Nihat Genç / Odatv
Soner Yalçın bugünkü yazısında Ülker reklamı üzerinden kopartılan fırtınayı paranoyak buluyor ve sonrasında lafı ‘milli sermayeye balta vurmayalım’a getiriyor.
Soner Yalçın’a, bir basketçiye beş milyon dolar vermesini bilen bir milli sermayenin zeki bir reklamcı neden bulamadığını sormak lazım.
Soner Yalçın’a, sadece Ülker’in değil bütün milli sermayelerin, şayet milli iseler, hain kim ayrımlarını neden yapamadıklarını ve milli kurumların ve değerlerin arkalarında neden duramadıklarını da sormak lazım.
Ve Soner Yalçın, reklamdan çok fazla paranoyik anlamlar çıkartıldığını söylüyor, bu da doğru değil, bir çocuk ve pasta görüntülerinde ‘patlama’ ve hatta ‘kan’ görüntüsünün ne işi var?
Ayrıca Fetö örgütü, sır, şifre, kripto, ezoterik anlamları ‘iletişim’ hattı olarak kullanıyor ve bu gizemler üzerinde mesajlarını örtülemeyi çok seviyor!
Bu yüzden, bu, ‘anlam içeren mana’ların artık tasavvufun değil siyasetimizin konusu olduğunu en iyi Soner Yalçın bilir.
Örneklemek gerekirse, bir gün dervişin biri, şeyhine gelir, ya şeyhim, dün gece rüyamda bir tavuğa (fiili livata) cinsi münasebette bulunuyorum, bu rüyanın kerameti nedir?
Şeyhi, bu rüyanın anlamı yarın gece seni bir eşek düzecek, der.
Milli sermayeyle ‘eşekleri’ karıştırmayalım.
Ve hatta bugünlerde hukukta ve mahkemelerde şifreli konuşmalar çok moda oldu, kim neyi niçin dedi, acaba bu ne anlama geliyor, diye, hakimlerin de işi zor.
Bu hakimlerin çoğu da şifreli metinlerle tırlatmış durumda, bu yüzden hepimiz çok dikkatli olmalıyız, mesela, geçen bir arkadaş, Sayın Nihat Genç, niçin hiç Kandil mesajı yayınlamıyorsunuz, dedi.
Arkadaşa, yahu diyelim Kandil mesajı yayınladık, yarın hakimler değişir, bu kandil gecesi mesajını PKK’nın Kandil’ine mesaj diye yorumlayıp bizi hainlikle suçlarsa?
DÜNYAYI TEKMELEYEN ADAM?
Yeni Şafak yazarı bakanı fırçaladı haberi manşetlerdeydi.
Yeni Şafak yazarı sonra bakandan özür diledi.
Ve bu tartışmada, zıt Erenköy, Abuzittin, gibi, işletme sözler de kullanıldı.
Sonra kendini Abuzittin yerine koyulmuş hisseden yazar, ‘dünyayı tekmeleyen bir adama bu nasıl yapılır’ dedi.
Benim bildiğim dünyayı tekmeleyen bir adam varsa o da Tayyip Erdoğan.
Yusuf Kaplan, Tayyip Erdoğan’a şirk mi koşuyor!
(Şemsi Tebrizi’nin Makalat kitabı Mehmet Nuri Gençosman’ın muhteşem Türkçe çevirisiyle Ataç yayınlarından yayınlandı.
Makalat kitabı bir şaheser, Şems, hitabeti, bilgisi ve hikayeleriyle okuyan-dinleyen herkesi coşkusuyla sarhoş ediyor, tabii en başta Mevlana’yı.
Müthiş bir kitap, bir tasavvuf eserinden öte, bir edebi şaheser!)
İşte bu kitapta Şems, Mevlana’nın kendine yazdığı bir mektuptan bahsederken, şöyle der; ‘Evet bunlar Mevlana’nın cümleleridir, çünkü Mevlana çok kuvvetli sıfatlar kullanır ve Mevlana’nın sıfatları arasında adalet ve hukuk dengeli dağıtılmıştır.’
