Oktay Yıldırım / Aydınlık
SİZE somut bir bilgiyi aktaracağım. Tek tek isimlerini saymıyorum, ama çok sayıda ülkenin özel kuvvetler personeli şu anda Suriye’deki PYD bölgesinde bölücü teröristlere çeşitli kurslar veriyor. Tanksavar füze sistemleri, özel kuvvet harekâtı, uzun mesafeli keşif, istihbarat ve analiz vb… Bu ülkelerin içinde dost sandığımız, sözüm ona “stratejik müttefik” olduğumuz ya da olmaya çalıştıklarımız bile var. Bugün hepsini yazmıyorum, ama günü gelince yazarım…
Konu Türkiye’yi bölmek olunca, “beni de yaz, beni de yaz” diye koşan bir uluslararası toplumdan söz ediyorum. O kadar ki, bu paylaşımda emperyalist cephe ayrımı bile ortadan kalkıyor. En antiemperyalist sandığımız ülkeler bile bu kanlı konsorsiyuma katılıyor.
Ne yapacağız?
Öldük, bitik, tükendik mi?
Elbette hayır.
Sadece stratejik duruşumuzu, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü üzerine kuracak ve bunu sağlamak için kendi kaynaklarımızı harekete geçirecek tedbirler alacağız.
Geniş cümle… “Nasıl” diyecekler…
En önce bütün bu düşmanca askeri aktivitenin kaynağı olan İncirlik üssü ABD ordusuna kapatılmalıdır. 15 Temmuz akşamı bütün şer kaynağının orası olduğu ortaya çıkmadı mı? Haseke’de, Ayn El Arab (Kobani) ya da Derik’te PYD’lileri eğiten yabancı askerler gökten mi iniyor oraya? Elbette İncirlik hala en önemli harekât ve lojistik merkezi. ABD, Tabga’daki havaalanını hem genişletti hem de uzattı. Artık oraya C-5 gibi büyük kargo uçakları da inebiliyor, ama ana kaynak hala İncirlik.
Arkasından milli silah sanayiimiz en hızlı tükenen ve en çok lazım olan silah ve mühimmatı üretmek için çalışmaya başlayacak. Söz gelimi, M-60 ve Leopard tanklarında kullanılan 120 mm’lik özel mühimmatı üretmenin bir yolunu bulacağız ki, El Bab’ta kıta yüklerimiz tükendikten sonra Almanya’nın dirsek atmasıyla karşılaşıp Kore’lerden mühimmat almaya çalışmayalım. Vakıa’dır… Yeni bir İmalat-ı Harbiye ruhu yaratacağız. Bir milli seferberlik, bütün siyasi grupların, bütün özel şirketlerin ve kamu kurumlarının katılacağı bir milli kıyam… Olmaz değil, bal gibi de olur. Aynı şey uçak ve helikopter mühimmatı için de geçerli… Şu anda iki bin bilmem kaç yılında uçuracağımız uçağın çalışmaları elbette önemli, ama daha önemlisi bir kara harekâtını sürdürecek ve müttefiklerimizle gireceğimiz bir çatışmada kendi lojistik desteğimizi sağlayacak tedbirlerin alınmasıdır. En acil, en öncelikli olanlardan söz ediyorum. Fen Bilgisi öğretmeni Milli Savunma Bakanı, komutanlık atama listeleri üzerinde partizanlık yaparak vakit geçirmek yerine, etrafına gerçekten askerleri alıp bu planlamaları yapmalıdır… Türkiye dost bildikleriyle çatışmaya hazırlanmalıdır…
Konu Türkiye’yi bölmek olunca, “beni de yaz, beni de yaz” diye koşan bir uluslararası toplumdan söz ediyorum. O kadar ki, bu paylaşımda emperyalist cephe ayrımı bile ortadan kalkıyor. En antiemperyalist sandığımız ülkeler bile bu kanlı konsorsiyuma katılıyor.
Ne yapacağız?
Öldük, bitik, tükendik mi?
Elbette hayır.
Sadece stratejik duruşumuzu, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü üzerine kuracak ve bunu sağlamak için kendi kaynaklarımızı harekete geçirecek tedbirler alacağız.
