Ahmet Takan / Yeniçağ
“Kirli referandum”…
MHP Genel Başkan adayı ve Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ, referandum kampanyasının yorgunluğunu üstünden atmadan, soluk almadan yine Anadolu’nun yollarına düşüyor. Ümit Özdağ, “Referandum sonrasında olanlar da kirli referandum kadar vahim. Kirli referandum unutturulmamalı” diyor. Çileli Türk milliyetçilerinin işi kolay mıdır?.. Hayır… Özdağ, karşısına çıkarılacak engellerin farkında. Uzunca söyleşimizde oldukça kararlı gördüğüm Ümit Özdağ, yaptırdığı yeni anketin sonucunu YENİÇAĞ ile paylaştı;
“Halkın yüzde 65’i kirli referandum olduğuna inanıyor.”
Ümit Özdağ, AKP içinde “kirli referandum”a inananların oranını ise yüzde 20 olarak açıkladı ve YSK’ya yönelik sert söylemlerinin dozajını artırdı;
“YSK Başkanı ve üyeleri anayasayı ihlalden, darbeciler gibi bir gün yargılanacaklar.”
“Kirli referandum neden unutturulmamalı?”.. İşte, Ümit Özdağ’ın sorularımıza verdiği çarpıcı yanıtlar:
Sanal karar
“16 Nisan 2017’de gerçekleşen ve parlamenter rejimi tasfiye ederek otoriter baskıcı bir başkanlık sistemi kurmayı amaçlayan referandum Türk siyasi tarihine kirli bir referandum olarak geçmiştir. Çünkü, bütün bu referandum öncesi süreçte yasalara aykırı olarak muhalefete ne televizyonlarda ne basında söz hakkı verilmiş ne de muhalefet ağır baskı altında olduğu için o, bir demokratik ülkede olması gerektiği gibi halka ulaşabilmiştir. Öte yandan saray- Erdoğan ve AKP devletin bütün kaynaklarını fütursuzca kullanmışlar, büyük ekonomik kaynaklar referandum için bir seçim ekonomisi mantığı ile kullanılmış, halka açıkça rüşvet verilmiş bu süreçte bütçe 17 milyar TL açık verecek hale gelmiştir. Bu da yetmemiş büyük bir reklam kampanyası düzenlenmiştir. Sadece son 2 hafta için afiş ilanlarına sarayın ayırdığı para 90 milyon TL idi. Ve bütün bu sürecin sonunda bu baskılara rağmen referandum parlamenter demokrasi yani hayır’ın zaferi ile sonuçlanmıştır. Zaferi ile diyorum, bunu bilerek söylüyorum. İşte bu noktada YSK’nın 16 Nisan saat 15:00’de aldığı sanal kararla kirli bir şekilde geçen referandum süreci nihai olarak gayrimeşru bir zemine çekilerek kirli referandum haline getirilmiştir. Şimdi YSK’nın aldığı sanal karar diyorum, çünkü 16 Nisan itibariyle alınmış böyle bir karar yoktur. Karar 2 gün sonra yazılmıştır. Gerekçeleri sonradan bulunmuştur. Karar, açık bir şekilde yasaya ve anayasaya aykırıdır. YSK kendisini TBMM’nin yerine koyarak anayasayı ihlal etmiştir. YSK Başkan ve üyeleri anayasayı ihlalden bir gün aynen darbeciler gibi yargılanacaktır. Bu anayasaya karşı darbedir çünkü YSK’nın yaptığı. Ben hayır diyen muhalefetin 16 Nisan saat 15:00’e kadar süreci iyi yönettiğini düşünüyorum küçük hatalara rağmen. Ancak saat 15:00’de YSK’nın bu yasaya ve anayasaya aykırı kararı, sanal kararı internette yayınlanır yayınlanmaz muhalefet bu referandumu gayrimeşru ilan etmeliydi. Çünkü, gayrimeşru zemine oturmuştu o andan itibaren ve saat en geç 20:00’den itibaren de YSK’nın önünde olunmalıydı. Ancak YSK’nın önünde bir tek biz Türk milliyetçileri olduk.
Zamansız tartışma
Referandum sonrasında olanları en az kirli referandum kadar vahim görüyorum. Çünkü referandumun hemen sonrasında referandum boyunca parlamenter demokrasiyi üniter devleti millî devleti savunan bazı siyasetçiler başkanlık seçiminde Erdoğan’ın karşısına kim çıkarsa kazanır şeklinde bir tartışma başlattılar. Oysa, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde Mansur Yavaş kazanmış olmasına rağmen müdahalelerle seçimi kaybetti. Buna büyük bir kurumsal tepki gelmedi. Bu kurumsal tepkinin gelmemesinden cesaret alan AKP, 16 Nisan referandumunu kirli referandum haline getirmekte sıkıntı çekmedi. Bundan sonra yapılacak bir referandumda veya seçimde Erdoğan’ın karşısına da bir aday tarafından kazanılmaması da böylece güvence altına alınmış oldu.
16 Nisan’da artık sandık güvenliğinin de Türkiye’de olmadığı ortaya çıkmıştır ve demokrasinin son unsuru da ortadan kalkmıştır. Bundan sonra Türkiye’ye kimse yarı demokrasi bile diyemez. Çünkü, AKP-Erdoğan halkoyu ile iktidara gelmeyi kabullenmiş fakat gitmeyi kabullenmediklerini gösteren bir tavır içerisine girmişlerdir. Bundan dolayı tartışılması gereken, gündemde olması gereken asla ve asla planlanan başkanlık seçimlerinde kimin aday olacağını tartışmak değil 16 Nisan referandumunun gayrimeşru ve kirli bir referandum olduğunu Türkiye’nin ve Türk milletinin gündeminde tutmaktır. Çünkü Türk milletinin elinden iradesi alınmış, gasp edilmiştir.. Şimdi bizim yapmamız gereken ilk ve tek şey, nasıl olduysa bu oldu artık önümüze bakalım demek değil, vatandaşın verdiği oya sahip çıkmak ve bunu da vatandaşa göstermektir. Yoksa gelecek seçimde sandığa götürecek vatandaş dahi bulamayız.”
–Burada CHP’yi yetersiz mi buluyorsunuz?..
“Ben, CHP’nin kampanya boyunca izlediği stratejinin başarılı bir strateji olduğunu büyük ölçüde düşünüyorum. Küçük bazı hatalar dışında iyi bir kampanya izlediler, partisiz bir kampanya izlediler. Tahriklere kitlelerin kapılmamaları için doğru adımları attılar. Ancak 16 Nisan akşamı oraya çıkmamalarının ve YSK’ya gitmemelerinin nedenini bir genel başkan yardımcısı AKP’nin silahlı milisleri bize saldırırdı şeklinde açıkladığını okudum. Bu açıklama, okuyanlara şu mesajı verir; gelecek sefer de aynı şeyi yapabilirsiniz yine seçim sonuçları manipüle edilebilir biz yine tepki göstermeyeceğiz demektir bu. Ben bunun doğru olmadığını düşünüyorum. Demokrasi, uğruna mücadele edilmesi ve savunulması gereken bir şeydir. Eğer halkın oyunu istiyorsan, oyuna sahip çıkmalı ve o oyu savunmalıyız ve anayasanın çiğnenmesine seyirci kalmamalıyız. Tabii şimdi, hükümet ve saray konunun bir an önce unutulmasını istiyor. 16 Nisan referandumunun 1946 seçimlerinden hiçbir farkı yoktur. Hatta 1946 seçimlerinden tarihe daha büyük bir siyasi kir olarak geçecektir.” (Yarın devam edeceğim.)