Mehmet Faraç / Aydınlık
“Açılım”ı, FETÖ yoldaşlığı, ihalecisi, özelleştirmecisi, yağmacısı, kadrolaşması, gericiliği, bölücülüğü, rantiyesi, yandaşı, kiralıkları ve moda olduğu üzere de topyekun satılmışları…
“Dahili ve harici bedbahtlar”dır kısacası!..
Yani “memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde” deseniz ne yazar artık?.. Kuşatılmış işte her yer!..
İster “namüsait bir mahiyete tezahür” etsin isterse etmesin, tek gerçek var ki, durum gerçekten de rejimin geleceği açısından çok ama çok vahim…
Biraz da “vazifeye atılmak için, içinde bulunacağımız vaziyetin imkân ve şerâiti”nden çekindiğimiz için memleket bu halde değil mi zaten?..
İster “Cumhuriyete kastedecek düşmanlar” deyin, ister “bütün dünyada emsali görülmemiş galibiyetin” o pervasız mümessilleri…
Onlara karşı ne muhalefet ne kitle örgütleri ne de cumhuriyet güçleri etkili olabildi… Son 15 yılın en büyük sorunu da bu bence; karşı devrimcilere karşı seçenek olamamak ya da bir seçeneği büyütememek!..
Ve en vahimi de karşı devrimcilerin beslendiği kaynaklara hoş görünmek, onlardan oy alabilme düşleri görmek, yani gaflete düşerek gericiliğe bile tavizler vermek!…
Gerçek şu ki; hem “cebren ve hile ile” hem de ne yazık ki gafillerin uyuduğu anlarda göz göre göre yapıldı her şey!..
Velhasıl “bütün kaleler zapt edilmiş, bütün tersanelere girilmiş, bütün ordular dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş” işte!..
Ülkenin “mevcudiyeti ve istikbalinin yegâne temeli, en kıymetli hazine” cumhuriyet tamamen kuşatma altında işte…
Meselenin özeti şudur; Kurtuluş Savaşı’nda on binlerce şehidin mücadelesi ve anısı üzerine kurulan cumhuriyetin ta kendisi de artık “fakrü zaruret içinde harap ve bîtap” düşmüştür…
Ve Anayasa referandumu da geçerse, karşı devrimciler Anayasa’nın değişmez maddelerini de hedef alarak cumhuriyete son darbeyi vurmaktan kesinlikle geri durmayacaktır…
O halde bir kez daha ısrarla uyarıyoruz; Uyanık ve teyyakkuzda olmanın en zaruri zamanıdır…
KÖLELEŞMİŞ MEDYA…
Evet; memleket öylesine kuşatılmış ki, bırakınız bir çıkış yolu aramayı, bırakınız demokratik hakkınızı kullanarak isyan etmeyi, bırakınız “nereye gidiyor bu ülke” diye çığlık atmayı, sinsi ve derin bir kumpası anlatacak, kitleleri uyaracak propaganda mecrası bile kalmadı artık…
Kanun Hükmünde Kararnameler, muhaliflerin bir şekilde kolaylıkla susturulabildiği ya da devletten atıldığı Olağanüstü Hal baskıları bir yana, halkı gerçeklerden habersiz eden tek sesli borazancılığın kör sistemine ne demeli?..
