Semih Koray / Aydınlık
Türkiye, Batı ile Asya arasında bir köprü değildir. Köprü betimlemesi, Türkiye üstünden geçip Asya’ya girmek isteyen Batı’ya aittir. Türkiye, Asya’nın Batı’daki kapısıdır. Emperyalist sistem, bu kapıyı açmadan, özellikle Ön Asya’ya yönelik planlarında sonul başarı sağlayamaz. ABD’nin ülkemizi bir beka sorunuyla karşı karşıya bırakacak biçimde üstümüze abanması, bu nedenledir. FETÖ’cü 15 Temmuz kalkışması, ABD’nin “Türkiye Meselesi”ni çözme girişimidir.
Türkiye, emperyalist işgale karşı ilk milli kurtuluş savaşını vermiş ve Atatürk Devrimi’ni yaşamış bir ülkedir. Onun için, milli devletin son dönemde uğratıldığı bunca hasara karşın, istiklâl istemi milletin benliğinden sökülememiştir. Milli devleti tasfiyeye ve milletin dağıtılmasına yönelik planların uygulanmasında sonul adımın atılmasının önüne kaya gibi dikilen, hep milletin içinde kök salmış bu “İstiklâl Savaşı ruhu” olmuştur.
TÜRKİYE’NİN MECBURİYETLERİ
Türkiye’nin mecburiyetleri, Atlantik Sistemi’nin dayatmalarıyla milletin bu dayatmalara olan tepkisinden kaynaklanmaktadır. Bugün ülkemizin “ABD’nin Ortadoğu’daki kara gücü” olan PKK-PYD bölücü terörüne ve Amerika’nın beşinci kolu FETÖ’ye karşı açık bir mücadeleye girmiş olması, bu mecburiyetlerin bir ürünüdür. Mücadeledeki bu mevzilenme, zorunlu olarak Türkiye’yi Rusya, İran ve Suriye’yle birlikte saf tutmaya yöneltmiştir. Bugün Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve bölgeye kalıcı bir barış getirilmesi için yapılan görüşmeler, bu sayede artık Cenevre’den Moskova ve Astana’ya kaymıştır.
ALÇAKLIKTA SINIR TANIMAMA
Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un bir Türk-Rus dostluk sergisinin açılış konuşmasını yaparken sırtından vurularak alçakça katledilmesi, Türkiye’nin mecburiyetlerinin kesiştiği bir noktada gerçekleşmiştir. Bu cinayet, hem Türk-Rus dostluğunun pekiştirilmesine karşıdır, hem de Beşiktaş ve Kayseri’de yapılan katliamların bir devamıdır. İster PKK, ister FETÖ, isterse IŞİD tarafından gerçekleştirilmiş olsun, bu terör saldırılarının ortak iletisi, bu piyonların ardındaki gücün “alçaklıkta sınır tanımama” noktasına geldiğidir. Amerika, ülkemizin beka sorununu, bir “can güvenliği” krizi yaratarak keskinleştirmeye çalışmaktadır. Planlanan, can güvenliği krizinin, milletin “İstiklâl Savaşı Ruhu”nu aşındırması ve bir yönetim krizine yol açmasıdır. ABD, aynı zamanda ülkemizde ağırlaşan ekonomik krizin pususuna yatmıştır. Hedef, kimsenin can güvenliğinin olmadığı bir ortama ağır bir “geçim krizi”nin eklenmesidir. Bugün emperyalizmin planlarını çözümlemenin ve bunlara karşı bir siyasal duruşu dile getirmenin çok yetersiz kaldığı koşullarda yaşıyoruz. Her siyasal duruş, onu hayata geçirecek toplumsal gücü yaratmak ve bu gücü yaratmanın araçlarını oluşturmakla anlam kazanır. Bugün karşı karşıya bulunduğumuz sorunların çözümü, ancak ülkenin devleti ve milletiyle topyekûn birliğinin sağlanmasıyla olanaklıdır. Milletin bir kesimine dayanıp diğer kesimlerini karşı cepheye iten tutumlar, milleti bölmektedir. Bu, Türkiye’ye kurulmuş bir tuzaktır. Bu tuzağı etkisiz hale getirmenin en etkili yolu, AKP’nin “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” teklifini geri çekmesidir.
Milletin etkin birliğini sağlamada elimizdeki en önemli araçlardan biri TBMM’dir. Cumhurbaşkanlığı Sistemi, süreç olarak milleti yanlış bir saflaşmaya iterek böldüğü gibi, önerilen sistem, ülkemizi milletin birliğini sağlamada önemli bir araçtan yoksun bırakmayı hedeflemektedir. Bu teklifin özü, Meclis’i besleyen bütün damarların tıkanarak, Meclis’in “ha var ha yok” bir kurum haline getirilmesidir.
ÖZGÜRLEŞTİREREK BİRLEŞTİRMEK
Vatan Partisi, hem güvenlik sorununun, hem de giderek ağırlaşan ekonomik krizin milletin bütünlüğünü pekiştirerek üstesinden gelmenin yolu olarak, bir milli seferberlik hükümetinin kurulmasını önermiştir. Partilere milletin yalnızca şu ya da bu kesimine dayanmayı dayatan süreçler, ayağı Türkiye toprağına basan bütün partiler içinde mevcut olan milli duyarlıkları parti içine hapsederek aşındırmaktadır. Milli seferberlik hükümeti, bu duyarlıkları özgürleştirerek birleştirmenin, edilgin durumdaki bu gizilgücü açığa çıkararak etkinleştirmenin aracıdır. Bütün milleti seferber etmenin yolu da buradan geçmektedir.
Ekonomik krizin Türkiye’ye karşı bir silah olarak kullanılmaya çalışıldığı koşullarda, üretimi esas alan yapısal dönüşümlere gitmeden, günü kurtarmaya yönelik önlemlerle krizin üstesinden gelinemez. Ülkemiz, bir milli direniş ekonomisi inşa etme göreviyle karşı karşıyadır. Bu görev, ancak milletin bütün kesimlerinin kendisini içinde hissettiği ve yükü de getiriyi de adil paylaştıracak bir yönetim bileşimiyle yerine getirilebilir. Milleti birleştirmenin önkoşulu, inanç, köken ve siyasal duruşları ne olursa olsun, milletin bütün kesimleriyle güvene dayalı ilişkiler içinde olmaktır.
Vatan Partisi, bu tutumu kendine şiar edinmiş bir partidir. Milli seferberlik hükümeti önerisi, aynı zamanda bütün partilere böyle bir tutumu benimsemeleri için yapılmış bir çağrıdır.