Mustafa Birol Güger
birol.guger@gmail.com
ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James F. Jeffrey ve Washington Enstitüsünde Türkiye Araştırmaları Programı direktörü olarak görev yapan Soner Çağaptay, kısa bir süre önce görevi devralan Donald Trump yönetimine, ‘Geçiş 2017 – Trump yönetimi için politika notları’ başlıklı bir rapor sundu. ABD’deki İsrail lobisiyle kuvvetli bağlara sahip olduğu bilinen Washington Enstitüsü tarafından hazırlanan raporda, ABD’nin ‘elzem bir müttefiki’ olarak tarif ettiği Türkiye’nin giderek başta Rusya olmak üzere Batı Asya blokuna yaklaştığı; ABD ve Türkiye arasındaki ilişkilerin bozulması durumunda bölge politikalarının sekteye uğrayacağı vurgulandı.
SOPA YERİNE HAVUÇ
Kıdemli diplomat ve George W. Bush dönemi Ulusal Güvenlik Danışmanı Jeffrey, Türkiye’nin ABD ekseninden kopuşunun engellenmesi adına PKK/PYD, FETÖ, Ermeni Soykırımı, silah satışı ve enerji projeleri gibi konularda bir dizi taviz önerdi ve yeni bir Türkiye politikasına ihtiyaç olduğunu ifade etti. Raporda bu bakış açısı şu sözlerle özetlendi: “Sonuç olarak Washington, [Türkiye’ye] daha çok sopa yerine daha fazla havuç önerecek olursa, [kazandıkları karşısında] çok az şey kaybedecektir. Sopalarda arz yetersizliği mevcut: ABD ve Batı’nın Türkiye’ye ihtiyacı var; buna karşılık Türkiye ve Erdoğan da Amerika Birleşik Devletleri’ne ihtiyaç duyuyorlar.”
YENİ BİR TÜRKİYE POLİTİKASINA İHTİYAÇ VAR
Trump yönetimine sunulan raporda, Obama yönetiminin Türkiye ve bölge politikalarına yönelik eleştiriler de önemli yer tuttu. Raporda bu eleştiriler şu sözlerle ifade edildi: “Washington’un Suriye iç savaşına yönelik yanlış müdahalesi, IŞİD ile mücadelede PYD’ye kayan eğilimi ile birlikte, Türkiye’yi, salt meşru müdafaa çizgisinin de ötesinde Rus kampına itme riski taşıyor.” Raporun devamında yer alan bir değerlendirmede, mevcut Türk dış politikasının ‘ironik bir biçimde’ eski Başbakan Süleyman Demirel’in 1995’te uyguladığı politikalarla benzerlik gösterdiği; Türkiye’nin ABD ve NATO’nun yanı sıra Rusya, İran, Irak ve Suriye ile olan ilişkilerinin belirsiz bir düzlemde ilerlediği; İsrail ile ilişkilerinin son dönemde normalleştiği; AB ile ilişkilerinin ise bir adım ileri bir adım geri seviyesinde kaldığına işaret edildi.
SURİYE’NİN KUZEYİNDE GÜVENLİ BÖLGE
Raporun Suriye/İran başlıklı bölümünde, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesinin emniyete alınması için ‘güvenli bölge’ önerildi. Rapordaki ilgili bölümde şöyle denildi: “…Washington, Ankara ile Suriye’nin kuzeyinde bir güvenli bölge oluşturmak konusunda anlaşmaya varabilirse [ki bu güvenli bölge Türkleri ve Suriyeli müttefiklerini hava gücü ve taktik ekiplerle destekleyecektir], bu durum beraberinde Kürt yoğunluğunun az olduğu bölgelerde PYD faaliyetlerinin sınırlandırılmasını ve PYD özerkliğinin reddedilmesini getirecektir.” Raporda yer alan iddialara göre, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulacak bir güvenli bölge tıpkı Kuzey Irak örneğinde olduğu gibi; Suriye’den gelen cihatçı ve mezhepsel tehditlere karşı bir güvenlik kuşağı vazifesi görebilir. Fakat süreç içerisinde gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda bu sözde güvenli bölgenin, Suriye’nin kuzeyinde bugün dağılmakta olan terör koridorunu emniyete almaktan başka bir amaç taşımadığı ortaya çıkıyor. Raporda ayrıca Türkiye’deki Amerikan üslerine ilişkin önemli bir gerçek de itiraf ediliyor ve ABD Ordusunun Türk üsleri olmaksızın, Suriye’de IŞİD’e karşı ciddi bir harekat yönetmek noktasında büyük zorluklarla karşılaşacağı ifade ediliyor.
