Bülent Esinoğlu / Ulusalkanal
Amerika, Türkiye içindeki hangi mevzilerini kaybetti de, Amerikancılar çekingenleşti ve açıktan Amerikancılık yapmak zora düştü?
Yeni Şafak Gazetesinin yayınladığı ankete göre anti Amerikancılık %96’lara çıkmış.
Bu ankete ben hiç şaşırmadım. Türk halkı eskiden de böyleydi. İktidarlar Amerikancı olsa da, halk her zaman Amerika’ya karşı şüphe ile bakmıştı.
Amerikancılar eskiden de, %4-5 civarındaydı. Lakin etkin kurumlar, medya, hükümetler üzerinden yürüyen ilişkilerin halka Amerikancı bir şekilde yansıtılması, Amerikancıların sayısını yüksekmiş gibi gösteriyordu.
Amerikancılığı besleyen temel unsurlar; bizim paramız yok, para onlarda (Amerika ve Avrupa’da), dolayısıyla borç alırsak kalkınmamızı ve büyümemizi sağlayabiliriz, düşüncesi, bizi çukura düşürdü. Tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi…
Kredi verenler de, ulusal pazarlarımızın borç vericilere açılmasını istiyorlardı. Halen de öyledir.
Bu mekanizmaya sıcak para mekanizması da deniyor.
Amerikancılığı körükleyen ikinci temel unsur; askeri ve siyasi bağlantılardır. NATO, İkili Antlaşmalar. İstihbarat Antlaşmaları, AB Kriterleri, uluslar arası antlaşmalar (Aslında ABD ve onun çok uluslu şirketlerinin dayattığı kurallar).
Askeri eğitimdeki Amerika bağımlılığı; hem savunma sanayisinin gelişmesini önledi. Hem de Amerikan silahları bağımlılığı yerli silah sanayisini geriletti.
Milli varlığımızı ve topraklarımızı korumak için, bir nesilden bir sonraki nesille aktarımını sağlayan eğitim kurumlarına, Amerikan müdahalesi hiç eksik olmadı. Talim Terbiye Kurullarına Amerikalı uzmanlar hâkim oldu.
Halkımızın yaşamını sürdürmesinde ve gelecek nesillerini yetiştirmesinde, nesiller arası kopmalar oluştu. Eğer bu günlerde, Atatürk’ün annesine küfredilebiliyorsa, eğitimde Amerikancılığın nasıl da etkili olduğunu gösterir.
Tarih ve kültür dünyamıza, farklı yollardan müdahale eden Amerika, ülkemizde, din özgürlüğü adına, kahramanlarına küfreden insanların oluşmasına yardımcı oldu.
Paramız yok diyen zenginlerimiz, yabancı ortaklarının dayattığı istekleri, ülke kanunları şekline sokturdular.
Hızlıca söyleyecek olursak; dünyada çok hızlı bir değişim gerçekleşti. Bu değişime uygun siyasetlerin benimsenmesi, aksi taktirde devletlerin varlıklarını sürdüremeyeceği bir dünya konjonktürü oluştu.
Bu oluşan yeni durumu, kendi çıkarları doğrultusunda yeniden düzenleyemeyen Amerika, eskiye göre daha fazla şiddet kullanmak zorunda kaldı.
BOP Projesiyle kendine yakın yöneticileri iktidara taşıdığı devletlerde, yeniden düzenlemeler yapmaya mecbur kaldı.
Bu kısa yazıda anlatmaya çalıştığım durum, Amerika’nın Erdoğan’ı ya öldürmesi ya da iktidardan al-aşağı etmesini zorunlu kıldı.
15 Temmuz başarısız Gladyo darbesine, işte bu anlatmaya çalıştığım koşullarda geldik.
15 Temmuz’da elde edemediğini pkk ve feto aracılığı ile ulaşmak isteyen ABD, yeni iç savaş koşulları yaratmak istedi.
Bunda da başarılı olamayınca, PKK/PYD/YPG/ÖSO gibi, adı her gün değişen örgütleri, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde birleştirme, eğitme, silahlandırma işine girişti.
Bir başka ifadeyle söylersek, Amerika Türkiye’mizin varlığına doğrudan yönelmiş oldu.
Bu konumda; iç siyasette Amerikancılık yapanlar hemen sırıtmaya başladı. Amerikancılık zorlaştı.
Hatta daha ileri giderek ifade edeyim. İktidarın, Suriye rejimine muhalefeti bile, Türkiye’nin ABD yanına düşmesine sebep olduğundan, iktidarın Suriye siyaseti çöktü.
Suriye’de, Amerika ile birlikte hareket edemez konuma düştü. Amerika’nın BOP marifetiyle iktidara getirdiği unsurlar, Amerikancılıktan korkar oldu.
İç siyasetin artık tek söylemi kaldı. Amerikan karşıtlığını geliştiren partiler ayakta kalacak, gizli açık Amerikancılık yapanlar siyaset sahnesinde çıkacaklardır.
Bir siyasi pratik yapalım. Amerika’nın, İran’ı yeniden haydut devlet tayin ettiğini biliyoruz. Hemen söyleyeyim İran’ın rejimi laik değil, İran bizim dostumuz olamaz diyene, ben hemen Amerikancı sıfatını yüzüne yapıştırabilirim.
Artık, iktidar da, orada Şia var falan diyemez. Amerika hem İran’ı hem Türkiye’yi tehdit ediyor.
Anti emperyalist bir çağın alametleri çoğaldı diyebiliriz.