Fikri Sağlar / Birgün
10 Aralık “Dünya insan hakları” gününde, İstanbul Dolmabahçe’de yapılan 2 hain bombalı saldırı sonrası 36 polisimiz şehit oldu.
Gelecekte ülkemize çok büyük katkılar sunacak gencecik 8 canımızı yaşamlarının baharında kaybettik!..
Hele, kurultaylarda tanıdığım, sıcacık, içten, aklı ve kalbi ülkesinin daha aydınlık olması için çarpan genç yoldaşımız, tıp öğrencisi Berkay Akbaş’ın ölümü beni derinden yaraladı… Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum.
Hainleri bir kez daha lanetliyorum…
• • •
Bu kaçıncı bomba?!
Bu kaçıncı vahşet?!
Çetelesini tutanlar dışında kaç bomba patladı belki farkında değilsiniz!..
Ama her bomba sonrasında yetkililerin söylediklerini artık ezberlediniz!
• • •
Patlayan bombalar, bugün içinde yaşadığımız hukuksuzluğun, demokrasi dışı uygulamaların, mutlak iktidarını kurma zorlamasının, hakları, özgürlükleri, eşitliği ve adil paylaşımı ortadan kaldıran düzenin sonucu olduğunu artık anlamalıyız!..
Canlı bombası kimdir? Hangi örgüt bunun arkasında? Neden güvenlik güçleri yeterli önlemi almadı? Failler bilindiği halde neden yakalanamadı? Bu gibi sorulara cevap aramak kadar önemli olan, bu vahşetin yaratılmasına neden olan yönetim anlayışını da sorgulama gerekliliğidir!..
• • •
15 yıldır ülkemizde hukuk dışı faaliyeti olağanlaştıran bir yönetim iş başında, iktidarını sürdürüyor.
Bu iktidar; Anayasa’yı tanımadığını, AYM kararlarına uymadığını söyleyen bir duruş sergileniyor.
Ülkenin idaresini fiilen değiştirdiğini açıklayan, başta Anayasa olmak üzere yasaları bir kenara iterek kendi politik anlayışını rejim değişikliğine kadar götüren despotik bir yönetim uyguluyor!..
Tüm bu gelişmelere “dur diyecek” olan muhalefet, sadece yapılanlardan yakınmaktan öte bir davranış ortaya koyamıyor!..
Toplumun öfkesini yönlendiremiyor, iktidarın yaşam biçimine olan tasallutun ateşlediği toplumsal tepkiye önderlik yapamıyor!..
Rejimi değiştirmek isteyenlerin toplumu yönlendirici algı güdülemesini engellemek yerine, gerçekleri söylemekten korkan bir basiretsizlik sergiliyor!..
Sonuçta; yönetme otoritesi kaybolmuş bir devletin yerini despotça doldurmaya çalışanların yarattığı çatlaktan sızan terör, ülkeyi kan gölüne döndürüyor!..
• • •
Boşluğun nedeni belli!
Hükümet, halktan aldığı yetkiyi, sorumlulukları üzerlerinde kalmak kaydıyla, bir kişiye devretmiş durumda!.
Dolayısıyla devletin kurumları işlevsiz halde!..
Böylece “Laik demokratik Cumhuriyetin ilkeleri” yok sayılır konumda!..
• • •
Bakın! Tam da Dolmabahçe katliamının yapıldığı günde, Türkiye’nin rejimiyle doğrudan bağlantılı “anayasa değişikliği teklifi” TBMM’ye sunulmuş olması tesadüf değildir.
“Teklif ve bombalamanın” arasında ilişki kuranlar, bu ana kadar ortaya konulan tabloya bakarak yanılmadıklarını anlarlar!..
Patlayan bombaların, mevcudun yerine yeni bir rejim koyma zorlamasının sonucu olduğu yorumu, 7 Haziran seçim sonuçlarına yapılan itiraz ve sonrası uygulanan akıldışı oyunların hatırlanmasıyla daha da güç kazanır!.