Söz konusu şişinme, böbürlenme, kendini dev aynasında görme, yani ‘kibir’ olunca, ‘delilik’ ve ‘manyaklık’ın ipi de pazara çıkıp milletin kafayı yemiş deli diye eğlence malzemesi oluyorsunuz.
Bu günlerde nice sıfatsız ve esersiz insanlar kendilerine tımarhane kovuşu gibi çok dengesiz isimler vermesi şaşırtıcı değil.
Bu dengesizlerle İslam’ın şaha kalkıp dünyayla savaşması şaşılacak bir şey değil.
Sormak lazım bu Abuzittinler’i kim büyüttü besledi!
Bu ahlak ve medeniyet abidesi(!) yazarlarımız herhalde İslamcı hükümetin halka yedirdiği leş etleri yiye yiye bu hale geldiler?
İnsan bedeni ve beyni de ‘testi’ gibidir.
‘Testi, içinde ne varsa onu sızdırır’ (Şems).
Dünyayı Kurtaran Adam’dan sonra şimdi Dünyayı Tekmeleyen Adam’ın maceralarıyla karşı karşıyayız, Dünyayı mı tekmeliyor, İslamcıların g.tüne madik mi atıyor, bu Abuzittin canavarlarının yeni maceralarını heyecanla bekliyoruz.
Bu din, kitap, ahlak, edep, kurabiye canavarları hangi ortamlarda yetişti?
Söyleyeyim, cemaat odalarında çocuklara tecavüz edilirken susulan ortamlar, leş et yedirilirken susulan ortamlar, sümüğü yalanan bir şeyhin ordu ve emniyete yüzbin ajan yerleştirirken susulan ortamlar!
Ulan Abuzittinler, bize işleyecek günah bırakmadınız!
Ve İslamcı iktidar, siz bu Abuzittinler’e kanıp Şam’a sefere çıktığınız için bir Müslüman ülkeyi mahvettiniz yüzbinlerce Müslümanı öldürttünüz!
Bakın, ne diyor Şems: ‘Şam’a gitmek sizin işiniz değil, benim işimdir!’
Şam’da yüzbinlerce Müslüman çocuk ölmüş, şimdi Şam’ın kapısına Şems’i Mevlanası dayansa, kapıdan içeri, tarihimizin en ulu tasavvuf ehli bu insanları dahi alırlar mı?
DARISI CHP’LİLERİN BAŞINA
Cumhuriyetçiler ve Milliyetçiler, iki tarafın da partisi yok, iki tarafın da partisi ‘vesayet’ altında.
Ancak ülkücüler bugünlerde kendilerine ‘sivil milliyetçi’ diyorlar ve partiden kopmalarına çok memnunlar. Vesayetin yıkılması gönüllerini ve önlerini açtı.
Yeni bir tarihi kapı açıldı önümüze, hiçbir şaibeye şüpheye dayatmaya katlanmak zorunda değiliz, diyorlar.
Partisiz daha güçlüyüz, diyorlar, nihayet tam anlamıyla ‘milli’ olduk diyorlar, geniş kitleler nihayet bizi ‘anladı’ ve milliyetçiliğimiz nihayet kitleler içinde dalga dalga kabul görüyor, diyorlar.
Aslında partiden değil ‘Bahçeli’den kopan ülkücülerin içi içine sığmıyor.
Bu büyük sivil direniş çok hoşuma gitti, darısı CHP’lilerin başına diyorum.
Şüphe yok ki Bahçeli’yle tabanı arasındaki bu devasa çatışmanın aynısı 16 Nisan sonrası CHP’de kopacak.
Şu Ecevitli birkaç yılı saymazsak, sahi hiç düşündünüz mü, bir ‘milli’ partimiz hiç olmamış. Nato, ABD, sonra AB’ci sivil kurumlara liberallere göbekten bağlı partiler!
Amerikalı ajanların, gladyönün, liberal tezgah ve kumpasların cirit attığı partiler!
