Güven Gürkan Öztan / Birgün
Referandum öncesinde Hayır diyenler büyük bir coşku ile meydanlarda, sokaklarda çalışırken AKP’lilerin zoraki bir kampanya yürüttüklerini gözlemliyorduk. Ne enerji vardı ne de motivasyon. Cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkanların karşısında belki de ilk kez bu kadar çekingen ve pasiftiler. Bilgiye karşı hamaset, demokrasi talebine karşı tek adama teslimiyet mevzubahis olunca çıkmaza giriyorlardı. Teşkilatlarda “nasıl olsa devlet reisin elinde, evet’i çıkartır” havası hakimdi. Saray’ın bizim gördüğümüzü görmemesi ise mümkün değildi. 16 Nisan sonrasında yeteri kadar efor sarf etmeyen teşkilatlara ağır fatura çıkarmak için 21 Mayıs beklendi. Şimdi “içeride” tasfiye zamanı! Yeni MKYK talimat doğrultusunda tasfiyeyi yönetecek.
‘Kutsal üçleme’
AKP’nin Olağanüstü Kongresi öncesinde yandaşlar hep bir ağızdan kongreye ‘değişim’ ve ‘reform’ damgasını vuracak dese de esas gayenin devleti ve AKP’yi yeniden dizayn etmek olduğunu biliyoruz. Bakmayın siz ‘Rabia’ parti tüzüğüne girdi, üç dönem kuralı esnetildi vaveylasına; asıl olan ‘kutsal üçleme’nin tesisidir. O da tek bayrak, tek devlet, tek millet, tek vatan değil tek başkan, tek parti, tek devlettir. Bu düzende parti devlet ile özdeştir, ‘reis’ ise parti-devletin mutlak hakimidir. Kongresi politik ayine çevrilen AKP’de bundan böyle bırakın çatlak sesi, sahibinin sesi dışında tek bir ses çıkamayacak. Saray’ın sözüne şerh düşen, çekinik davranan bir kişi bile partide duramayacak.
AKP’nin yeni bir hikâye yazma, demokrasi ve barış vaat etme ihtimali sıfırdır. “Kutlu yürüyüş” dedikleri Saray’ın tüm yetkileri kendinde toplamasıyla nihayete erdi. ‘Dava’ dedikleri artık mevcut rejimin devamını garanti altına almak. Geriye kalan tek ‘atılım’, seküler direnç noktalarını imha ederek Siyasal İslam’ın giremediği alanları fethetmek… OHAL’in sürdürülmesinin en önemli nedeni budur.
Ders çıkarmak
Sözcü operasyonu gösterdi ki, ‘muhalif’ cephede kimse dokunulmaz değil. Bir zamanlar sadece Erdoğan’a muhalif olup sistemin diğer güçleriyle ‘barışık’ olarak yaşamak mümkündü. Sosyalistlere, Kürt siyasetçilere baskı uygulanırken ‘devlete’ arka çıkmak ama aynı zamanda sırf AKP’yi eleştirdiği için ‘ilerici’, ‘cumhuriyetçi’ görünmek olasıydı. Kitlelerin öfkesini soğurmak, ‘gazını almak’ ve böylece daha güçlü bir siyasetin örgütlenmesine bilerek ya da bilmeyerek ket vurmak o mecralara bir kalkan sunabilirdi. Artık öyle bir Türkiye yok! Saray rejiminin tabularına dokunan her aktör, devletin sopasını ensesinde hissediyor! Demek ki ‘güvenli sularda’ muhalif olmanın, muhalif gibi davranmanın vadesi dolmuştur. Tıpkı sokağa sırt çevirip Ankara koridorlarında cumhuriyeti savunabileceğini düşünenlerin miadının dolduğu gibi…
Cumhuriyet Türkiye’sinin kuruluş öyküsüne sahip çıkmak bir tehdit olarak görülüyor. Saray rejimi 15 Temmuz’u merkeze alarak kendi öyküsünü rakipsiz bırakmak telaşında. O nedenle Beşiktaş Belediyesi hakkında19 Mayıs kutlamasında ısrar etti diye soruşturma açılması tesadüf değil. İktidar bayram kutlaması için dahi cumhuriyetçi, ilerici kitlelerin buluşmasından korkuyor. Öyleyse daha çok buluşmak, dalga dalga büyümek gerekir.
Rızık, defin, üfürük
Üfürmek, Saray rejiminde muktedirin biat edenlere buyruğudur. Bu iklimde YSK başkanı, mühürsüz yüz binlerce zarfı sandık başkanlarının unutkanlığına bağlayabilir örneğin. Nasıl olduysa o kadar sandık başkanı bir anda dalıp gitmiştir hem de aynı saatlerde! Açlık grevi yapan ihraç edilmiş iki kamu emekçisine TBMM İnsan Hakları Komisyonunun AKP’li üyesi vicdan soslu üfürmeyi kendinde hak olarak görebilir. “Rızkı veren Allah’tır” der de KHK ile insanları sivil ölüme mahkûm etmenin ilahi bir emir değil muktedirin tasarrufu olduğunu göremez! Sandık başkanlarının hafızasını silen her ne ise AKP’li üyenin idrak ve izandan nasibine düşeni çalmıştır. Oğlunun kemiklerini mezara koymak için 83 gün açlık grevi yapmak mecburiyetinde kalan babanın olduğu topraklarda hangi dava, hangi kongre kurtarabilir insanlığı?
Saray’ın yol haritasına bel bağlayanlar, iyimser tahminlerde bulunanlar, ‘kucaklama’ umut edenler, yeniden müzakere masasının kurulması için bekleyenler şunu bilmeli, aydınlanma değerlerine nefretin devlet eliyle kitleselleştirildiği, laiklikle kavganın anaokullarına girdiği, emekçilerin tüm kazanımlarının elinden alındığı bir ülkede tek çıkış yolu ilericilerin, cumhuriyetçilerin, sosyalistlerin, demokratların laik cumhuriyeti yeniden inşa etmesidir.