Meclis’te kurulan 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu raporunu açıklamıştı.
Bu rapora CHP’den 307 sayfalık muhalefet şerhi geldi. CHP Milletvekilleri Zeynel Emre, Aykut Erdogdu, Sezgin Tanrıkulu ve Aytun Çıray’ın hazırladığı muhalefet şerhinin girişinde “Bu muhalefet şerhi 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında şehit düşen yurttaşlarımızın aziz hatıralarına ve gazilerimize adanmıştır” denildi.
CHP’nin muhalefet şerhinde öncelikle komisyonun çalışmalarına yönelik eletiriler yöneltildi. Komisyon çalışmaları “Komisyonun çalışmaya başlamasının geciktirilmesi”, “Komisyonun göreve başlaması”, “Kamuoyu ile bilgi paylaşımına müdahale edilmesi”, “Kilit İsimlerin Araştırma Komisyonu’nun Çağrısını Reddetmesi”, “Komisyonun fiilen işlevsizleştirilmesi”, “Komisyon toplantılarında davetli konukların AKP-Fetullah Gülen Cemaati arasındaki ilişkiye ilişkin açıklamaları” başlıkları altında anlatıldı.
FETÖ’nün faaliyetlerinin ayrıntılı olarak anlatıldığı muhalefet şerhinde, “17-25 Aralık öncesi” ve “17-25 Aralık sonrası” dönemlerde yaşananlar hatırlatıldı. FETÖ’nün kurdurduğu Özel Görevli Mahkemeler döneminden, Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas davalarına da muhalefet şerhinde dikkat çekildi.
Muhalefet şerhinde, 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde kaleme alınan “darbe” yazıları hatırlatıldı. 15 Temmuz gecesi ve sonrası CHP’nin aldığı tavrının yanı sıra Yenikapı liderlerin yer aldığı mitingi de muhalefet şerhinde değerlendirildi.
“LAİKLİĞE BAĞLI BİR AJİTASYON MARİFETİ İLE…”
Muhalefet şerhinin “sonuç” bölümünde şu ifadeleri dikkat çekti:
“Yıllar içinde, devleti yıkmak, bölmek ya da ele geçirmek maksatlarının yasalarca suç olarak tarif edilen yollardan herhangi birine başvurulmadan güdülmesi bu anlamda FETÖ’yü görünmez kılmamış olsa da, örgüt meşruiyeti bakımından bir tehdit olarak ele alınmasının önüne geçmiştir. Üstelik, buraya kadar anılan onlarca bulgudan da görüleceği üzere, darbe araştırma komisyonu raporunda çözüm önerileri başlığında yanlış bir uygulama olarak anılan laikliğe bağlı bir ajitasyon marifeti ile de örgüt yıllarca müdafaa edilmiştir.
Devletin kişi ve kurumlara eşit mesafede durması gereği hiçbir şekilde yerine getirilmemiş, halkın olan belli güç odaklarınca pay edilmiştir. Bu anlamsa yetki ve sorumluluklar istismar edilmiştir. Görevi halk için halktan yana durmak olan iktidarlar, bunu bir sorumluluk değil bir yetki gibi kullanıp görevlerini suistimal etmiş, ülkeyi çeşitli travmalara sürüklemişlerdir.”
“CUMHURİYETİN BASKIN KARAKTERİNİN İSTİSMARI”
“Tüm bu tespitler çerçevesinde yapılması gereken” başlığı altında ise şu öneriler sıralandı:
“Başta temel bir yaklaşım olarak, devleti ele geçirilecek; pay edilecek bir kazanç kapısı; bir maden gibi değerlendiren görüşten derhal uzaklaşılarak ancak ve ancak halka hizmete memur olunan bir makam olduğu gerçeği hatırlanmalıdır. Bu yolla güç çatışmalarının önüne geçilmesi sağlanarak, mevcut krizler aşılmalı, yenilerinin de önü kesilmelidir. Devletin iştah kabartan bir pasta gibi ele alındığı bir siyasi yaklaşımla halkın kazanımına dair hiçbir netice elde edilemediği gibi, kayıpların da hat safhada olduğu açıktır.
