Mehmet Bedri Gültekin / Aydınlık
Bu başlığı, “26 yıldır yöneticileri tarafından sürekli olarak sırtından hançerlenen ülke” olarak da yazabilirdik, çok yanlış olmazdı…
Amerikan “Çekiç Güç”ünü bu ülkenin Meclisi, tam 12 yıl boyuna Vatan Partisi’nin (İşçi Partisi) her seferinde yaptığı uyarılara rağmen her dört ayda bir oyladı ve ülkenin güneydoğusunda konuşlanmasına, istediği gibi faaliyet yürütmesine izin verdi.
O Çekiç güç Irak’ın parçalanmasında önemli bir rol oynadı. Barzanistan onun sayesinde kuruldu. PKK Onun sayesinde Kandil’de üslendi. Türkiye yönelik bölücü terör faaliyetinin karargâhı oldu.
Dünyada kendisine yönelen terör faaliyetinin yürütülebilmesi için gerekli olan ne varsa yapan ikinci bir ülke yoktur.
Ordusunu tasfiye etmek isteyen iktidar
2007 – 2008 yıllarında ülkeyi yönetenler Türk Ordusu’nu tasfiye etmek için harekete geçtiler. Ergenekon ve Balyoz tertipleri sahneye kondu.
Bugün artık tertipçilerin kim olduğu bütün kanıtlarıyla ve olanca çıplaklığı ile ortada. Tertip Hırant Dink cinayeti ile başlamıştı. Bugün asıl failler yargı önünde…
Ama önemli nokta şudur: Hedef alınan başta Türk Ordusu ve tertibi gören, milleti uyarmaya çalışan Vatan Partisi’ydi. Tertibi yapanlar ise o gün iktidar koltuklarında oturanlar…
Abdullah Gül; tertibin savcılarına “Bana anlattıklarınızı delillendirin, hepsini tutuklayın” diyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise “Ben bu davanın savcısıyım” diyordu.
Başta terör olmak üzere emperyalist bölücülük tehdidinin hedefi olan ülkenin Ordusu, devleti yönetenler tarafından tasfiye edilmek isteniyordu. Bundan daha büyük ayağa kurşun sıkmak olur mu?
Saymakla bitmez
Arkada kalan dönemde Türkiye’nin kendi ayağına kurşun sıkmasının çok sayıda örneği verilebilir.
Komşularımıza karşı izlenen politika, Kıbrıs politikası, Doğu Akdeniz enerji havzalarının Kıbrıs Rum kesimine ve İsrail’e peşkeş çekilmesi, Ege’de Türkiye’ye ait adaların işgal edilmesine sessiz kalınması, Mısır ve Libya’da terör faaliyetlerine destek olunması, Bölücü terör örgütünün bölgede egemen olmasını sağlayan “Açılım” politikası, ülkenin yargı kurumunu bir başka terör örgütünün egemenliğine terk eden 2010 referandumu, 2011 yılında Suriye’de dünyanın 84 ülkesinden gelerek terör faaliyetlerine başlayan 80 bin teröriste ülke sınırlarını açmak ve her türlü desteği vermek; 2015 24 Kasım’ında Rus uçağının düşürülmesi, Kuzey Irak’ta Barzanistan’ın kurulmasına olanak sunmanın ardından şimdi de Suriye’nin kuzeyinde PKK’ya devletçikler kurdurulmasına destek olmak vb. vb.
Bütün bunlar Türkiye’yi yönetenlerin izlediği politikalar sonucunda gerçekleşti.
Ayağa kurşun sıkmanın son örneği
Son olarak ABD’nin Suriye’yi füzelerle vurmasına verilen destek, Türkiye’nin kendi ayağına kurşun sıkmasının son örneği oldu.
Artık 1991 veya 2002 veya 2007 veya 2011 yılında değiliz. İzlenen yanlış politikalar sonucu bugün çok fazla yara almış bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıyayız.
Üstelik Moskova deklarasyonu, Fırat kalkanı harekâtı ve Astana süreci ile birlikte çıkış yoluna yönelen Türkiye, son yapılan açıklamalarla Rusya, İran, Irak ve Suriye ile karşı karşıya getirilmek isteniyor ve Amerikan tuzağının içine çekiliyor.
Akıl almaz bir durum ile karşı karşıyayız: ABD, Türkiye’ye karşı savaşan PKK’nın arkasında ve Türkiye PKK ile birlikte Suriye’yi vuran ABD’yi destekliyor.
Türkiye’yi İslamcı olduğunu söyleyen bir iktidar yönetiyor. Ama o İslamcı iktidar İsrail ve ABD ile birlikte Müslüman Suriye’nin vurulmasını destekliyor.
İktidarı böyle bir akıl almaz politikaya yönelten nedir? İktidar Partisi’nin mezhepçi saplantıları mı?
Körfez ülkelerinden gelen ve gelmesi muhtemel milyar dolarlar mı?
AKP yöneticilerinin, Türkiye gibi bir ülkeyi yönetebilecek bilgi birikimi ve devlet adamlığı özelliklerinden yoksun oluşu mu?
Yoksa en son Halkbank Genel Müdür Yardımcısının ABD’de tutuklanmasının da gösterdiği tehditler mi?
Bunların hepsinin payı vardır. Türkiye, bundan önceki yanlışlarıyla kıyaslanmayacak faturalara yol açacak bir yanlışın eşiğinde durmaktadır.
Türkiye, ABD’nin peşine takılmayacak!
Kimsenin unutmaması gereken büyük gerçek şudur: Hiçbir iktidarın gücü; bu saatten sonra Türkiye’yi, kendisini bölmeyi amaçlayan ABD emperyalizminin peşine takmaya yetmez.
Bu saatten sonra hiç kimse Türkiye’ye, yanıbaşında bir PKK devletçiği kabul ettiremez!
Bu saatten sonra hiç kimse Türkiye’yi yeniden 2011 yılındaki yanlışa döndüremez!
Türkiye, kendisi için biricik çıkış yolu olan Astana sürecine daha güçlü bir şekilde sarılacaktır. Ve elbette bu süreci baltalamaya çalışan “gaflet ve dalalet içindeki” iktidar sahiplerinin aklını başına getirerek veya onlardan kurtularak…
Türkiye, 16 Nisan’da “Hayır” diyerek çıkış yoluna girmenin en önemli adımını atacaktır…