Arslan Bulut / Yeniçağ
Gazetecilik mesleğine aktif olarak başladığım 1979 yılıydı… Birkaç aylık muhabirlik tecrübem vardı. İş için Son Havadis gazetesinin spor servisi şefi Metin Kemertaş‘a başvurmuştum. Kemertaş, beni Yazıişleri Müdürü Yüksel Baştunç ile tanıştırdı. Hukuk öğrencisi olduğumu ama çalışmam gerektiğini söyledim. Beni çok sevdi. Hemen gece yazı işleri sorumlusu olarak yetiştirmek üzere işe başlattı. Sevgili Aydoğan Kaçıra, gece yazı işlerini bana devretmeden önce ricam üzerine iki hafta benimle kaldı.
Bu arada Yüksel ağabey beni, “Levent Ayhan Selçuklu” müstear imzası ile güzel yazılar yazan Levon Bey ile tanıştırdı.
***
Levon Bey, tanıştığımızın ikinci günü, gazetenin sahibi Mustafa Özkan‘ı kastederek, “Patronla konuştum, senin için ‘bizdendir’ dedim” dedi.
Ne demek istediğini anlayamadım! “Bizden derken..” diye soracak oldum, “Yani ‘Türk Milliyetçisidir’ dedim” diye kastını açıkladı. “Siz Türk Milliyetçisi misiniz?” diye sordum. “Evet” dedi, “Alparslan Türkeş Bey ile de tanışırız…”
Tabii 20 yaşındaki bir genç için ilginç bir durumdu. Şaşkınlıktan benimle ilgili bilgiyi nereden aldığını soramadım. Nice bir zaman sonra “Canım o kadarcık da bilgi kaynağım olsun” dedi.
Levon Bey, gerçekten bir Türk milliyetçisi idi. Kendi dinine mensup Gregoryen Ermenileri Türk kabul ediyor, “Ben Selçuklu Türkü, Gregoryen bir Ermeniyim” diyordu.
Bu arada, okulu bitirince hukukçu olma ihtimalimi düşünerek, “Sen bu kapasitenle iyi bir gazeteci olursun ve Türkiye’ye daha faydalı olursun. Türkiye’yi çok büyük tehlikeler bekliyor. Senin gibi millî düşünen beyinlere ihtiyaç var. Bana sorarsan gazetecilikte kal” tavsiyesinde bulundu. Nitekim 38 yıldır mesleği bırakamadım.
***
Günler, aylar, yıllar ilerledikçe Levon Bey ile sıkı arkadaş olduk. Gerçi babam yaşındaydı ama kendisine “ağabey” derdim. Bir sohbetimiz sırasında, Levon Bey, “Biz Ermeniler birbirimizle kavga ettiğimizde, hakaret amacıyla karşı taraftakine ‘Ulan sen Pakraduni misin?’ deriz” gibi bir ifade kullanmıştı. O zaman konuyla ilgili bilgim yoktu ama bu sözler hafızamda kaldı.
Yıllar sonra Pakraduni meselesinin Türkiye’nin önde gelen çıkmaz sokaklarından biri olduğunu öğrenecektim. Konu şöyle bir gündeme geldiğinde de televizyonlarda görüşü alınan kişi Levon Bey oldu.
Levon Bey, Pakradunilerin M.Ö. 730 yılında Nabukadnazer’in Ermeni kralına hediye ettiği 10 bin Yahudi esirin torunları olduğunu ve bunların 100 yıl içinde Ermeni krallığının yönetimini ele geçirerek M.S.1045 yılına dek Ermenileri “acımasızca” yönettiğini söylüyor ve kaynak olarak dünyaca ünlü Yahudi tarihçi ve eski Niğde Milletvekili Prof. Dr. Avram Galante‘yi gösteriyordu.
Levon Bey, Ermeni isyanlarını çıkaranların da Pakraduniler olduğunu, Gregoryenlerin Türklere ihanet etmediğini söylüyordu.
Sonra konu ile ilgili “Türkiye’de kim kimdir?” gibi Amerika’da basılan kitaplar çıktı. Bu kitaba göre, Türkiye’nin kritik yönetim noktalarında Pakraduniler var!
***
Diyeceğim o ki Levon Bey, Türkiye’nin sonraki yıllarda yaşayacağı olayları öngörüyor ve buna göre tedbir geliştirilmesini istiyordu.
Bir gün “Levon, Batı dillerindeki gibi Ermenice’de de Arslan demek değil mi?” diye sordum. “Evet” dedi, “Biz adaşız.”
Fakat içinde bir gizli sevdası vardı. Benimle bu duygusunu da paylaşmıştı. “Arslan’cığım, ben senin gibi bir Türk olarak doğsaydım, bugün amiraldim. Ben hep deniz subayı olmak isterdim ama ilkokul beşinci sınıfta bir Türk öğretmenim, kibarca olamayacağımı anlattı ve başka meslek düşünmemi söyledi” dedi.
Sen ne güzel insandın Levon Ağabey…