Cumhuriyetin baskın karakteri olan halkçılığın bu anlamda istismarı gizlenemez boyutlara ulaşmıştır. Bu bakımdan yapılması gereken ilk iş, halk yararına olmayan ve belli kesimlere iltimas tanıyan tüm uygulamalar ve tutumlardan uzaklaşmaktır.
Bu yaklaşım ile, ülkenin içinde bulunduğu durumu görmezden gelmemekle birlikte, devletin kılcallarına kadar yerleşmiş tüm örgütlü yapılar ile kararlı bir mücadele içinde olunmalı ancak mücadelenin şeffaflığı ve adaleti konusunda, ülkeyi bugünlere getiren ikircikli ve şaibeli yaklaşımlardan ders çıkartarak menfaatçilikten uzak durulmalıdır. Bu mücadelenin kinci ve rekabetçi olmaması, ülkenin geleceğini açısından yaşamsal önem taşımaktadır. Şiddetli politikaların, tehditleri uzun vadede radikalleştirerek, içinden çıkılması güç karmaşık yapılara dönüştürme potansiyeli taşıdığı açık bir gerçektir.
Devlet bir yandan suç örgütlerinden temizlenirken, hak kayıplarının önüne geçecek şeffaflıkta süreçler izlenmeli, bir yandan da uzun vadede yaşanabilecekleri öngören adımlar atmalıdır. Aksi durumda kamu yönetimi, farklı maksatlarla bir araya gelmiş grupların yönetimine benzemekten kurtarılamayacaktır. Devlet makamları bir tür ödül ve her türlü amacın uygulanabileceği sınırsız özgürlük alanları olmaktan bu bakımdan kurtarılmalıdır. Bu yaklaşımın benimsenmediği bir ortam tam da ancak OHAL ile idare edilebilir bir ortamdır ve bunun bir yanlışlığın başka bir yanlışlıkla yeniden üretilmesinden başka bir açıklaması yoktur.
Başta eğitim ve yargı alanında belirli grupların çıkarlarının öncelendiği düzenlemeler yaparak amaçlananın bir çözüm olmadığı aşikardır. Devlet kademelerinde alan hakimiyeti stratejileri ile tasarlanan her adım, devleti yıkmak üzere atılan herhangi bir adımdan farklı değildir.
Anayasa değişikliği ardından gerçekleşen HSK seçimlerinde adayların özgeçmişlerinin ortaya koyduğu durum da göstermiştir ki yukarıda tavsiye edilen şeffaflık yaklaşımı, yaşanan tüm yıkımlara rağmen reddedilmektedir ve bu anlamda ülke yeni yıkımlara açıktır. Bu bakımdan 15 Temmuz darbe girişiminden bu güne yaşananlara ayna tutan bu rapor bir anlamda da iktidar anlayışını gözler önüne seren bir turnusol kağıdı işlevi görmektedir.”
“KONTROLLÜ DARBE”
Çokça tartışılan “Kontrollü Darbe” de muhalefet şerhinde tekrarlandı. “Kontrollü Darbe” başlığı altında şunlar anlatıldı:
“15 Temmuz 2016 gerçekleştirilen kanlı ve hain kalkışma bu memleketin masum yurttaşları için beklenmeyen, şok edici ve dehşet verici bir gelişme olmuştur. Ancak bu hain darbe girişiminin olacağını bilen ve bekleyenler de vardır.
15 Temmuz darbe girişiminden aylar önce yazılan yazılardan darbe girişiminin bilindiği hatta bu girişimin hazırlık sürecinin takip edildiği anlaşılmaktadır. Bu konuda en açık kanıt darbeden 4 ay önce Fuat Uğur’un Türkiye Gazetesinde 24 Mart 2016, 2 Nisan 2016 ve 21 Nisan 2016 tarihlerinde yazdığı üç yazısıdır.