Geniş cümle… “Nasıl” diyecekler…
En önce bütün bu düşmanca askeri aktivitenin kaynağı olan İncirlik üssü ABD ordusuna kapatılmalıdır. 15 Temmuz akşamı bütün şer kaynağının orası olduğu ortaya çıkmadı mı? Haseke’de, Ayn El Arab (Kobani) ya da Derik’te PYD’lileri eğiten yabancı askerler gökten mi iniyor oraya? Elbette İncirlik hala en önemli harekât ve lojistik merkezi. ABD, Tabga’daki havaalanını hem genişletti hem de uzattı. Artık oraya C-5 gibi büyük kargo uçakları da inebiliyor, ama ana kaynak hala İncirlik.
Arkasından milli silah sanayiimiz en hızlı tükenen ve en çok lazım olan silah ve mühimmatı üretmek için çalışmaya başlayacak. Söz gelimi, M-60 ve Leopard tanklarında kullanılan 120 mm’lik özel mühimmatı üretmenin bir yolunu bulacağız ki, El Bab’ta kıta yüklerimiz tükendikten sonra Almanya’nın dirsek atmasıyla karşılaşıp Kore’lerden mühimmat almaya çalışmayalım. Vakıa’dır… Yeni bir İmalat-ı Harbiye ruhu yaratacağız. Bir milli seferberlik, bütün siyasi grupların, bütün özel şirketlerin ve kamu kurumlarının katılacağı bir milli kıyam… Olmaz değil, bal gibi de olur. Aynı şey uçak ve helikopter mühimmatı için de geçerli… Şu anda iki bin bilmem kaç yılında uçuracağımız uçağın çalışmaları elbette önemli, ama daha önemlisi bir kara harekâtını sürdürecek ve müttefiklerimizle gireceğimiz bir çatışmada kendi lojistik desteğimizi sağlayacak tedbirlerin alınmasıdır. En acil, en öncelikli olanlardan söz ediyorum. Fen Bilgisi öğretmeni Milli Savunma Bakanı, komutanlık atama listeleri üzerinde partizanlık yaparak vakit geçirmek yerine, etrafına gerçekten askerleri alıp bu planlamaları yapmalıdır… Türkiye dost bildikleriyle çatışmaya hazırlanmalıdır…
GÜNÜBİRLİK DİPLOMASİ
Yıl 1934…
Afganistan ile İran arasındaki en önemli sınır sorununun çözülmesi için her iki ülke de kendiliğinden Türkiye’yi seçmişti. Onlar gelip Atatürk’e başvurmuş, Gazi de General Fahrettin Altay’ı görevlendirmişti. Hatta Türkiye’nin Asya’daki konumunu güçlendiren bu çalışmalardan dolayı kendisine Altay soyadını bizzat Atatürk vermişti. Zamanın Türk dış politikasının gücüne bakın bir de şimdiki hale.
Yıl, 2017…
Tayyip Erdoğan, Hindistan Başbakanı’na Keşmir konusunda Pakistan ile aralarında arabuluculuk yapmayı teklif etti ve reddedildi.
Günübirlik siyasetin bir ileri aşaması da günübirlik diplomasi oluyor. Askerden izine giden arkadaşımıza, memleketinin meşhur bir şeyinden getirmesini istemek gibi… Hangi memlekete gittin, oranın en önemli sorununu başını sonunu düşünmeden hemen diline dolayıveriyorsun.
Bu, devlet tavrı değildir.
Diplomasi kuralıdır: “Reddedilmeyecek teklifler yap!” Hindistan ve Pakistan’ın kuruldukları günden bu yana Türkiye, Keşmir konusunda Batı kampı ve Pakistan’dan yana tavır koydu. Pakistan bir din devletidir. Hindistan da cihatçı İslâmi grupları öncelikli tehdit sayıyor. Türkiye ise Ortadoğu’da Sünnicilik yapıyor ve neredeyse bütün yöneticilerinin politik dili siyasal İslâm’a dayanıyor. Bütün bunlarla birlikte mesela Tayyip Erdoğan’ın dizinin dibinde fotoğraf çektirdiği ve BM kararına rağmen daha yenice terör listesinden çıkarılan Hikmetyar’ın, Hindistan hükümetindeki algısı böyle bir arabuluculuğa izin verir mi?
Bu koşullar altında Pakistan ile Hindistan arasında temeli yine dini ve etnik ayrışmaya dayanan bu en önemli sınır sorununda hakem olmayı düşünmek bir gaf, bunu pervasızca teklif etmek daha büyük bir gaf değil midir? Kim veriyor bu akılları, ya da bu akılları verecek olan danışmanlar niye veremiyor?