Sabah akşam sağlı sollu herkes ‘milli milli milli’ diyor, ama bu topraklarda bağımsız yerli milli bir parti oldu mu, sorusunu, kimse kendine sormuyor!
Türkiye Gençlik Birliği toplantı yapıyor konuşmacıların ilk dördü milliyetçi partilerden.
Son seksen yılın partileri, dini milliyetçiliği kullanıp ABD’ye ve Nato’ya ve ajanlara ve Fetölere ve dincilere ve gladyöye ve hain cemaatlere peşkeş çekmişler, gerçek budur.
Buna rağmen bu topraklarda bugün en büyük en coşkulu en hararetli ve en iddialı kitlelerin başını Cumhuriyetçiler ve (kendilerine sivil diyen) milliyetçiler çekiyor!
Cumhuriyetçiler ve milliyetçilerin partileri vesayet altında ve ama gönülleri çok hoş ve yarınlara umutla bakıyorlar, neden?
Nato’nun Amerika’nın gladyönün darbeler cemaatler bu kadar kumpasından kıyımından sonra, hala onurla ayaktalar, bu yüzden.
YEPYENİ BİR DEVRİM GELİYOR
Bu büyük bir mucize!
Bugün ülkemiz için umut veren milyonlarca cumhuriyetçi ve milliyetçiye ve hepimize şunu sormak lazım!
Bunca zaman bu kadar darbeye ihanete karşı nasıl dayandınız, nasıl ayakta kaldınız?
Seksen yıldır denemedikleri kumpas komplo darbe sürgün kıyım tezvirat iftira kalmadı, ve nasıl oldu da hala ayaktasınız?
Bu bir mucize!
Bir hikaye anlatayım, adamın birini bir odaya kapatır ve kapısına bir bekçi koyarlar, hadi, ‘bize bir mucize göster’ derler.
Sonra adamı dışarda görürler!
Tekrar aynı adamı odaya kapatırlar, ‘hadi bize bir mucize göster’ derler.
Sonra adamı yine dışarıda görürler.
Adamı istediğin kadar içeri tıkın, mucize işte bu, adam yine kendiliğinden dışarda.
Ancak adamın hala dışarıda olduğunu kimse görmüyor anlamazlıktan geliyor yazmıyor, ama mucize işte bu, adam hala dışarda.
Türkiye’de milli, bağımsız, solcu, milliyetçi yazarları seksen sene içeri atarsın, önlerini kesersin, seksen sene yok sayarsın, seksen sene partilerini karıştırırsın, seksen sene milli solcu yazarların yerine kafadan liberal dandik yazarları koyarsın ve bu kıyımlar ve sürgünler ve hapishaneler ve yalanlar ve iftiralar ve seksen sene sonra, adam yine dışarıda.
Adam, Anadolu’nun her yerinde, dışarıda.
İşte bu mucize.
Kimdir o adam: Cumhuriyetçiler ve sivil milliyetçiler.
Partilerini, gazetelerini istediğiniz kadar karantinaya alın istediğiniz kadar hapse tıkın istediğiniz kadar suçlayın mahkum edin, adamlar yine dışarda!
Hangi adamlar sormayın, hepiniz biliyorsunuz!
Şu ekrana çıkartılmayan konuşturulmayan adamlar, şu tutukladığınız adamlar, şu iftira attığınız adamlar!
Ey millet, duyun sesimi, artık milli olmayan hiçbir şeyin arkasında durmayacak yepyeni bir siyaset şekilleniyor!
Artık Amerika’nın Nato’nun AB’nin ve medyanın kontrol edemeyeceği yepyeni siyasi bir devrim geliyor!
Evet desen de geliyor hayır desen de geliyor!
Artık liberali medyası, Amerikan’ı, İslamcısı, Fetöcüsü kapanlarını tuzaklarını vesayetlerini, külahıma anlatsın!
