Fatih Yaşlı / Birgün
Binbir türlü alavere dalavere ile komisyondan geçirilen zeytinliklerle ilgili yasa tasarısı, eğer Meclis Genel Kuruluna bu haliyle getirilir ve geçerse, zeytinliklerin, zeytin ağaçlarının katline ferman çıkmış olacak adeta. Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi ve Zeytin Üreticisi Murat Narin tasarının ne anlama geldiğini şöyle anlatıyor:
“Bu tasarı zeytinlikleri yok edecek. Altın madencilerinin istedikleri yasayı çıkardılar. Kolin nasıl dozerleriyle zeytinlikleri yıktıysa diğer şirketlerde gelip yıkabilecek. Yıllardır maden lobilerinin istediği yasa çıkmış oldu. Zaten bakan görüşmemizde ‘Bu iş bizim üstümüze kaldı’ dedi. Bu yukardan birilerinin talimat verdiğini gösteriyor. Biz mevcut zeytincilik yasasına dokunulmamasını istiyoruz. Buna dokunursanız zeytinlikleri yok edersiniz”
Maden lobisi dendiğinde akla kim geliyor, o lobilerle iktidarın nasıl bir ilişkisi var, ülkenin taşını toprağını pazarlayanlar, her türlü yaşam alanını sermayeye peşkeş çekenler kimler, kimler gördükleri her yeşili betona boğmaya çalışıyor, bunların hepsini artık gayet iyi biliyoruz. Yurt nedir, yurt sevgisi nedir, yurttaşlık nedir bunları ise artık daha yüksek sesli bir şekilde tartışmamız, konuşmamız gerekiyor.
Örneğin şarkıcı Tarkan’ın sosyal medya hesabından “Bir ülkenin en büyük nimeti, değeri onun doğasıdır. Zeytin ağaçları Anadolu’nun hazinesidir belleğidir. Rant için zeytin ağaçlarına kıymayın” çağrısı yapması, yurt sevgisinin de, yurttaşlığın ne anlama geldiğinin de çok iyi bir göstergesidir. Yurt sevgisi, hamaset edebiyatının, vatan millet Sakarya demagojisinin ötesinde, memleketin ağacına, ormanına, börtü böceğine, suyuna, toprağına sahip çıkmak, memlekete olan aidiyetini bu bilinçle, bu hafızayla kurmak demektir. Yurttaşlık da yine bununla ilgilidir, bu memleketin rantçı müteahhitlere, madencilere, para babalarına değil, sana ait olduğunu bileceksin, bu ülkenin taşını toprağını savunmanın hem görevin hem hakkın olduğunun bilincine varacaksın, aynı toprakları paylaştığın insanlarla kolektif kimliğini, hamaset üzerine, din, ırk, savaş çığırtkanlığı üzerine değil tam da bu bilinçle kuracaksın, böyle yan yana geleceksin, siyasete yurttaş kimliğinle katılacaksın.
Bir bakanın Tarkan’a verdiği yanıt, daha önceki “ayaklar baş olursa kıyamet kopar” sözünü de hatırlayarak söylendiğinde, iktidarın en çok yurttaşlıktan ve yurttaşlık üzerine kurulu siyaset ihtimalinden korktuğunu açık bir şekilde gösteriyor. Bakan “Tarkan’ın zeytinlikleri mi varmış, ne yapacakmış zeytinlikleri? Tarkan’ın şarkılarını seviyoruz. Tarkan şarkılarını söylesin” derken bir yandan çıkar üzerine kurulu siyasetin ne olduğunu örnekliyor ama mesele sadece bu değil. İktidar, popüler bir şarkıcı nezdinde topluma “siz işinize gücünüze bakın, bu işlere karışmayın, bunlar bizim işimiz” diyor. Böylece, adına övgüler düzülen “milli irade”nin, dört yılda bir sandığa gidip iktidar partisine oy vermekten ibaret olduğu bir kez daha görülebiliyor.
Evet, siyasetin “pasif özne”si olarak millette, yani iktidar partisinin tabanına biçilen misyon bu: Seçim mitinglerine ve sandığa gitme dışında kendisinden başka bir şey beklenmeyen, başka bir şeyi yapmasına izin verilmeyen, biat, sorgusuz sualsiz kabullenme, lidere tapma talep edilen bir toplam. Siyasetin aktif bir öznesi olmayan, fikirleri önemsenmeyen, “büyüklerimiz bilir” demekten öteye gitmeyen şekilsiz bir kalabalık. İktidarın kafasındaki “yurttaş olmayan yurttaş” modeli yani.
“Yurttaş olmayan yurttaş” diyoruz, çünkü yurttaşlık “aktif özne” olmayı içeriyor, sadece aynı ülkeyi paylaşmak ya da sandığa gidip oy vermek yurttaşlık için yeterli değil, haklarınla ve o hakları genişletmek için mücadele ettikçe yurttaşlaşıyorsun, söz sahibi, karar sahibi olmayı, yetki sahibi olmayı istedikçe yurttaş haline geliyorsun. Tarih boyunca, ezilenler, sömürülenler, alttakiler, kendi kaderleri hakkında söz sahibi olmak istemişler, bunun için egemen sınıflarla kavgalara, savaşlara tutuşmuşlar, egemen sınıflar “sizin efendiniz biziz” dedikçe bu kavga devam etmiş ve bugün de hala devam ediyor. Yurttaşlık, “biz biliriz” diyenlere karşı, “siz işinize bakın” diyenlere karşı, “ayaklar baş olursa” diyenlere karşı, ülkesinin ve kendisinin kaderi hakkında sesini yükseltme iradesi anlamına geliyor.
Zeytinlikleri koruma iradesi, dereleri savunma iradesi, kamusal olanı sahiplenme iradesi, haksız hukuksuz yere uzaklaştırıldığın işini geri isteme iradesi, temel hak ve özgürlüklerin savunulması, OHAL’e karşı mücadele, kıdem tazminatının gaspına karşı mücadele, kadın cinayetlerine, işçi cinayetlerine, çocuk istismarına karşı mücadele… Yurttaşlık dediğimiz şey siyasal ve sosyal haklarla ilgili bir şeyse, yurttaşlık siyaseti de bu hakların topyekûn bir şekilde savunulmasından, en zayıf, en güçsüz kesimler de dahil, ortak bir sesi beraberce yükseltmekten geçiyor. “Millet” adlı “pasif özne”nin değil, aktif özneler olarak yurttaşların merkezinde bulunduğu bir siyaset ve “özgür yurttaşlar topluluğu” olarak yeni bir cumhuriyet kurma iradesi… Bugün ihtiyacımız olan ve var etmemiz gereken siyaset biçimi yani.