Mustafa Solak / Aydınlık
Reina saldırısından sonra Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş şu açıklamayı yaptı:
“Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir terör örgütü arkasında birtakım istihbarat destekleri olmazsa, lojistik destekleri olmazsa, silah destekleri olmazsa bir hafta bile ayakta duramaz. Yoksa ‘3-5 tane baldırı çıplak adam bir araya geldiler, terör örgütü kurdular da insanları öldürdüler. Böyle bir hikaye yok. Bunların Türkiye’ye, Türkiye’nin özellikle 2015 Temmuz ayından itibaren bu kadar yoğun terör saldırısı altında kalmasının sebebi de ifade ettiğiniz gibidir. Türkiye ne terörle mücadelesinde ne de bölgede başta Suriye olmak üzere barış perspektifinden geri adım atacaktır.”
Kurtulmuş saldırının Türkiye’nin bölgede politikalarıyla ve 15 Temmuz darbesinin rövanşıyla ilgili olduğunu belirterek emperyalizmle bağını kuruyordu. Biz de bu tespite katılıyoruz ama saldırganların emperyalizmin kullanışlı bir aletine dönüştüren zihinsel ortamdan da bahsetmeliyiz.
Her yılbaşı öncesi “Müslüman yılbaşı kutlamaz” diye dinci vakıflar okul önlerine, caddelere pankartlar asıyor, sokaklarda tebliğlerde bulunuyorken hükümet olarak sessiz kaldınız. Hatta Diyanet İşleri Başkanlığı “yeni bir yılın ilk saatlerinin başka kültürlere, başka dünyalara ait yılbaşı eğlenceleriyle israfa dönüştürülmesi ne kadar da düşündürücüdür” diye hüküm de buyurdu ve hükümet yine sessiz kaldı. Şimdi kalkmış Mehmet Görmez saldırının mabede yapılan saldırıdan farkı olmadığını belirtiyor.
Milli Seferberlik Hükümeti
Numan Kurtulmuş “bunlara verilecek en güzel cevap dayanışma içinde birlik beraberlik içinde olmaktır” demeyi de ihmal etmemiş.
Bulutlara yazdığınız, soyut birlik laflarınız çözüm mü şimdi?
Hangi yöntemlerle, araçlarla birlik olacağız?
Emperyalizm diyorsunuz ama iç cepheyi sağlam tutmak için ne yapıyorsunuz?
İçerik tartışmasını bir yana bırakalım, toplumu kutuplaştıran Başkanlık inadınızla mı milli beraberlik sağlayacaksınız?
İmam hatip ortaokul ve liselerinin müfredatı din, mezhep, kadın, insanlık onuru ifadelerle dolu. İmam Hatip Lisesi 12. sınıf Akaid ve Kelam kitabı sayfa 47’de aşırı Şiîler’in İslâm dairesi içinde görülemeyeceği belirtilmektedir. “Aşırı Şii” diye kimler kastediliyor?
Dinden çıkanın öldürüleceği, el-ayaklarının çapraz kesileceği, Müslüman olmayanın selamının alınmayacağı, kestiğinin yenmeyeceği, hükmünü veren ders kitapları var. Bağnaz, hoşgörüsüz, şiddete eğilimli nesil yetiştiren müfredata el attınız mı?
Rize, Ordu ve başka yerlerde Atatürk heykelleri kaldırılırken nasıl birlik olunacak?
Bunları yapmadan “Milli Seferberlik” ilanınız başarılı olamaz. Milli Seferberlik Hükümeti şarttır ama buna hükümet saydığımız olgular nedeniyle tek başına önderlik edemez. Mücadelesiyle öne çıkmış dernek ve sendikaların da görüşüyle geniş tabanlı bir hükümet ancak emperyalizme karşı milli birliği sağlayabilir.
Laik-Anti laik kavgasına düşmeyelim
Yaşam tarzı üzerinden gerçekleşen saldırının bir hedefi de laik kesim. Emperyalizme karşı Suriye’de vatanımızı savunurken emperyalizm iç cepheyi, milli birliği bu yolla bölmeye çalışıyor. Laikliğe tutarlılıkla sahip çıkan kesim hedefini emperyalizmden kendi milletine yöneltmemeli.
Yarım porsiyon laiklik olmaz, tutarlı olalım
“Laiklik savunuculuğu toplumla buluşturmuyor, büyütmüyor, oy getirmiyor” söyleminin arkasına sığınarak yarım porsiyon laiklik savuculuğu yapmayalım. Devlete saygılı tarikat olmayacağını görelim. “Gerçek İslam” tartışmasına girip de dinin gerçeğini sahtesini aramaktan ziyade “din, mezhep, kadın, insanlık onuruna aykırı ifadelerde bulunamazsın” diyelim. “İmam hatipleri kurduk kapatmayacağız” diyerek “halkın sempatisini kazanayım” yaklaşımı yanlıştır. Her şey ihtiyaç dahilinde açılır, kapanır. Dahası imam hatip müfredatları düzenlenmeli. IŞİDçilerin yetişmesine neden olmayalım.
Laikliği “din-devlet işleri ayrılığı” olarak tanımlamayalım. Yoksa okuldan çıktığınızda 3 metre ilerideki “Müslüman yılbaşı kutlamaz” yazısına kızamazsınız. Çünkü “orası devlet değil toplumsal (sivil) alan” derler. “Din-dünya işleri ayrılığı” derseniz dinin sadece devlet kurumlarında değil toplumsal alanda da ayrımcı şekilde yorumlanamayacağını rahatlıkla belirtebilirsiniz.
Örgütlü ve birleştirici miyiz?
Zamanı gelen fikrin sandıktan çıkacağı, yıllardır burun kıvrılan fikirlerin kabl göreceği döneme girdik. Emperyalizmle artan kavgada milletimize hangi araçlarla önderlik edeceğiz?
En az bir sendikada, dernekte, odada, partide örgütlü müyüz? Örgütümüzün bağımsızlığı, laikliği, emeği daha iyi savunması için görev alıyor muyuz?
“Emperyalizme karşı cepheyi kurmalıyız” diyerek sana yakın kurumlarla biraraya gelmeye çalışıyor muyuz? Yoksa “bir ben varım” şeklinde örgüt kibri içinde miyiz?
Çözüm
Geniş tabanlı oluşturulacak Milli Seferberlik Hükümetinin ilk işleri şunlar olmalıdır:
Başkanlık önerisi geri çekilmeli,
Esad ile işbirliği yapılmalı,
Askeri hastane ve okulların açılmalı,
Milleti kutuplaştıran Atatürk ve laikliğe aykırı uygulama ve sözlere son verilmeli.