Nevra Ölçer / Anadolu ve Rumeli Medya
Müdafaa-i Hukuk nedir?
“Mondros Mütarekesi’nden ( 30 Ekim 1918) sonra ülkenin düşman güçleri tarafından işgaline karşı tepkisizlik ve sabır öğütleyen İstanbul Hükümeti’nin uysal tutumuna karşı, yurdun birçok yöresinde kurulan Reddi İlhak ve Müdafaa-i Hukuk gibi adlar alan direnme örgütleri, 4 Eylül 1919′ da toplanan Sivas Kongresi‘nde alınan bir kararla birleştirilerek 7 Eylül 1919’ da bu adla tek bir örgüt oluşturdu. 23 Temmuz 1919’da toplanan Erzurum Kongresi‘nde Müdafaa-i Hukuk hareketi resmen ilan edildi ve ilkeleri kararlaştırılarak Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında 9 kişilik bir Heyet-i Temsiliye seçerek dağıldı. Bu kuruluş çalışmalarını, örgütlenmesini özellikle Doğu Anadolu illerine yaymak ve Sivas’ta bir kongre toplamak amaçlarında yoğunlaştırdı. Sonuçta siyasal tarihimizin en önemli olaylarından biri olan Sivas Kongresi 4 Eylül 1919’da toplandı. Sivas Kongresi, Erzurum Kongresi‘nde alınan kararları kabul ederek yurdun çeşitli yerlerinde türlü adlarla örgütlendi; yerel kuruluşları, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirerek öteki illerdeki yerel kuruluşları bu cemiyetin birer şubesi saydı…..” www.nkfu.com
Bu cemiyetler işgal sürecinde ülke savunması için başkaldırarak işgal güçleri ve destekçilerine karşı bir direniş başlatmışlardır.
Bu konuyu biliyoruz. Tarih dersinde tekrar tekrar okuduk.
Ancak bir konuyu hiç düşünmedik.
Bu direniş örgütlerinin adı neden “Müdafaa-i Hukuk” idi ve neden mesela “Müdafaa-i Vatan” değildi?
Hangi hukuku koruyorlardı, ya da korumayı kendilerine amaç edinmişlerdi?
Ortada bir hukuk mu vardı, ne hukuku idi, kayıp mı olmuştu?
Hukuku korumak gibi bir ifadeye nasıl gelmişlerdi?
Hatırlayalım.
23 Aralık 1876 tarihinde 1.Meşrutiyet ilan edildi. 1. Meşrutiyet demek, ortada bir meclis ve bir anayasa var demekti. Anayasa ülke içinde yaşayanların hak ve hukukunu belirleyen maddelerden oluşuyordu, yani ülkede artık bir hukukun varlığından söz edilebilirdi.
14 şubat 1878 tarihinde 2. Abdülhamit meclisi kapattı ve 1. Meşrutiyet sona erdi. Anayasa bir yerde yazılı olarak duruyordu, ama devrede değildi artık.
Yani vatandaşların hak ve hukuku kesintiye uğramıştı.
Artık müdafaa edilecek ve uğruna mücadele edilecek bir hukuk, tekrar geçerli olmasını istedikleri bir anayasa vardı.
22 temmuz 1908 tarihinde 2. Meşrutiyetin ilanına kadar bütün bir gençliğin tek amacı olmuştu. O da meclisin tekrar açılması ve anayasanın devreye girmesi. Yani vatandaşların bir hukukunun olması için Osmanlı gençliği ve aydınları müthiş bir mücadele verdi.
1. Dünya savaşı, Mondros mütarekesi ve işgale ses çıkarmayan bir meclis. Vatandaş olmaktan tekrar kul olma tehlikesine giren halk.
Ne lazımdı? Hakları koruyan bir meclis ve bir anayasa.
Bütün mücadele bunun içindi. 23 nisan 1920 tarihinde nihayet bu amaca ulaşıldı.
Peki, aradan 97 yıl ve bir hafta geçti. Şimdi durum nedir?
Ortaya bir anayasa taslağı kondu. Hukukçular gece gündüz demediler, bunun ne olduğunu halka anlattılar.
Bir referandum yapıldı.
Oylar “tam kanunsuz olmadığı” ifade edilen bir şekilde ilan edildi.
Muhalefet “yarım filan değil, tam kanunsuz bir oylamadır bu ve her türlü adımı atacağız buna karşı” dedi.
Yani hukuku müdafaa etmek için bir mücadelenin içindeyiz.
Ama şunu biz iyi biliyoruz:
Bizim halkımız hakkını ve hukukunu müdafaa etmek konusunda yoğun bir geçmişe sahiptir.
Yani Müdafaa-i Hukuk konusu ciddi bir konudur!