Fuat Uğur’un 24 Mart 2016, 2 Nisan 20016 ve 21 Nisan 2016 tarihli yazılarında kamuoyuyla paylaştığı bilgiler 15 Temmuz hain darbe girişiminde ve sonrasında aynen gerçekleşmiştir.
Fuat Uğur ve benzeri yazarların darbeden aylar öncesi paylaştığı bu yazılar MİT için açık istihbarat kaynağı olup, Fuat Uğur’un bildiklerini MİT’in bilmiyor olması düşünülemez.
Kanlı darbe girişimi sonrası düzenlenen Savcılık iddianamelerinin incelenmesinden cemaatin darbe hazırlıklarına 2015 son aylarından itibaren başladığı anlaşılmaktadır. Darbeye hazırlık faaliyetleri Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş tarafından yürütülmüştür. Adil Öksüz ve diğer planlayıcılar darbe girişiminden çok önce cemaat bağlantısı devlet tarafından bilinen isimlerdir.
Bu isimler Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki örgüt elemanlarıyla bağlantı kurarak hazırlık faaliyetlerini yönetmiş, sıklıkla ve aynı zaman dilimlerinde ABD’ye seyahat etmişlerdir.
Darbeye hazırlık sürecinde üst düzey cemaat imamı oldukları darbeden çok önce bilinen Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş tarafından darbeye hazırlık amaçlı birçok toplantı yapılmış ve bu toplantılara onlarca üst rütbeli subay katılmıştır.
(…)
15 Temmuz darbe girişiminin hemen öncesinde öngörülen darbenin öncül belirtileri ortaya çıkmıştır. 14 Temmuz 2016 tarihinde yani kalkışmadan bir gün önce Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la birlikte Özel Kuvvetler Komutanlığı 4. Dönem Özel Kuvvetler İhtisas Kursu Mezuniyet törenine katıldığı, önceki yıllarda böylesine bir törene katılma geleneği olmadığı, bu tören sonrası MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la Özel Kuvvetler Komutanlığı bahçesinde 18:00 – 00:30 arası yaklaşık 6,5 saat boyunca baş başa görüştüğü ifadelerle ortaya çıkmıştır.
Kara Kuvvetleri Komutanı’nın 15 Temmuz günü İzmir programını erken keserek rutin YAŞ görüşmeleri için Ankara’ya çağrılması ve aynı uçakta hain darbe girişiminin başında en yüksek rütbeli subayı olan Org. Akın Öztürk’ün olması ve aynı gün darbe girişiminin başlaması izaha muhtaç bir durumdur.
İhbarcı O.K. ‘aynı cemaatten’ vurgusuyla ‘kalkışmanın bir cemaat operasyonu ve bir darbe girişimi’ olduğunu açıkça söyleyerek durumun vahametini ortaya koymuştur. Bu koşullar altında MİT Müsteşarının Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a derhal bilgi vermemesi ve güvenlik birimlerini teyakkuz haline geçirmesi gerekirken bu görevini ihmal etmiş olması anlaşılamamaktadır.
(…)
Genelkurmay Başkanı gerek savcılığa verdiği ifadesinde gerek TBMM Araştırma Komisyonu’na gönderdiği tarihsiz yazısında olayın öğrenilmesini müteakip alınabilecek tüm önlemleri aldığını bildirmektedir. Ancak alınan bu önlemlerin yetersiz olduğu ve Genelkurmay Başkanı ve bazı Kuvvet Komutanların darbeciler tarafından enterne edilerek rehin alındığı da üzücü bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Genelkurmay Başkanı’nın tüm kuvvet komutanlıklarına 18:30’da hareket merkezleri aracılığıyla ilettiği emirler saat 19:26’da adreslerine ulaşmıştır. Bu emirlere rağmen TSK’nın komuta kademesinin önemli bir kısmı düğünlere katılmış ve düğünlerde derdest edilerek enterne edilmiştir. Bu durum izah edilememektedir.
