Mehmet Bedri Gültekin / Ulusalkanal
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan ve Katar’a yaptığı ziyaret öncesinde Atatürk Havalimanında gazetecilere Suriye’deki son durum ve Türkiye’nin hedefleri konusunda son derece önemli açıklamalar yaptı.
Bu açıklamalar Türkiye’nin bugüne kadar Fırat Kalkanı operasyonu ile ilan ettiği hedefler ile çelişmektedir. Önce açıklamaları okuyalım:
“Orada terörden arındırılmış bir bölge için biz bir çalışma yapıyoruz. Bu çalışmanın en doğu ayağında Cerablus vardır. En batı ayağında El Rai vardır… Bundan sonraki süreçte doğuya yönelik Mümbiç ve Rakka olayı vardır. Bu konuyla ilgili olarak şu anda ABD yeni yönetimiyle, CIA ile düşüncelerimizi paylaştık…
“Hedef burada 4-5 bin kilometrekarelik terörden arındırılmış güvenli bölgedir…
“İkinci bir adım da burada uçuşa yasak bölge konusu. Terörden arındırılmış bölgeyi eğer uçuşa yasak bölge ilan etmediğiniz sürece orada güvenlik tabi ki olmayacaktır… Bunu ABD ile de Rusya ile de paylaştık. O zaman orada güvenlik olacağı gibi, bir de kendi içinde onlar bir milli ordusunu oluşturmak suretiyle… kendilerini güvende hissedecekler.” (Hürriyet, 13 Şubat 2017)
Erdoğan aynı görüşleri ertesi gün bulunduğu Bahreyn’de daha da net olarak ve genişleterek tekrarladı. Bahreyn konuşmasında “düşman” olarak tarif ettiği kuvvetler Esad ve İran oldu.
“Suriye’de katil Esed bugüne kadar bir milyona yakın insanı öldürmüştür hala da öldürmeye devam etmektedir. Biz buna sabırla bakabilir miyiz?” (14.02.20017 Aydınlık).
“Biliniz ki birileri de hem Suriye’nin hem Irak’ın bölünmesini istiyorlar… Bu Pers milliyetçiliği olayıyla bir bölünme… sözkonusu. Bunların önünü kesmemiz gerekiyor.” (14.02.2017 Hürriyet).
PKK’ya “güvenli bölge” itirafı
Erdoğan’ın sözlerinin tam olarak ne anlama geldiğini anlayabilmek için, 13 Şubat günü Hürriyet gazetesinde yayınlanan Başdanışman İlnur Çevik’in, New York Times gazetesinde yayınlanan açıklamalarına da bakmak gerekiyor:
“Çevik’le CIA başkanı Mike Pompeo’nun Ankara’ya yaptığı ziyaret sırasında görüşen NYT, ‘Çevik; Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeydoğusunda bir Kürt kantonunu tolere edebileceğini ancak Fırat’ın Batı’sında Arap çoğunluklu yerlerde bir Kürt varlığını kabul etmeyeceğini ima etti’ diye yazdı. Habere göre Çevik, terör örgütü PKK’nın Suriye kanadı PYD/YPG’yi kastederek ‘Onları Fırat’ın batısından atacağız. Frat’ın doğusunda ise onlara dokunmayacağız” ifadelerini kullandı.”
Belli ki Pompeo’nun ziyareti, birilerinin kafasını ve niyetlerini değiştirmede etkili olmuş.
AKP’nin Fırat’ın batısında olmasını istediği güvenli bölgeye karşılık, Frat’ın doğusunda ABD’nin himayesinde PKK’nın “güvenli bölgesi”…
Bu arada bölge ülkelerini bölen güç de kaşla göz arasında değişmiş. ABD’nin yerini İran ve “Katil Esed” almış…
Söylenenlerin özeti
Söylenenleri özetlemek gerekirse;
- “Türkiye, Fırat’ın Batısında nihai olarak Rakka’ya kadar uzanacak bir “güvenli bölge” oluşturmayı amaçlamaktadır.
- Güvenli bölge, Suriye uçaklarının uçuşuna yasak olacaktır.
- Bu “güvenli bölge”de bir “milli ordu” kurulacaktır. Bu “milli ordu”, “IŞİD’e ve Katil Esed”e karşı bölge halkını savunacaktır.
