Müyesser Yıldız / odatv
Artık çoğu kimsenin umurunda olmasa bile sık sık Kıbrıs’a dikkat çekmeye, Ada’nın emperyalizmin “Büyük Kürdistan” diğer adıyla “Büyük İsrail” projesi için ne denli önemli bir kilit olduğunu ve Obama’nın görevden ayrılmadan IŞİD’den daha öncelikli olarak bu konuyu da “halletmek” istediğini anlatmaya çalışıyorum.
Hürriyet Washington Temsilcisi Tolga Tanış bugün Kıbrıs’la ilgili manşetlik bir haber yapmış, ama ne yazık ki, gazetenin birinci sayfasında tek sütun bile yer bulamamış. O Hürriyet ki, Rumların Enosis’ine karşı, “Ya taksim, ya ölüm” ve “Kıbrıs Türk’tür Türk kalacaktır”eylemlerinin öncüsüydü!..
Tanış’ın haberinin başlığı şu:
“ABD ile üç kritik başlık: Reza Zarrab, DEAŞ, Kıbrıs.”
Obama yönetiminin, Trump gelmeden önümüzdeki 2 ay içinde bu üç kritik başlıkta önemli adımlar atmasının beklendiğini anlatıyor.
Zarrab’dan başlayalım:
Tolga Tanış, Obama tarafından atanan Başsavcı Preet Bharara’nın da teamül gereği 20 Ocak’ta koltuğundan ayrılmasının ve Zarrab’ın avukatlarının da 23 Ocak’taki yargılamanın ertelenmesi için başvuru yapmasının beklendiğini belirtip, Başsavcılığın elinde Zarrab ile birlikte 351 kişilik takip listesi olduğunu, bu kişilerden bazıları hakkında mühürlü iddianame hazırlandığını kaydediyor.
Hatırlatalım; Ankara Zarrab dosyasına uzun süre sessiz kaldı. Taa ki, Erdoğan’ın geçtiğimiz Eylül’de BM Zirvesi için gittiği New York’ta ABD Başkan Yardımcısı Biden’la yaptığı görüşmeye kadar. Konuyu kendisinin açtığını açıklayan Erdoğan, şunları söyledi.
“Bu kişi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Eşi ve çocuğu ile birlikte ABD’ye giriş yaptığı anda tutuklandı, eşi ve çocuğu da Türkiye’ye gönderildi. Bu tutuklama hangi kurala göre yapıldı diye sordum. Neticede vatandaşımız olduğu için hukukunu aramak zorundayız. Rıza Sarraf değil de bir başka vatandaş da olabilirdi. ABD, bir vatandaşının diyelim ki, George’un Türkiye’de tutuklanmasına nasıl duyarsız kalamıyorsa, biz de bir başka ülkede vatandaşımızın tutuklanmasına kalamayız. Kaldı ki, gerek Adalet, gerek Ekonomi Bakanlığımızın çalışmalarına göre, bu kişinin bir suçu da bulunmuyor. İran da aynı şeyi söylüyor. Buna rağmen bu kişi 6 aydır ABD’de tutuklu. ABD Adalet Bakanlığı’nın davayı havale ettiği mahkeme de ilginç. Savcı Bharara da Hakim Richard Berman da Türkiye’de daha önce FETÖ tarafından ağırlanmış isimler. Yani Adalet Bakanlığı, Sarraf’ı tutup FETÖ’nün yedirip içirdiği isimlere teslim ediyor… Enteresandır, mesela tutup iddianameye eşimin TOGEM’in kurucusu olduğu, benim o dernekle ilişkim olduğu falan yazılıyor. Ama o derneğin kurucuları arasında ne eşim var, ne de ben. Buna rağmen söz konusu edilmesi adamların art niyetlerinin ne istikamette olduğunu gösteriyor. Halbuki Dışişleri Müsteşarımın da gayet güzel ifade ettiği üzere, ABD hukuk sisteminde ‘egemen bağışıklık’ diye bir madde var. Devlet başkanlarının herhangi bir mahkemeye konu yapılabilmesi mümkün değil. Buna rağmen iddianamede adımızın geçirilmeye çalışılması, işin içinde art niyet olduğunu ortaya koyuyor.”
Meğer ABD’lilerle Zarrab’ı görüşen sadece Erdoğan değilmiş.
Tesadüf bu ya, dün Wall Street Journal Fetullah Gülen’in iadesi için 25 Ekim’de ABD’ye giden Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın da ABD’li mevkidaşı ile yaptığı görüşmede bu konuyu gündeme getirip, “Zarrab’ın delil sunulamaması” gerekçesiyle serbest bırakılmasını istediğini öne sürdü.
Yine ne tesadüf, Savcı Preet Bharara, dün davanın görüldüğü mahkemeye dilekçe verip, “AKP Hükümetini Zarrab davasına müdahale etmekle” suçladı.
