Adil Hacıömeroğlu / Ulusalkanal
Annelerin, babaların, tüm aile bireylerinin en merak ettiği konu, çocuklarının büyüyünce ne olmak istediğidir. Bu konuda çocuklarına sorular sorarlar sık sık. Çocuklarından her seferinde farklı yanıtlar alır kimi anne, babalar… Bu yanıtların bazılarıyla gururlanır aile büyükleri, bazılarıyla da hayal kırıklığı yaşarlar.
Çocukların hoşuna giden meslekler onların ilgisini çekenlerdir. Hangi meslekten olacaklarını düşünürlerken parasal konuları düşünmezler. Çünkü onlar için yaşam ideal olandır. İçlerinde kötülük olmadığından iyiyi yapma istekleri üst düzeydedir.
Çocuk ruhu kavgadan, savaştan hoşlanmaz. Kötümserlik çocuklara uyan bir giysi değil. Hep iyilikten yanadır. İyilik, yardımlaşma, dayanışma, güzellik, umut, olumlu düşünme… çocuk ruhundan filizlenip fışkıran duygulardır. Bu nedenle küçük yaşlarda meslek seçimindeki sürekli değişim bu yüzdendir. O anda hangi konuyu düzeltmek istiyorsa o konuda bir mesleği seçer çocuk. Bunun içindir ki ikide bir meslek seçiminde değişiklikler yaşar.
Anneler, babalar çocuklarının meslek seçimindeki değişiklikleri olumsuz karşılar çoğu zaman. Çocuk, sokakları temiz tutmak amacıyla “Çöpçü olacağım.” demişse ailede yüzler asılır, çocuklarının gelecekleriyle ilgili umutları kırılır. Eğer çocuk: “Doktor, mühendis…” olacağım diyorsa ebeveynler gururlanır bunula. Oysa çocuk, yaşadığı ortamın sorunlarını çözmek istemektedir. Bunun için “çöpçü olmayı” düşünmektedir. Çocuklar, meslekler arasındaki hiyerarşiyi bilmez. Statü umurlarında değildir.
Biz, Atacan’a haftalar önce sorduk: “Ne olacaksın?” diye.
Ata: “Doğa Koruma Bakanı olacağım.” yanıtını verdi bize. Biz, ona bunun nedenini sorduk. O: “başta bitkileri koruyacağım. Çok ağaç kesiyorlar, ormanlar yok oluyor. Ağaç kesip inşaat yapıyorlar, bunu yasaklayacağım.” dedi sorumluluğu üstüne almışçasına.
Sonra şöyle sürdürdü sözlerini: “Hayvanları da korumalıyız. Onların da yaşamaya hakları var. Denizlerin hem altını hem üstünü korumalı. Denizlerin kirlenmesini önlemeli. Tabi havayı korumakta var. Temiz hava, herkese gerek.”
Uzun süre geçti. Kararında değişiklik olup olmadığını sordum. “Hayır!” dedi kararlılıkla. Bu işe kafayı iyice takmış durumda.
Dün akşam (29 Mayıs 2017) bir toplantıya katıldığımdan eve geç geldim. Atacan, eşime: Adil nerede?” diye sordu.
Eşim: “Bir toplantıya katılacak” dedi.
Atacan, toplantının konusunu sordu. Annesi: “Bakırköy Akıl Hastanesi yıkılıp yerine apartman yapılacakmış. Bu duruma karşı çıkmak için toplantıda baban.” yanıtını verdi.
Ata: “Aslında o toplantıya ben katılmalıydım. Ben konuşma yapmalıydım orada. Çünkü ben Doğa Koruma Bakanı olacağım. Babam, beni niye o toplantıya götürmedi. Bunu, ona soracağım!” karşılığını vermiş annesine.
Ben, eve döndüğümde oğlum çoktan uyumuştu. Sabah kahvaltısında bana hesap sorunca ondan özür diledim. Bundan sonra toplantıya uygun koşullar olursa onu götüreceğimi söyledim.
Doğa yok olmakta. Koca koca kentler, mahalleler yıkılıp yeniden yapılmakta. Her yanımız betonlaşmakta hızla. Yeşili saksılarda arar olduk. Suyumuzu, toprağımızı kirletmek için yarışmaktayız adeta. Soluklanacak ağaç gölgeleri yapsatçılara peşkeş çekilmekte. Çocuk oyun alanlarına alicengiz oyunlarıyla ucube beton yapılar dikilmekte. Ama ne yazık ki çocuklarımız kadar duyarlı olamıyoruz. Büyüklerin açgözlülükle yaptıkları yıkım, çocukların minik yüreklerine kama gibi saplanırken ilgililer, yetkililer neden bu kadar duyarsız?
Kentlerimizin doğasına, tarihine düşman gibi saldırmakta kimileri. Bizler, hepimiz tek tek ortaya çıkıp “Doğa Koruma Bakanıyım. Doğama dokunma sakın!” diye haykıramıyoruz. Doğamızı, dolayısıyla kendimizi savunamıyoruz. Atacan olmak gerek, Atacan…
görsel: ekonomi7.com