E. Amiral İlker Güven / Aydınlık
Türkiye Atatürk döneminde; tam bağımsız ve komşuları ile dostluk içinde yaşayan, kendi güvenliğini koruyacak şekilde, her alanda kalkınma ve gelişimini sağlayacak bir milli politika ve ona uygun milli strateji yürütmüştür. Bunun sonucu olarak “YURTTA SULH, CİHANDA SULH” ilkesini dünyaya ilan etmiştir.
İkinci Dünya Savaşı içinde bile tarafsızlığını korumuş, daha sonraki dünya dengeleri içinde ABD’den askeri yardım almış ve NATO’ya girmiştir. Bu nedenle tarafsızlığını kaybetmiş ve tarihsel dostu ve komşusu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’ni tehdit kabul etmek zorunda kalmıştır. Bu süreçte ABD ve AB’nin doğu cephesinde tampon bölge olarak NATO jandarmalığını kabul etmiştir. Kendisini uzun yıllar Soğuk Savaş çekişmeleri içinde bulmuştur.
BAĞIMSIZLIKTAN UZAKLAŞINCA
Soğuk Savaş sonrasında ise ABD’nin BOP gibi projeleri içinde, emperyal güçlerin hizmetine soyunmuştur. Bunun sonucu olarak da bir zamanlar bağımsız ve milli savunma stratejisi uygulayan Türkiye; inisiyatifi dışında PKK, IŞİT, FETÖ, PYD gibi terör guruplarına karşı asimetrik psikolojik savaş ve ulusal güvenlik sorunları ile karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca Atatürk’ün dış politikasından saparak dışarıda da çok cepheli asimetrik tehditler yaratılmış ve bunlara karşı da değişik stratejik planlar geliştirmek durumunda kalmıştır, Bu durumda dengeli kalkınma planlarından vazgeçerek emperyal ülkelerin harp, silah ve araçlarının temini harcamalarına yönlendirmiştir. Batı ve NATO’nun güvenliğimiz için ne kadar büyük bir tehdit olduğu artık geniş bir kesim tarafından da anlaşılmıştır. Zira Kıbrıs, PKK, PYD gibi sorunlarımıza karşı, ABD ve AB tarafından uygulanan ambargo ve kısıtlamalar savunma silahlarının çok kaynaklı tedarik, özellikle yerli üretimi zorunlu hale getirmiştir.
NATO’nun yönlendirmesi ile tehdit tek taraflı kabul edilerek, karasal jandarmalık ile yetinilmiş, bu nedenle üç tarafı denizlerle kuşatılmış ülkemizin bu konuya ilgisi ve çıkarları ihmal edilerek farklı bir kuvvet yapısı oluşturulmuştur.
Bu nedenle Türkiye; Atatürk dönemindeki gibi savunma harp, silah ve araçlarını öz kaynaklarına dayanarak ve ARGE çalışmaları ile yüksek teknolojiler üretmek zorundadır.Yani Türkiye cadı kazanına dönme olasılığı yüksek bir bölgenin merkezinde ve ulusal çıkarlarımızın ana bölümünü oluşturan denizlerden, emperyal Batı tarafından kuşatılmışlıktan kurtulmak için; bölgesel ve Avrasya yönünde güç birliği sağlamak, gelişen dünya silah sistemlerine kavuşmak zorundadır.
HEDEFE ULAŞMAK İÇİN
Atatürk dönemindeki gibi ulusal çıkarlarımızı dikkate alan, bağımsız bir Türkiye’yi dehef güden siyaset için şu hususların oluşması gerekmektedir:
a. Milli varlığımızın,vatanımızın, cumhuriyetimizin, koruyucu ve kollayıcı gücü olan, milletimizin bağrından cıkan, onun ümitlerinin kaynağı ve güvencesi TSK’dir.
b. TSK ülkemizin savunmasının, güvenliğinin, kalkınmasının, huzurunun, gelişmesinin ve milli hedeflerimizin sağlanmasında vazgeçilmez güçtür.
c. TSK bölgemizde ve dünyada sağlanmasında görevlerini tam ve etkin olarak yerine getirebilecek, kaynak, yetenek ve donanıma sahip olmalıdır.
d. TSK’nin bilgi ve yüksek teknolojiler ile donatılması ulusal savunma için zorunludur.
e. İthalat ve ihracatımızın % 90’nının denizlerden yapıldığı gerçeği dikkate alındığında ticaret yollarının güvenliği ve denizlerimizin ekonomik değerlerinden azami yararlanabilmek, mavi vatan ve denizciliği tanıyıp, seven kuşaklar yaratabilmek için DENİZ BAKANLIĞI’nın kurulması zorunludur.
f. Türkiye’nin; jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik konum ve özelliklerinin, tarihi ve kültürel bağlarının gerekleri doğrultusunda, çevresel güvenlik hatları üzerinde etkinliklerin arttırılması ve geliştirilmesi önem arz etmektedir.
SONUÇ OLARAK:
1- TSK’nın kaynağı vatan sevgisiyle donatılmış Türk milletinin bağrından çıkan Türk evlatlarıdır.Vatan görevi paralı olmamalıdır.
2- Türk milleti bağrından çıkardığı evlatlarından oluşan TSK’ni canı gibi sever. TSK’ni; kendi davasının, ülküsünün, amaçlarının ve ulusal çıkarlarının koruyucu ve kollayıcısı olarak görür ve kabul eder.
3- Atatürk’ün ifadesiyle; TSK Türk vatanının, Türk birliğinin,Türk kudret ve yeteneklerinin,Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş ifadesidir.
4- Vatan Partisi jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik gereksinmeler nedeni ile DENİZ BAKANLIĞI kurulmasını zorunlu görmektedir.
5- Vatan Partisi TSK’lerini ,her alanda ve her konuda siyasi ve askeri ihtiyaçları ile, teknolojinin, bilimin, ARGE’nin zorunlu kıldığı imkân ve kabiliyetlere ulaşmasını stratejik olarak görev saymaktadır.
6- Vatan Partisi stratejik olarak; KARA-DENİZ-HAVA-JANDARMA-SAHİL GÜVENLİK ve UZAY KUVVETLERİMİZİN yeniden milli yapılanma ile gelişimini ve güçlenmesini son derece önemsemektedir. Bu stratejik hususun; YURT-BÖLGE ve DÜNYA BARIŞI için hayati olduğuna inanmaktadır.
7- Askeri okullar kendi kuvvet komutanlıklarının emir ve sorumluluğunda acilen yeniden açılmalıdır!