Aydınlık
Başkan olamaz, çünkü…
Tayyip Erdoğan, Filistin’le ilgili bir toplantı sırasında “Suriye’ye girme amacımız, zalim Esed’i devirmek” dedi. Kendisi galiba yaptığı konuşmaları sadece konuşmayı yaptığı kesim dinliyor sanıyor ama elbette öyle değil. Konuşmanın hemen ardından Rusya açıklama istedi ve tıpkı Rus uçağı için “izvinite” yani özür dileriz yazılı mektup gibi bir “yanlış anladınız” telefonu Moskova’da çaldı. Erdoğan bir kez daha söylediği sözü geri alıp “sözlerim yanlış anlaşıldı” dedi. Elbette bu yanlış anlaşılmalar, yanlış cümleler kurmalar ve nihayet aldatılmalar sürekli bir milli güvenlik sorunu haline geliyor. Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanlığı makamında oturuyor ama ya etrafında sağlam bir dış politika ekibi yok yada kafasında yaşattığı dünyanın gerçek olmadığının farkında değil. Hala Osmanlı hayali görülüyorsa o defterin daha 1908’den itibaren kapandığını görmesi gerekiyor. Hadi biraz daha yaklaşalım ve Rumeli göçünü baz alalım: 1912… Osmanlı için “savaştan sonra” diye bir tabir hiç olamadı, çünkü Osmanlı hep savaşmak zorundaydı. Fransız İhtilali ve milletleşme süreciyle birlikte sadece Osmanlı değil dünya genelinde de saltanatlar yıkıldı. Kalanlar sadece sembolik olarak varlığını sürdürüyor. Böyle bir süreçte artık ne ümmet ne de kulluk geçerli olabilir. Hele Osmanlı ve Rus çarlığından sonra ortaya çıkan jeopolitik durum bölgenin iki devrimci ve büyük milleti arasında karşılıklı çıkar esasından öte bir yol bırakmaz.
ATATÜRK’ÜN BÜYÜK DEHASI
Sultan olma veya başkan olup tek yetkili olma hevesiniz varsa önce Atatürk’ü geçmeniz gerekir. Atatürk dehasını geçmek pek mümkün görünmüyorsa O’nun rejimini yıkmaya kalkmak ancak aldanmaya ve sürekli özür dilemeye yol açar. Atatürk’ün dış politikası da işte bu yüzden bugün dünya genelinde kabul görüyor. “Sovyetlerle dostluğu bozmayın” sözü, Sadabad Paktı ve Balkan Antant’ı, Misak ı Milli sınırları ve hatta “mecbur kalmadıkça savaş bir cinayettir” cümlesi Sarışın Kurt’un dış politika dehasını gösteriyor. Bakınız bugün Türkiye, batı ile derin bir kriz yaşarken Rusya ile yakınlaşma hatta stratejik ortak olma noktasına geldi. Türk ve Rus dışişleri bakanları ne toplantısı yaptı? “İlişkilerin stratejik düzeyde ilerlemesi” toplantısı. Rusya kendi tarihinin en önemli ekonomik atılımlarından biri olan Avrupa’ya gaz taşıma projesinin adını ne koydu? “Türk Akımı”. Moskova, Türkiye Fırat Kalkanı Operasyonu’na başlamadan önce neden bölgeden askeri varlığını çekti? Provokasyonların önüne geçmek için. Bütün bu tablo bölgenin güvenliğini sağlamak için Türkiye ile Rusya arasında stratejik ortaklığı dayatıyor. Hatta daha ileri gidip Türk Slav birliği günümüzün en derin jeopolitik gerçeği halini alıyor. İşte bu yüzden büyük Atatürk’ün “Sovyetlerle ilişkileri asla bozmayın” sözü yüzyılın jeostratejik sözüdür. Sadabad Paktı ve Balkan Antantı’nı bu sözle birleştirirsek çok net biçimde Avrasya Birliği diyebiliriz. Misak ı Milli ise Türkiye’nin bölge ülkelerinin topraklarında gözü olmadığını gösteriyor. “Mecbur kalmadıkça savaş bir cinayettir” cümlesi de Atatürk’ün Türk Ordusu tanımını yapıyor. Biz Misak ı Milli sınırlarını korumak için varolan bir savunma ordusuyuz, asla bir saldırı ordusu değiliz. Bunu kavramadan, “zalim Esed’i devirmek için Suriye’deyiz” derseniz iki günde sözünüzü geri almak zorunda kalırsınız. Çok şükür ülkemizde hala “vatan savaşı” koşullarını kavrayan liderler ve kurumlar var. Önce Doğu Perinçek, Erdoğan’ın sözünün geçerliliği olmadığını söyledi hemen ardından Milli Güvenlik Kurulu: “Suriye’deki varlığımız terör koridoruna engel olmaktır” dedi. Zaten Erdoğan da milli güvenlik endişesini görür görmez “kimseyi ve hiçbir ülkeyi hedef almıyoruz” demek zorunda kaldı. Bugün iktidarın AB yerine Şanghay İşbirliği Örgütü’ne yönelmesi, ekonomik kurtuluş için Türk lirası kullanma çalışması ve nihayet Türk Akımı ile hava savunma sistemi gibi konularda Rusya ile stratejik planlar yapması da jeopolitik durumumuzun jeostratejik gerçeğidir. Bütün bu gerçek Atatürk tarafından daha 1920’lerde ve 30’larda göründüğü için bugün değerlidir. O yüzden ne “CHP 1930’ların CHP’si değildir” diyenler, ne de Atatürk’ün kurduğu rejimin yerine başkanlık hayaliyle yeni rejim tasarlayanlar başarılı olamaz. Aydınlık hareketi olarak on yıllardır söylediğimiz şeyler bugün gerçek oluyor. “Dolar yasaklansın” kampanyası, “Ordu millet birliği” projesi, “Avrasya Birliği” politikası, “üretim ekonomisi” çözümü kapımıza dayandı. Bugün Vatan Partisi kadroları gerçek anlamda milli güvenliğin garantisi oluyor. Bana göre bu başarı Atatürk’ü doğru anlamak ve O’nun devrimini tamamlama stratejisinden kaynaklanıyor. Bu yüzden güvenilmesi gereken şahıslar değil, fikirlerdir. Yaşamak için güvenli bir yere ihtiyaç duyuyoruz. Ülkemiz için güvenli yer bulunduğumuz coğrafya ve dolayısıyla bulunduğumuz jeopolitik durumdur. Devrimleri hala yaşarken ve jeopolitik komşularımız evimizin kurucusuna bu kadar saygı duyarken üstünde tepinenler de olsa başımızdaki çatı yıkılmaz. Castro; “Atatürk varken başka önder aramayın” dedi, Mao; “Çin’in Kemal’i nerede” demişti, Çin’de Atatürk ders kitaplarında okutuluyor, Putin Anıtkabir özel defterine “Senin yaptıklarının ışığında yürüyoruz” diye yazdı. Bütün bu tablo varken bir kez daha belirtelim başkan olabilmek için Atatürk’ün rejimini yıkmak gerek. Ne halk iradesi ne de bulunduğumuz jeopolitik durum buna asla izin vermez.