Yazının başlığını gören bazı sazanlar; ”Aha! Demirağ CHP‘ye övgüler diziyor” diye atlayacaklar. Adı üzerinde ”sazan”… Hafıza balık… Zeka kıt… Cümlenin tamamını okumadan zıplar. Rahmetli dedemin, babamın partisi CHP diye yazdığım için de çamurcular iştahlanmıştı. Oysa CHP, o zamanlar Türkiye’nin tek partisiydi. Cumhuriyeti kuran iradenin partisiydi. Ama sağcı kafa ”CHP’nin zihniyeti”ne takılır gider.
CHP’yi kuruluş ilkelerinden saptığı endişesiyle defalarca eleştirdim. Doğru yaptığında da alkışladım. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu‘nun ”Gazetecilerin haklarını hukuklarını savunacak CHP dışında yer kalmadı. Kimse itiraz etmesin, ses çıkarmasın; niye adaleti, medya özgürlüğünü savunmayalım. Bizim varlık sebebimiz bu” sözlerini de avuçlarım kızarana kadar alkışlıyorum. ”Temel sorunumuz hesap vermesi gerekenlerin, biz hesap soracağız demeleridir. Ama bu partinin sözü var. Bu parti hesap vermesi gerekenlerden hesap soracaktır” sözleri de toplumumuzun hesap sorma beklentisini karşılamıyor mu?Kararlı ve samimi duruş. Demokrasinin, anayasanın, parlamentonun askıya alındığı dönemde vatandaşın temel haklarını savunmak sadece CHP’ye kaldıysa, bu partiyi örseleyip ağır eleştiri getirmek vicdansızlıktır.
Parti Meclisi’nin ”Ne darbe, ne dikta, yaşasın tam demokrasi” sözleri kime batar?
Kılıçdaroğlu; ”Siz Türkiye bölünür diyorsunuz, biz de böldürtmeyeceğiz diyoruz. Bölünmeden yanalar, biz de birleştirmekten ve birlikten yanayız. Görüşlerimiz farklı olabilir, siyasal anlayışlarımız da farklı olabilir ama Türkiye’nin birliğinden yanayız” derken yanlış mı yapıyor, doğru mu? Elbette doğru söylüyor! Kendi adıma Kemal Kılıçdaroğlu’nun samimiyetine tanık oldum.
Bugün Cumhuriyet gazetesi yazarlarının tutuklanmasına tepki gösterip, Cumhuriyet gazetesinin yanında olan Kılıçdaroğlu dün de Yeniçağ yazarlarının da yanında aynı kararlılık ve samimiyetle durmuştu. Bu satırların yazarı ile beraber, Servet Avcı, Adnan İslamoğulları ve Kürşad Zorlu’nun göz altına alındığı andan serbest bırakılışlarına kadar gece gündüz Sayın Kılıçdaroğlu ile CHP yöneticileri ve milletvekilleri didinirken, MHP’den Devlet Bahçeli, ”Gözaltında ülkücü yok” diyordu. Balgat Baronları ellerini ovuşturuyordu. Aynı Kılıçdaroğlu, Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’ın Aydın’da vurulmasının ardından ”ülkücüler vatanseverdir, asla böyle şeyler yapmaz” sözleri ile ülkücülere ne denli saygı gösterdiğini bir kez daha sergiledi
.Partili Başkan Yardımcılığı!..
Türkiye’yi uçuruma sürükleyecek, federasyona götürecek Başkanlık sistemine ”müspet ve makul” diyen Devlet Bahçeli’ye mi saygı duyalım; yoksa ”böldürtmeyiz” diyen Kılıçdaroğlu’na mı?
Sahi şu ”müspet ve makul” teklifi bir açıklasalar da millet de bir öğrense…Başbakan Binali Yıldırım Trabzon’da ”Sayın Bahçeli‘yle anlaştık, anayasayı değiştireceğiz, Başkanlık getireceğiz” diyor. Neyi değiştireceklerini açıklamak Bahçeli’ye mi düşecek? Recep Tayyip Erdoğan Başkan olunca, yardımcısı da Bahçeli mi olacak? Yıldırım ”MHP ile Başkanlık sisteminde anlaştık” dediğine göre, Başkan Yardımcılığı Bahçeli’ye hayırlı olsun diyecektim ama MHP’yi bırakmayacağını hatırlattı dostlar. Olsun dedim, Partili Cumhurbaşkanlığı gibi, Partili Başkan Yardımcılığı formülünü devreye sokarlar, olur, biter!..
yuzdeyuzhaber