Aydınlık gibi gerçekten “cumhuriyet, laiklik ve Atatürk” diyen, “tek vatan-tek bayrak” diye toplumu uyaran birkaç gazete dışında medya tamamen siyasal iktidarın etkisi altında olduğu için, pek kalmamış memleketin derdini anlatacak mecra…
Ulusal Kanal ve Halk TV dışında cumhuriyetçilerin çığlığını kesintisiz yansıtacak televizyon kanalı olmadığı için rejimin üzerine çöreklenen tuzağa dikkat çekecek görsel mecra da yok neredeyse…
Yandaşların dışında, daha düne kadar Fethullahçılığa, cemaatçiliğe, tarikatçılığa, gericiliğe ve bölücülüğe isyan eden, laikliğin vazgeçilmez olduğunu anlatan merkez medya ise ne yazık ki boyun eğmiş ve teslim olmuş vaziyette…
Herkes farkında artık; gazeteler susmuş, habercilik pes etmiş, dezenformasyon köleler yaratmış, köşe yazarları geriye atılmış, onların yerlerine daha düne kadar FETÖ liderinin önünde ceket ilikleyen zamana dönekleri yerleştirilmiş…
Ya diğer televizyonlar?.. Onlar ise ya “Televole”ye teslim olmuş ya da işbirlikçilikten haz alan kinci cumhuriyetçi spiker numunelerinin insafına kalmış… Velhasıl Anayasa referandumuna giderken, 2. cumhuriyetçiler her alanda cumhuriyetçilerin sesini de kısmış…
TEHLİKELİ GİDİŞAT…
Toplum işte medyanın bu işgali nedeniyle de olup biteni pek kavrayamıyor, gerçeği duyamıyor, doğruyu göremiyor…
“Evet” ya da “Hayır”da ne var, hangisi tercih edilirse ülke nereye sürüklenir, doğrusu kimse pek farkında değil…
Yani cumhuriyet ameliyat masasına yatırılırken, memleket tek adam zihniyetine teslim edilmek istenirken, rejim tamamen değiştirilmeye çalışırken ve Kurtuluş Savaşı’nın kazanımları çöpe atılmak istenirken kitleler “Evet” ve “Hayır”da gerçekte ne olduğunu bilmiyorlar…
Günlerdir dolaştığımız kentlerde, ilçelerde, meydanlarda ve caddelerde gözlemlediğimiz vahim manzara şudur;
Bilinçsiz kitleler referandumu bir memleket meselesi değil de “AKP başarılı mı değil mi”, “Erdoğan iyi mi kötü mü”, “metrobüs hızlı gidiyor mu gitmiyor mu” ya da “boğazın altında tünel var mı yok mu” gibi altyapı ve ulaşım tartışmalarının içinde yorumluyorlar…
Velhasıl kimse cumhuriyet treninin neredeyse son durağa geldiğinin farkında değil!..
Rejimi tamamen değiştirilmek istenen bir ülke için bilinçsiz, duyarsız, ilgisiz kitlelerin ve en çok da “yoksullaştır-köleleştir” stratejisine kurban edilmek istenenlerin “memleket nereye gidiyor” sorusundan bile bihaber olması en az referandum tuzağı kadar tehlikelidir…
TEYAKKUZ ZAMANI…
Peki, ne yapılmalı, nerelere başvurmalı?.. En önemlisi de nasıl çıkılır bu kumpastan ve nasıl dağıtılır bu karanlık tuzak?..
Evet; Cumhuriyetçilerin işi gerçekten zor…
Kurbağa teorisiyle cumhuriyeti yutacak yangının yavaş yavaş büyütüldüğü bir ülkede, toplumu uyaracak medya da köşeye sıkıştığına göre, iş siyasete, kitle örgütlerine, Hasan Tahsinlere ve laik cumhuriyetin ne kadar soylu olduğunu özümseyen kitlelere kalıyor…
Muhalefetin yani “Hayır” cephesinin elinde AKP’yi sarsacak, kitlelerin desteğinden uzaklaştıracak malzeme çok;
Sokak sokak, kapı kapı anlatılmalı, halkın isyan ettiği ekonomik krizin vahim sonuçları…
Sosyal çöküntüye yolaçan işsizlik, Rusya politikasının tarım ve turizmi batırması, Suriye diplomasinin ülkeyi sosyal-siyasal-ekonomik buhrana sürüklemesi, IŞİD terörünün hortlatılması, “açılım” ihanetinin PKK’yı palazlandırması ısrarla anlatılmalı…
Hiç unutulmasın ki, tüm bu rezaletlerin yanı sıra “başkanlık” sisteminin ülkeyi “tek adam” faşizmine sürükleyeceği, eninde sonunda Anayasa’nın değişmez maddelerinin hedef alınarak rejimin gericiliğe teslim edileceği de iyi anlatılırsa, gaflet uykusundan uyanan çok olacak, “Hayır” zirve yapacaktır…