ANKARA BARZANİ’NİN AÇIKLAMASINI DUYDU MU
Tolga Tanış’ın haberindeki “DEAŞ” başlığını da kısaca bakalım; “Obama Yönetimi’nin Musul ve Rakka operasyonlarını hızlandırabileceğini” bildiriyor.
“Her iki operasyonda da Türkiye yok. Bizi ne ilgilendiriyor?” denebilir. Şimdilik yokuz, ama ABD’nin Musul’da PKK, Suriye’de PYD/YPG konusunda Türkiye’yi köşeye sıkıştırıp, TSK’yı teröristlerle yan yana getirme çabalarının sürdüğü malûm.
PYD’den plaket alan Obama’nın IŞİD’le mücadele özel temsilcisi McGurk’un, “YPG güçlerinin Membiç’te yerel güçlerin eğitimi bittikten sonra Fırat’ın doğusuna çekileceğini”müjdelemesi(!) ve yandaş medyanın büyük bölümünde, “ABD hizaya geldi” şeklinde sunulması tesadüf olmasa gerek.
“PYD/YPG Menbiç’ten çekiliyor” havucu ile Türkiye’nin, PYD/YPG’lilerin çoğunlukta olduğu Suriye Demokratik Güçleri’yle birlikte Rakka operasyonuna sürükleneceğinin habercisi gibi.
Musul’a geçelim. Dün Barzani çok önemli bir açıklama yaptı, daha doğrusu malumu ilan etti. Bağımsızlığın Kürtlerin en doğal hakkı olduğunu tekrarlayıp, Bağdat yönetimiyle anlaştıkları takdirde referanduma bile gerek kalmayacağını, aksi takdirde referanduma gideceklerini belirten Barzani, şunu da söyledi:
“Peşmerge güçleri, IŞİD militanlarından alınan bölgelerden geri çekilmeyecek. Kürdistan bölgelerinden çekilmeme konusunda ABD’yle anlaşmaya vardık.”
“IŞİD’den alınan Kürdistan bölgelerinden” kasıt; Bugün Beşika, yarın Musul…
Sahi Suriye için “terör koridoruna izin vermeyeceğiz” diyen Ankara Barzani’nin “ABD’yle anlaştık” sözleri ve “bağımsızlık” açıklamasına ne diyor?
Irak’ın kuzeyi ile Suriye’nin kuzeyinin birbirine eklemlenmek, oradan da Akdeniz’e çıkış yapmak istendiği bilinmiyor mu?
KIBRIS’TAN ÇIK, SURİYE’YE GİR
Geldik Tolga Tanış’ın Kıbrıs başlığı ve konuyla ilgili çarpıcı notlarına…
Kıbrıs’ta iki toplum liderinin bu hafta sonu İsviçre’de müzakereleri sürdüreceğini, ABD’nin, BM’deki görev değişiklikleri ve Kıbrıs Rum Kesimi’nde 2018’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle çözümün yıl sonuna kadar yetiştirilmesini planladığını, Obama Yönetimi’nin Kıbrıs dosyasına bakan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland’ın görevini bırakacak olmasının da önümüzdeki iki ayı daha kritik bir hale getirdiğini anlattıktan sonra “Üst düzey bir Amerikalı”nın şu sözlerini aktarıyor:
“Türkiye’nin adadaki 38 bin askerine başka yerde ihtiyacı var. Örneğin Suriye’de.”
Tanış böylece, “Obama Yönetimi’nin, Türk askerinin adadan çekilmesini savunduğunu üstü kapalı biçimde belirttiği” yorumunu yapıp, “Ancak tazminat konularında ise Washington, Türk tarafına destek vereceğini söylüyor” diyor.
Şu dengeye bakar mısınız!..
ABD, Kıbrıs’tan Türk askerinin çıkmasını isteyerek, tıpatıp Rum-Yunan tezlerini savunuyor, ama tazminat konusunda Türk tarafını destekliyor… Tazminat denilen maalesef Ada’nın satılmasından başka bir şey değildir!.. IMF’siyle, Dünya Bankası’yla kesenin ağzını açtıklarını da biliyoruz…
Erdoğan’ın, Biden’la Zarrab dosyasını görüşmesini,
Önceki günkü Yunanistan ziyaretinde bir gazetecinin, “Türkiye Cumhurbaşkanını, Kıbrıs işgâlini sona erdirmeye ikna edecek misin, Sayın Başkan?” sorusu üzerine Obama’nın verdiği cevabın, “Çok zaman harcadık. Başkan Yardımcısı Biden aktif olarak bu konuda görev aldı”şeklindeki bölümünü,
Ve Tolga Tanış’ın aktardığı “Obama yönetiminin önceliklerini” alt alta koyup, toparlarsak;
ABD’nin Türkiye’ye, “Ver Kıbrıs’ı, al Zarrab’ı” mesajı gönderdiği sonucu çıkmıyor mu?
Tekrar tekrar altını çizelim:
Türk askerinin Ada’dan çıkması, Kıbrıs’ın verilmesidir… Kıbrıs’ın verilmesi de Türklerin Anadolu’ya
hapsedilmesidir!..