Afganistan ile İran arasındaki en önemli sınır sorununun çözülmesi için her iki ülke de kendiliğinden Türkiye’yi seçmişti. Onlar gelip Atatürk’e başvurmuş, Gazi de General Fahrettin Altay’ı görevlendirmişti. Hatta Türkiye’nin Asya’daki konumunu güçlendiren bu çalışmalardan dolayı kendisine Altay soyadını bizzat Atatürk vermişti. Zamanın Türk dış politikasının gücüne bakın bir de şimdiki hale.
Yıl, 2017…
Tayyip Erdoğan, Hindistan Başbakanı’na Keşmir konusunda Pakistan ile aralarında arabuluculuk yapmayı teklif etti ve reddedildi.
Günübirlik siyasetin bir ileri aşaması da günübirlik diplomasi oluyor. Askerden izine giden arkadaşımıza, memleketinin meşhur bir şeyinden getirmesini istemek gibi… Hangi memlekete gittin, oranın en önemli sorununu başını sonunu düşünmeden hemen diline dolayıveriyorsun.
Bu, devlet tavrı değildir.
Diplomasi kuralıdır: “Reddedilmeyecek teklifler yap!” Hindistan ve Pakistan’ın kuruldukları günden bu yana Türkiye, Keşmir konusunda Batı kampı ve Pakistan’dan yana tavır koydu. Pakistan bir din devletidir. Hindistan da cihatçı İslâmi grupları öncelikli tehdit sayıyor. Türkiye ise Ortadoğu’da Sünnicilik yapıyor ve neredeyse bütün yöneticilerinin politik dili siyasal İslâm’a dayanıyor. Bütün bunlarla birlikte mesela Tayyip Erdoğan’ın dizinin dibinde fotoğraf çektirdiği ve BM kararına rağmen daha yenice terör listesinden çıkarılan Hikmetyar’ın, Hindistan hükümetindeki algısı böyle bir arabuluculuğa izin verir mi?
Bu koşullar altında Pakistan ile Hindistan arasında temeli yine dini ve etnik ayrışmaya dayanan bu en önemli sınır sorununda hakem olmayı düşünmek bir gaf, bunu pervasızca teklif etmek daha büyük bir gaf değil midir? Kim veriyor bu akılları, ya da bu akılları verecek olan danışmanlar niye veremiyor?
FISILTI
FİKRİ Sağlar, “Kemal Kılıçdaroğlu ile 6-7 saat tartışıyoruz, ama o kulağına fısıldananı yapıyor” dedi.
***
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesini, Genel seçimlerde HDP ile işbirliği yapıp, PKK’nın meclise sokulmasını, Açılımın desteklenmesini, Kemal Kılıçdaroğlu’na kim fısıldadı? Ya şimdi HDP’li bir aday çıkarması gerektiğini kim fısıldıyor?
***
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesini, Genel seçimlerde HDP ile işbirliği yapıp, PKK’nın meclise sokulmasını, Açılımın desteklenmesini, Kemal Kılıçdaroğlu’na kim fısıldadı? Ya şimdi HDP’li bir aday çıkarması gerektiğini kim fısıldıyor?
UYARIYORUM
TÜRKİYE, dört bir yanını saran ateş çemberi ortasındadır. Bu her türlü partizanlığın üzerinde ele alınması gereken bir gerçekliktir. Bu hercümerç ortasında milletin yegâne direnç ve umut kaynağı ordusudur. Türk Ordusu, ‘evet’çilerin ya da ‘hayır’cıların değil bütün bir milletin ordusudur. Bu koşullar altında general olacaklarda eşi başörtülü olanları tercih etmek, alay ve tugay komutanlığı atamalarında ordunun kendi iç sisteminin dışında tercihler yapmak, düşmana hizmet etmektir. Milli Savunma Bakanı, kimlerin Alay ya da Tugay komutanı olması gerektiği konusunda Türk Ordusu’nun resmi sicil kayıtları dışında bir veri kaynağından yararlanamaz.
Daha önce defalarca uyardık, profesyonel ordu savaşamaz, kimse para için ölmez! Türkiye’nin ihtiyacı olan, yeterli eğitimi verecek ve bundan yararlanacak kadar süreye sahip zorunlu askerlik sistemidir. En fazla para ve emek harcanması gereken birlikler er eğitim tugaylarıdır.