PKK YENİLİNCE TEKRAR MASAYA OTURACAKLAR
Raporda ifade edilen görüşlere göre ABD, Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde istihbarat desteği vererek PKK’nın yenilgisini hızlandırmalı zira bu durum zayıf bir PKK ile Türkiye’nin yeniden masaya oturmasının önünü açabilir; ardından, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın da çağrısıyla hem PKK hem de onun Suriye kolu PYD silah bırakabilir.
Rapora göre, “Yönetsel tarzda bir cumhurbaşkanı olmak isteyen Erdoğan, PKK’ya karşı askeri bir zafer kazandığında, bu gelişmenin kendisini birçok seçmenin gözünde popüler hale getireceğini biliyor. Türkiye’nin PKK ile barış görüşmelerine yeniden başlaması, Türkiye’nin PKK’yı bir çeşit askeri yenilgiye mahkum edene kadar, pek olası görünmüyor.”
“…Erdoğan, PKK lideri Abdullah Öcalan’ı şu ana dek hücre hapsinde tuttu. PKK’ya yeterli askeri hasarı verdiğini hissettiğinde Öcalan’ın konuşmasına izin verecek, PKK lideri de bu noktada büyük olasılıkla örgütün silah bırakması için çağrı yapacaktır. Öcalan, Erdoğan’la uzlaşmanın bir parçası olarak hapisten çıkmak istiyor.”
GÜLEN’İN HAREKETLERİ KISITLANMALI
Raporda, ABD’nin Fethullah Gülen meselesine ilişkin izlemesi gereken politikalara ilişkin de tavsiyeler yer aldı. Buna göre, Gülen’in iadesine ilişkin talebin mahkemelerce ertelenmesi veya reddedilmesi durumunda yeni yönetim, Gülen ve örgütünün Türk iç politikasına müdahale etme yeteneğini sınırlamak adına hızla ABD’deki hareketlerini kısıtlamalı ve finans kaynaklarını araştırmalı.
‘ERMENİ SOYKIRIMI’ GEÇMEYECEK GARANTİSİ
Raporun devamında Türkiye’ye, sözde ‘Ermeni Soykırımı’ yasa tasarısının kongreden geçmeyeceğine dair garanti sunulması tavsiye edilirken, bu konunun Türk-ABD ilişkileri nezdindeki kritik önemine vurgu yapıldı.
SİLAH SATIŞINDA ABD-İSRAİL MODELİ
İkili ilişkiler bölümünde yer alan bir başka önemli başlık da, Türkiye’ye yönelik silah satışında izlenmesi gereken politikalar oldu. Buna göre, yeni Savunma Bakanı’nın bir an evvel Türkiye’ye bir gezi düzenlemesi ve bu gezide jeopolitik durumun ele alınmasının yanı sıra Türkiye’ye, ABD-İsrail silah satış ilişkisi türünde bir modelin tavsiye edilmesi gerektiğinin altı çizildi.
Raporun sonuç bölümünde öne çıkan diğer ifadeler şöyle:
Suriye’deki Rus askeri konuşlanması devam ettiği takdirde, Washington Patriot füzelerinin Türkiye’de konuşlandırılması faaliyetlerini Cenevre görüşmelerine kadar sürdürmeli.
– ABD Ordusu, F22 ve F35 jetlerinin İncirlik’te konuşlandırılmasının yanı sıra, Karadeniz’deki tek taraflı ve Türkiye’yi de içine alan ikili deniz tatbikatlarına devam etmeli.
– Washington, Kıbrıs meselesi ve Türkiye-İsrail ilişkileri gibi konularda da angajmanını artırmalı. Bu faaliyetler, Doğu Akdeniz’de Türkiye merkezli bir ‘Avrasya Doğalgaz Merkezi’ ve ABD destekli Bakü boru hattı projeleri ile paralel olarak sürdürülmelidir.
– ABD, AB ile birlikte TANAP ve TAP petrol boru hatları yoluyla Azeri, Hazar ve hatta Irak doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması konularında somut destek sunmalıdır.
– ABD, Türkiye ile Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi arasındaki hidrokarbon işbirliğini olumsuz etkilememek adına, Bağdat’la ilişkileri dengeli bir düzeyde sürdürmeli; Bağdat ve Ankara arasında uzlaşıyı desteklemelidir.
aydınlık