Seksen yıldır sandık üzerine, medya üzerine şaibeli sivil kurumlar üzerine oturup, siyaseti, sağa sola etnik mezhep federasyon bölüştürenler, düşünsün!
Artık cemaatleri arkasına alıp seksen yıldır din adına mazlum rolü mağdur rolü oynayan ajanlar, düşünsün.
Cumhuriyetçiler ve Milliyetçiler, siyasi harita ortada, hesap ortada, bu satırları okuyan herkes ne dediğimi anlıyor, uzun lafa gerek yok, bağımsız cumhuriyetçilerle bağımsız milliyetçilerin gölgesi gölgesine karıştı!
Ha bugün ha yarın, yola çıkmış geliyorlar!
Artık kara kara hainler düşünsün!
Bunca kumpastan, bunca yıkımdan sonra hala bu toprağın dipdiri bağımsız milli nöbetçi aydınları, işte Anadolu’yu kasaba kasaba köy köy bir daha baştan sona dolaşıyor!
Seksen yılın bitmek bilmeyen darbelerine kumpaslarına rağmen bu toprakları Topkapı Sarayı’ndaki Fatih’in kılıcı Anıtkabir Müzesi’ndeki Atatürk’ün çizmeleri gibi beklediler.
TC’yi indirip yerine mesihin sümüklü mendilini asanlara karşı yıllarca direndiler!
İti, ajanı, köpeği, dinbazı, yobazı, kumpaslarıyla işte insan bu kuş misali rüzgar gibi gelip geçtiler, dışarda, içerde savaşlar, orduyu emniyeti işgaller, ama sonunda?
Güneş ve ay yüzünü gösterdi, bu toprakların çocukları, hala, bir mucize, dipdiri ayakta.
Köpekten süt emenler, köpeğin huyunu kaparlar. İşte, yakın tarihin sağcısı, İslamcısı, full takım ajan, full takım zırlak manyaklar kaçacak delik arıyor!
Siyaseti devleti şeytanlara, ajanlara yuva yaptılar.
Bu toprağı cennetten arsa diye sattılar.
Bu toprağa kastedenler köpekler gibi kaçtılar.
Ne demiş eskiler, ‘kardeşi için kuyu kazan içine kendi düşer’.
Sağcı İslamcı, sağcı milliyetçi, bütün siyasiler, kazdıkları bu ihanet kuyusuna bugün itibariyle rezil rüsva düştüler!
Kardeşlerim, cumhuriyetçiler ve milliyetçilerin artık önlerine çıkacak parti, siyaset, dış güç kalmamıştır, foyalarıyla maskaralıklarıyla ortalığa döküldüler.
Dini Kur’an’ı ham hum şaralop memleketi yiyen onlar değilmiş gibi, hala eşeğin karnına girmiş eşeğin gerisinden dünyaya bakan bu Abuzittinler, bu zırlak deli İslamcılar’ın, evet de desen hayır da desen, bu topraklarda siyaset şansı kalmamıştır!
Nasreddin Hoca, çok acıkmış, bir tencere etli yemeği tıka basa mideye indirmiş.
Hocam, ‘bu bir tencere etin üstüne bir bardak şerbet ne güzel olur’ demişler.
Hoca: Bırak bir bardağı, nefes alacak yer kalmadı!
Zıkkımlana zıkkımlana ekonominin devletin hukukun nefes alacak yerleri kalmadı.
Siyasetin devletin sokakların nefes alacak yeri kalmadı!
Cumhuriyetçiler, milliyetçiler nefes nefese geliyor!
Bu bir inilti değil bu bir feryat figan değil, bu toprağı Fetö’ye Arap şeyhlerine peşkeş çekenlere dar etmeye nara ata ata geliyorlar!
Tekkeden değil Suud Saray’ından değil Obama’nın sopasından değil, Ege’den Erzincan yaylasından Kızılırmak’tan Toroslar’dan, toplanıp toplanıp, sel gibi çığ gibi büyüyüp büyüyüp geliyorlar.
Evet desen de geliyorlar hayır desen de geliyorlar!