MİT’in bildiği ve dış makamları bilgilendirdiği Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın öngörülen bu darbe başladıktan sonra Cumhurbaşkanı’nın ‘darbeyi eniştemden öğrendim’ demesi Başbakan’ın ‘eşten dosttan öğrendim’ demesi ve sanki hiç bilmedikleri ve beklemedikleri şok edici bir gelişmeyle karşılaşmış gibi davranmaları anlaşılamamaktadır.
Öngörülen darbe girişimi 15 Temmuz günü öğleden sonra 14:20 itibariyle öğrenilmiş ancak yukarıda belirtilen bilgi ve bulgular ışığında gerekli bilgilendirmelerin yapılmadığı ve etkin önlemler alınmadığı anlaşılmıştır. Bu ihmaller zinciri sonucunda 15 Temmuz hain kalkışması önlenmeyen darbe girişimi olarak tarihe geçmiştir.
15 Temmuz hain darbe girişimi bütün muhalefet partilerinin, sivil toplum kuruluşlarının, kamu kurumlarının ve halkımızın kahramanca girişimi ile bastırılmış ve bu direniş sırasında 249 yurttaşımız şehit 2193 yurttaşımız gazi olmuştur.
(…)
En son yapılan haksız, hileli ve mühürsüz referandumla parlamenter rejim rehin alınmış yerine gayri meşru bir Başkanlık rejimi kurulmuştur.
Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere 15 Temmuz hain darbe girişimini sonuçları kullanılmış ve karşı darbe gerçekleştirilmiştir. Bu sebeplerle 15 Temmuz darbe girişimi karşı darbe yapmak amacıyla sonuçları kullanılan bir darbe girişimidir.
Muhalefet şerhimizde detaylarıyla anlatıldığı üzere 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi Öngörülen, Önlenmeyen ve Sonuçları Kullanılan bir Kontrollü Darbe olarak tarihe geçmiştir.”
CHP’DEN YAZILI AÇIKLAMA
CHP’den yapılan yazılı açıklamada ise muhalefet şerhine ilişkin özet yer aldı. Yazılı açıklamada şunlar denildi:
“AKP iktidarının sonu 16 Nisan referandumu ile başlamıştı, işte bu rapor tam da bu başlangıcın tarihi belgesidir. Bu rapor görevlerini sorumluluklarını yerine getirmeyen, yaptıklarının hesabını vermeyen, vaatlerini yerine getirmeyen, sözlerinin arkasında durmayan, seçimle gelen fakat halkın oylarını zapt eden bir iktidarın tam bir röntgenidir. Dev bir iktidar makinasının tarihi çarpıtma operasyonu karşısında halk(ın) partisinin halk için yapmaya talip olduklarının belgesidir. Bugün açıkladığımız rapor, tüm bu baskı ortamına rağmen kimsenin önünü alamayacağı türde bulguları içermektedir. Hakikat, siz onu gizlemeye çalışsanız da orada bir dış dünya gerçekliği olarak duran şeydir. Komisyonun 600 sayfa ile maskelemeye çalıştığı hakikati biz burada 300 sayfa ile tarif ettik. Artık hiçbir şüpheye mahal vermeksizin bilinmesi gereken bir şey varsa o da, 15 Temmuz gecesi kalkışılan bir darbe girişiminin, iktidarın kendi ikbali, arzuladığı rejim için bir bunu fırsata çevrildiğidir. Aksini iddia eden kim olursa bu rapor her an her durumda ulaşılabilir durumdadır. Hakikat artık sözü aşmıştır, artık hakikat hamaset ve gündelik siyasi manevraların gölgesinde kalamayacak kadar, gün gibi, güneş gibi açıktır. Geride bıraktığımız 15 yıl artık, bugün elinizdeki raporun da satır satır gösterdiği gibi değişen Türkiye’de varılıp gelinen enkazın tarihinin yazıldığı bir 15 yıl olarak hatırlanacaktır. Ve bu enkazın adı AKP’dir.”
Odatv.com