- Türkiye Fırat’ın doğusundaki PKK bölgesine ses çıkarmayacaktır.
- İran bölge ülkelerini bölmek için çalışan bir devlet olarak sahnededir. İran’ın önünü kesmek gerekmektedir.
Son bir yılın dış politika yönelimine ters
Şimdi bir de bu politikanın gerçekte ne anlama geldiğine bakalım:
- Türkiye’de işbaşındaki iktidar, Suriye devletinin toprak bütünlüğünü tanımamaktadır. Düşünülen “güvenli bölge” ve PKK hakimiyetindeki bölgelere göz yumulması, Suriye’nin fiilen parçalanmasıdır.
- Bir ülkede iki “milli Ordu” olmaz. İki ordu demek Suriye’nin bölünmesi demektir.
- “Uçuşa yasak bölge” ile amaçlanan, Suriye uçaklarının uçuşlarının yasaklanmasıdır. Bu da Suriye’nin devlet egemenliğine açık bir müdahaledir.
- Fırat’ın doğusunda “PKK kantonlarına göz yummak” ise, ABD’nin bugün sözünü ettiği “güvenli bölge”yi kabul etmek, daha doğrusu ABD’nin PKK’ya devlet kurdurma projesine “evet” demektir.
- Rusya’ya gönderilen mektup ve Fırat Kalkanı Operasyonu ile birlikte Türkiye cephesini Batı’ya döndü. ABD ve müttefiklerinin, bölgedeki bölücü faaliyetlerin arkasında olduğunu açıkça ifade etti. Buna karşılık yüzünü Asya’ya çevirdi. Ve komşularıyla birlikte emperyalist müdahaleleri etkisiz kılarak sorunları çözme sürecine girdi. Astana toplantıları, Türkiye’nin yüzünü Doğuya çevirmesinde tarihi bir adım oldu.
Şimdi ise Erdoğan’ın konuşmalarıyla yeniden komşularmızla çatışma sinyalleri verilmektedir. Esat ve İran düşmanlığının başka bir anlamı yoktur.
Başka bir ifadeyle böyle bir yönelim, Fırat Kalkanı Operasyonu ile bozduğumuz “Akdeniz’e açılacak ABD- İsrail Koridoru”na yeniden kapıyı aralamak anlamına gelir.
Biricik doğru politika
Bu yaklaşımın Türkiye’nin milli çıkarlarıyla bir ilgisi yoktur.
Türkiye, Rusya ile ilişkileri düzeltti ve Astana süreciyle birlikte yönünü Asya’ya döndü. Böylece ABD’nin bölge ülkelerini ve Türkiye’yi parçalama girişimlerine karşı net bir tavır aldı.
Dış politikadaki bu yönelim Türkiye’nin mecburiyetidir.
Şimdi açıklanan politikalar ise son yedi aydır Türkiye’nin benimsediği yönelime taban tabana zıttır. Yani Türkiye’nin mecburiyetlerine meydan okunmaktadır.
İdeolojik saplantılar ve bir adım ötesine görmeyen yaklaşımlarla, Türkiye’yi hedef almış olan dış tehdide karşı konulamaz.
Suriye’nin bölünmesi Türkiye’nin bölünmesidir.
ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde PKK’ya kurdurmak istediği devletçiğe göz yummak, yarın Türkiye’nin, bugünle kıyaslanmayacak bir terör batağının içine düşmesi ve bölünme tehlikesinin bugünle kıyaslanmayacak ölçüde önümüze gelmesi demektir.
Gelinen aşamada Türkiye’nin önünde iki değil tek bir seçenek vardır. Türkiye Suriye’nin meşru hükümetiyle el sıkışacak, TSK, Suriye Ordusuyla birlikte terör örgütlerine karşı mücadele edecek ve Suriye devletinin Suriye’nin bütününde egemenliğini yeniden tesis etmesine yardımcı olacaktır.
Başka türlüsü, en azından buna tevessül edecekler açısından intihar anlamına gelir. Çünkü hiç kimsenin gücü, Türkiye’yi girmiş olduğu komşularıyla dostluk ve birlik, yükselen Asya’da yerini alma yolundan geri çevirmeye yetmeyecektir.
Hiç kimsenin gücü, Türkiye’nin mecburiyetlerinin yerine kendi niyetlerini koymaya yetmez.