düne kadar Fetö ve etnik ideolojik yapılarla el ele mutlu bir hayat yaşamışlar.
Şimdi güç kimdeyse, kendi Fetö’sünü ve kendi etnik bölücülerini görmüyor.
Yıllardır bu sütundan Fetö’ye etnik yapılara bulaşmayın diye sağa sola her yere bağırdık, canımız çıktı, kalbimiz karardı.
Hem AKP’de hem CHP ve Cumhuriyet Gazetesi’nde ezici bir çoğunluk bizlerin bu sesini boğdu, hatta tutukladı.
Gördük ki herkesin bir savaşı varmış, herkesin savaşı kendineymiş.
Bir de bu toprakların demokrasi ve insanlık değerlerinin savaşımı vardı, ne oldu?
Demokrasi ve insanlık değerleri Fetö ve etnik yapılara yem edildi kurban edildi.
MUHALEFETİMİZ KALMADI
AKP’nin ve yeni CHP’nin Fetö ve etnik yapılarla uzun yıllar izlediği politikalarda o kadar karanlık nokta var ki, içimizde anlayabilen, ayıklayabilen tek kişi kalmadı.
Sonunda, bu ‘umutsuz’ atmosferde, yazdıkça rezil olmaya başladık, yazdıkça kendimiz okumaya, yazdıkça ‘yenilmeye’başladık.
Hem AKP’de hem yeni CHP’de bu karanlık yapılarla kirlenmiş bulaşmış karışmış siyasetçi ve yazarların sayısı o kadar fazla ki.
Bu topraklara demokrasi ve insanlık değerleri adına umut verici konuşabileceğimiz bir küçük ışık kalmadı.
Çürüme kargaşasını yanına alıp siyasetin tüm yollarını hafriyat kamyonları gibi kapattı.
İnsana kuvvet verecek.
İnsana cesaret verecek, sesimiz kurumumuz muhalefetimiz kalmadı.
Baskılara ve zulme dur diyecek, kimimiz kaldı.
Hukuk ve siyaset karşısında alnım açık diyecek kim kaldı?
İçimizde yaşayan tertemiz yiğit insanlar ya kovuldu dışlandı ya vuruldular ya da kendileri alınlarına kurşun sıkıp gittiler.
Kaldık, kurumsuz, örgütsüz, umutsuz, şimşir tarak, baş başa.
Tarihin en karışık bu felaket günlerinde siyaset tek bir büyük adam çıkartamadı, çürüme, siyasetçileri ve yazarları küçük hesapların içine düğümleyip itibarlarını ve kişiliklerini yok etti, gülünç hale soktu.
O, Cumhuriyet kazanımları dediğimiz o aydınlanma kazanımları dediğimiz bütün kaleler kurumlar çok uzun yıllardır dinci askeri bir kuşatma altındaydı, şimdi, kale kapıları kırılıp tek tek kılıçtan geçiriliyoruz.
Ve hepimiz hala suçu birbirimize atmakla meşgulüz.
KENDİNİ ÇOK BEĞENMİŞ YAZARLARIMIZ…
Cumhuriyet ve Mustafa Kemal Atatürk, pazardan bir nar almıştı, evimize götürmeye başaramadık, narı etnik yapılar ve Fetö tezgahlarıyla sokaklarda bin parça dağıttık.
Şimdi zulüm konuşmaya takat bırakmıyor, hepimizin ağzında acı bir salya soğuk bir gülümseme.
Başımıza gelen felaketler karşısında dişlerimizi hırsla gıcırdatacak kadar dahi güç kalmadı.
Ey güzel memleketim, çok bilmiş ve kendini çok beğenmiş yazarlarımız ve muhaliflerimiz işte bizi bu kör noktaya getirdi.
Söyleyin hile yapmadan yan yatmadan gerçeğin ta kendisini söyleyecek tek bir muhalifiniz kaldı mı?
Neydi o meşhur slogan, sıra sana da gelecek.
Sıra herkese geldi, bugün Cumhuriyet Gazetesi basıldı gözaltına alındı haberleri yarın ODATV basıldı bir daha gözaltına alındılar şeklinde okuyacaksınız.
Tertemiz lekesiz tüm aydınlanma güçleri kimseyi dışarıda bırakmadan tek bir bayrak altında toparlanma güç ve iradesini bulamadıkları sürece.
Zulmün kasları daha da büyüyecek.
Acılarına tutunan kalemlerimiz çürüyüp çürüyüp dalından bu sefer tek tek değil topluca düşecek.
Nihat Genç
Odatv.com