Uzman erbaşlık sistemi hızla sözleşmeliden muvazzaflığa çevrilmelidir. Sözleşmeli ve profesyonel askerlik sistemi nedeniyle kadro mevcutları TMK standardının neredeyse üçte birine kadar düşen komando birliklerinin kadroları hızla tamamlanmalı ve her türlü göreve hazır hale getirilmelidir.
Bunu bir gazete yazısı olarak değil, hayatını vatanına adamış bir eski askerin uyarısı, feryadı olarak okuyun
Daha önce defalarca uyardık, profesyonel ordu savaşamaz, kimse para için ölmez! Türkiye’nin ihtiyacı olan, yeterli eğitimi verecek ve bundan yararlanacak kadar süreye sahip zorunlu askerlik sistemidir. En fazla para ve emek harcanması gereken birlikler er eğitim tugaylarıdır.
Uzman erbaşlık sistemi hızla sözleşmeliden muvazzaflığa çevrilmelidir. Sözleşmeli ve profesyonel askerlik sistemi nedeniyle kadro mevcutları TMK standardının neredeyse üçte birine kadar düşen komando birliklerinin kadroları hızla tamamlanmalı ve her türlü göreve hazır hale getirilmelidir.
Bunu bir gazete yazısı olarak değil, hayatını vatanına adamış bir eski askerin uyarısı, feryadı olarak okuyun
ANZAKLARI DA KOVALIM
ONLARI Çanakkale’deki şafak ayinlerinden tanırız. Dedeleri ANZAC, yani (Avustralya and New Zeland Army Corps) Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu adlı birlikle 1915 yılında İngiltere ile birlikte Çanakkale’yi işgal etmeye geldiler. Türk askerlerinin savaştığı en sert savaşçılar kuşkusuz onlardı ve bu yüzden Mehmetçiğin saygısını kazandılar. Onlar da Mehmetçiğin kahramanlığını ve merhametini gördüler günlüklerine, hatıratlarına yazdılar duydukları saygıyı. Atatürk o büyük Türk alicenaplığıyla ölen ANZAK askerleri için “onlar artık bizim evlatlarımızdır” dedi… Bu bir affedişti, yiğitlikleri emperyalizmin piyonu olma suçunun affedilmesini sağlamıştı. Onlar da geçen bir asır içinde emperyalist bir işgalin parçası oldukları için duydukları derin üzüntüyü çeşitli vesilelerle dile getirdiler.
Ama…
Artık inanmıyorum onlara…
Emperyalist, hep emperyalist; uşak da hep uşak.
Çünkü Avustralya Özel Kuvvetler’i PYD bölgesinde PKK’lı teröristleri eğitiyor. Ne için? Türk Ordusu ile savaşsın diye… 1915’ten bu yana tam 102 yıl geçmiş, düşman aynı düşmanlığı yapıyor.
Eğer kaderde yeniden savaşmak varsa tamam, ama tarihten ders almayana o dersi vermeye savaştan önce de başlayabiliriz.
Sokmayalım onları Çanakkale’ye bundan sonra.
Şafak ayini filan yaptırmayalım.
Bilsinler ki, 102 yıl önce bu topraklara düşen dedelerine nasıl bir şefkatle sahip çıktıysak, torunlarına da 102 yıl önceki şiddetle karşı koyacağız.
Ama…
Artık inanmıyorum onlara…
Emperyalist, hep emperyalist; uşak da hep uşak.
Çünkü Avustralya Özel Kuvvetler’i PYD bölgesinde PKK’lı teröristleri eğitiyor. Ne için? Türk Ordusu ile savaşsın diye… 1915’ten bu yana tam 102 yıl geçmiş, düşman aynı düşmanlığı yapıyor.
Eğer kaderde yeniden savaşmak varsa tamam, ama tarihten ders almayana o dersi vermeye savaştan önce de başlayabiliriz.
Sokmayalım onları Çanakkale’ye bundan sonra.
Şafak ayini filan yaptırmayalım.
Bilsinler ki, 102 yıl önce bu topraklara düşen dedelerine nasıl bir şefkatle sahip çıktıysak, torunlarına da 102 yıl önceki şiddetle karşı koyacağız.
Reklam alanı