• • •
Getirilen teklif iyi incelendiğinde rejimin tamamen değiştirildiği açıkça görülüyor.
Meclisin gücü, ana muhalefetin hükmü ortadan kalktığı anlıyorsunuz!..
Cumhurbaşkanı hükümeti, yüksek yargıyı, devletin kurum ve kuruluşlarını, yöneticilerini seçmekle kalmıyor, partili olması nedeniyle parlamento üyelerini de belirliyor.. Yürütmenin ve tüm organlarının tek sorumlu olduğu kişi cumhurbaşkanı bu teklife göre. Vahim olan bir diğer konu ise, parlamentodaki partili vekilleriyle yüksek yargının geri kalan üyelerinin seçimini yapacak olması, böylece doğrudan kendine bağlı bir yargı oluşturmasıdır!..
Güvenlik politikalarının tek başına belirlemesinin yanı sıra TSK’nın kullanılmasına karar verir olması tehlikeli bir yetkidir…
Kısaca getirilen teklif, “tek adam otoritesinin “ yerleşik hale geleceği bir düzen yaratacaktır.
Ana muhalefetin yok sayılması, AYM’ye sadece iki büyük partinin gidebilmesi gibi hukukun üstünlüğünü reddeden, demokrasi dışı uygulamaların yerleştirildiği bir anayasal değişikliğin yapılmasının, mevcut parlamenter sistemi değil, demokratik rejimi terk etmek olduğu açıktır!..
Demokrasinin en basit tanımı muhalefetin iktidar kadar güçlü olmasıdır!.
Birey ve toplumun hak ve özgürlüklerini iktidarın saldırısından kurtaracak fren ve denge güçlerinin var olmasıdır.
Yargı, yasama ve yürütme güçlerinin ayrılığıdır.
Oysa teklif, güçler birliğini getiriyor!.
Bu bir iktidar yönetimi değil, iktidarın yurttaşla birlikte yönetme yöntemi değişimidir! Yani rejim değişikliğidir!..
• • •
Laik demokratik Cumhuriyetin yerine otokratik bir yapının konulması tehlikeli sonuçlar doğuracaktır.
Rejimin değişmesi yeni ve sürekli bir kaosun ortaya çıkmasına neden olacaktır!.
• • •
Böyle vahim durumda CHP’nin üzerine büyük yük ve sorumluluk düşmektedir.
CHP kurumsal kimliğini ve tüm kurumlarının gücünü kullanarak, rejim değişikliğine dur demelidir!.
Üyesinden, delegesine, ilçe ve il örgütleriyle birlikte çalışarak, değiştirilmek istenen demokratik rejime sahip çıkan, düşünsel ve eylemsel çalışmalara bir an önce başlamalıdır.
Tek adamla değil ortak akılla, neden rejim değişikliğinin karşısında olduğunu açıklamalı, ikna edici argümanları toplumun önüne koymalıdır!.
PM ve Meclis Grubu’nda rejim ve anayasa konusunda bilgili, duyarlı yoldaşlarıyla ülke çıkarını gösteren kararlar almalı, toplumun anlayacağı, katılacağı ve laik demokratik Cumhuriyete sahip çıkacağı bir politik duruşla yol haritasını belirlemelidir.
Rejimi değiştirmek ,demokrasiyi yok etmek isteyenlerin karşısına, akademik destek, STK birlikteliği ve yurttaşın sahiplenmesi ile çıkmalıdır..
Cumhuriyetin kurucusu olan CHP, bu çalışmayı yapmak ve rejim değişikliğini durdurmak zorundadır!..
• • •
Türkiye’nin geleceği, rejimini ve varlığı MHP ve AKP’nin görevlendirdiği birer insanının dağarcığındakilerle değiştiriyor!..
Oysa anayasa, bu kadar basit ve bir o kadar da koca bir ülkeyi aşağılayıcı bir yolla yapılamaz!..
Hele hele rejim değişikliğine bu yolla hiç varılamaz!..
görsel: gerçekgündem