Mustafa Ülkü Caner / Yurtgazetesi
“HAYIR” ın adını koyma zamanı geldi.
Son birkaç makalede en çok vurguladığım ortak nokta , 16 Nisan’da başlayan resmi anayasal rejim değişikliği öncesi oluşan HAYIR cephesinin korunması ve büyültülmesi.
Olumsuz bir kelime olan HAYIR şiarıyla bile birbirinden çok farklı politik ücralarda olan insan toplulukları bir HAYIR kelimesi etrafında adeta kendiliğinden toplandılar.
Onlar , vicdalarının sesine koştular.
Tıpkı GEZİ olaylarında olduğu gibi , ama daha organize olarak.
Bir tarafta devletin bütün ağırlığı, öteki tarafta kendi iradeleriyle parlamenter demokrasi ve çağdaş hukuk sistemini savunan inançlı insanlar.
Tek adam diktatörlüğüne aralanabilecek kapı omuz omuza kaptılmaya çalışıldı .
Ama seçim güvenliği ve seçimin namusunu korumakla anayasal yükümlü YSK, seçimin son saatinde oyunun kurallarını iktidar çeperindeki evet lehine kanunun açık ve yorumlamaya kapalı hükmüne rağmen mühürsüz oy pusulaları, zarfları ve yasadışı ‘EVET’ mühürlerini geçerli sayma kararı alarak tarihteki yerini aldı.
Sonuçta referendum sadece toplumun en azından yarısı nezdinde değil, uluslararası çapta meşruiyeti tartışılır hale geldi.
DEMOKRASİ DAVASI
Önce şu olumsuzluk ifade eden HAYIR’ı DEMOKRASİ DAVASI ‘na çevirelim.
Sonra “resmi” %49 u kişiler etrafında değil , ortak bir dava etrafında bütünleştirelim.
Neydi, MHP, BBP, HDP nin önemli bir bölümünü, hatta AKP’nin bir kısmını omurgasını CHP’nin oluşturduğu , Saadet Partisi, Vatan Partisi, ve diğer duyarlı parti ve demokratik kitle örgütlerini HAYIR kelimesi etrafında kenetleyen ?
Bu işin sırrı , parti ve örgütler kendi isimlerini davanın arkasına koydu. Hatta çoğu kendi bayrağını göstermedi.
Başta CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu olmak üzere, Muharrem İnce, Fikri Sağlar, Meral Akşener, Sinan Oğan, Ümit Özdağ, Metin Feyzioğlu, Süheyl Batum, Ümit Kocasakal , Umut Oran, Mustafa Balbay , Selahattin Demirtaş gibi HDP’nin hapse atılmış eş başkanları ve henüz atılmamış kalanları ve ismini buraya sığdıramacağım başka yüzlerce kanaat önderlerilider değil birer nefer oldular.
Halk hareketlerinde gerçek neferler gün gelir lider de olurlar.
Bırakın temsil ettikleri teşkilatları, kendi isimlerini bile davanın arkasına koydular.
HAYIR hareketinin gücü, herkesin davanın arkasında saf tutmasıdır. Öne geçme yarışı hiç yoktu !
Amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok.
GEZİ ve 16 Nisan HAYIR Cephesi ‘inden derslerimizi çıkarıp bir üst aşamada DEMOKRASİ DAVASI ile kişiler, isimler DEĞİL, bir dava etrafında kenetlenmek YETER de artar bile…
Herşeyden önce referandumun meşruiyeti tartışması hukuken çözümlenmelidir. YSK yasanın yorumlanamaz maddelerini yorumlayarak siyasi karar ve tercih bildirmiş, problemi kendisi yaratmıştır. Kendisi yapmadıysa durum daha vahimdir: o vakit kim buna yol açtı ?
Bu arada bu konularla ilgili Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ne düşünüyor acaba ?
Dava neydi:
1) Güçlü Parlamenter Demokrasisi.
2) Yargının tarafsızlığı , bağımsızlığı
3) Kuvvetler ayrılığı ilkesinin tesisi
4) Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığı ve temsili yetkileri
5) Temel insan haklarına saygı
Fazla dallandırıp budaklanmadan…
Kısacası 16 Nisandaki tahribatın aynen tadilatı !
Bunu yaparken isimler değil, dava peşinde olmalıyız.
Aksi halde yazık ederiz NİTELİKLİ %49 ‘a
Bir Makalede ancak bu kadar ayrıntıya girebiliyoruz.
Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı sayın UMUT ORAN , benimde şahsen de etkilendiğim bu manadaki fikirlerini önümüzdeki kısa dönemde daha kapsamlı ve ayrıntılı şekilde açıklayacakmış.
İsimler etrafında dönersek yanarız.
Dava etrafında birleşe birleşe kazanacağız !