Batuhan Çolak / Yeniçağ
“Hayır” oylarının hızlı yükselişi devam ediyor. Hükümete yakın anket firmaları bile: “Kararsızlar ‘hayır’a yönelmiş durumda” açıklaması yapıyor.
Başbakan Binali Yıldırım medya temsilcileri ile bir araya geldiği toplantıda, “20 günlük bir süre var. 20 gün içerisinde mutlaka vatandaşın kararında, kararsızların kararında kesin bir sonuç ortaya çıkacak. Biz kampanya yapıyoruz, anketlerle ilgilenmiyoruz” ifadelerini kullandı.
AKP’nin kurulduğu günden bu yana anketlere en çok önemi veren parti olduğunu bilmeyen yoktur. O yüzden Yıldırım’ın “anketleri dikkate almıyoruz” sözlerinin ardındaki “hayır yüksek” mesajı iyi okunmalı.
Benzer bir açıklamayı da Bahçeli, Bursa mitinginde “hayır” verecek Ülkücüler için yapmış “Anketlere bakmayın, ülkeniz için kararınızı değiştirin” demişti.
Yıldırım’ın sözlerindeki bir diğer önemli mesaj ise seçmenin ikna edilmesi için kullanılan yöntem. Yıldırım kararsızların ikna edilmesi için “Vatandaşla mümkün mertebe daha fazla bir araya gelmeye çalışıyoruz, getirdiğimiz bu değişikliği anlatıyoruz. ‘Hayır’ grubundakilerin yanlışlarını, bunların doğrusunun ne olduğunu anlatmaya çalışıyoruz” diyor.
İşte AKP’nin referandum sürecinde yaşadığı en büyük çıkmazın özeti bu sözlerde yatıyor. AKP tezini (anayasa değişikliğinin neden gerekli olduğunu) bir türlü anlatamadı, “evet” diyenler de anlatamıyor.
Oysa, tezi öne süren bunu kanıtlamakla yükümlüdür. Antitezin yanlışları üzerinden tezinizi kabul ettiremezsiniz.
“FETÖ, PKK, DHKP-C ‘hayır’ diyor” ifadeleriyle “evet” çıkartılmak isteniyor. Terör örgütleri, ülkenin geleceği hakkında bu kadar çok söz sahibi olabiliyorsa, birileri görevini iyi yapamıyor demektir ve orada devletin anayasal varlığı sorgulanmak durumundadır.
Getirilmek istenen anayasa değişikliğinde siyasi erklerin refahı ve “sınırsız güç” kullanma yetkileri dışında vatandaşla ilgili herhangi bir düzenleme yer almıyor. Referandumdan “evet” çıkması durumunda vatandaşlara vaat edilen herhangi bir yenilik, iyileştirme ve de kolaylık bulunmuyor. Dolayısıyla kararsız seçmen tabloyu net bir şekilde okuyor, görüyor.
“AKP’liyim ama referanduma oyumu ‘hayır’dan yana kullanacağım” diyen vatandaşlar, ‘hayır’ oyu verecek olanlara yapılan çirkin yakıştırmalarla, AKP’den de uzaklaşmış durumdalar.
Türkiye’nin yönetim sistemini değiştirmek; rejimini, tarihini, geçmişini değiştirmek demektir. AKP, “Rejim filan değiştirmiyoruz” sözleriyle ısrarlı bir şekilde bunu reddediyor. Ancak “Yeni Türkiye’yi kuracağız. 16 Nisan sonrasında her şey değişecek” demekten de kendilerini alıkoyamıyorlar.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yaptığı son açıklamalar ufuktaki rejim değişikliğinin ipuçlarını veriyor:
“Vereceğiniz karara göre Türkiye 16 Nisan’da yeni bir döneme başlayacaktır… MHP ile birlikte Yeni Türkiye’yi kuruyoruz.”
Asıl mesele çok nettir. Cumhuriyet rejimi ve Türk milli devlet yapısı, siyasal İslam’ın Türkiye’ye yerleştirildiği zamandan bu yana hedef alınıyor. Devleti meydana getiren temel kurumlar yıpratılarak, gelişmenin önüne geçiliyor.
Türkiye’de son 15 yılda koalisyonlu bir yapı olsaydı FETÖ devlet kurumlarına bu kadar rahat sızamazdı. Dengenin ortadan kaldırıldığı, tek adam üzerine kurgulanan devletlerin yaşatılabilmesi mümkün değildir. Çünkü böyle bir yönetim sisteminde koruyucu, güven veren devlet imgesi ortadan kalkmış, güç; dağınık ve yanlış bir şekilde paylaşılmıştır.
İşte bu yüzden kararsız seçmenin; “Rejim değişecek, diktatörlük gelecek, Cumhuriyet yerle yeksan edilecek” düşünceleri bir korku değil, rejim değiştirmek isteyenlerin sözlerinden ve son 15 yıldan çıkarılan derslerin özetidir.
Kararsız seçmeni “evet”e döndürmek artık çok zor… AKP için bundan sonra yapılacak tek şey, 17 Nisan sabahından itibaren Türkiye’yi gerginlik, kriz ortamından çıkartmaktır.
Vatandaşların seçme ve seçilme haklarının engellenmediği, köklü siyasi hareketlerin bastırılmadığı bir ortamda her şey daha güzel olacaktır.
görsel: cagdasses.com