İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı’nın “sağlık sorunları” gerekçesiyle tahliye edilmesinin ardından eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın damadı Ekrem Yeter de 4 gün tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı.
Damatların tahliyesi kamuoyunda büyük tepkiye neden oldu. Hükümete yakın medyanın gündeminde de “damatlar” var.
Türkiye gazetesinden Fuat Uğur köşesinde “damatların” tahliye edilmesinin FETÖ oyunu olduğunu ileri sürdü. Uğur “Evet, FETÖ’cü deniyor onlara ve bu kez “Damatlar” adlı oyunu sahneye koyup yönettiler. Herkes öylece izledi. Hatta oyun öylesine interaktif yapılandırılmıştı ki vicdanlı ya da tarafsız olmak adına damatları Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan ya da Kadri Gürsel gibi “masum”larla karşılaştırıp özgürlük isteyenler bile çıktı. Amaç tüm tutuklu FETÖ’cülerin masum olduğu izlenimini vermekti” ifadelerini kullandı.
“HÜKÜMETİN BASİRETSİZLİĞİ YOK MU”
“Bakın her şey ne güzel, tıkır tıkır işliyor” diyen Uğur yazısını şöyle sürdürdü:
“Kadir Topbaş’ın damadı Faruk Kavurmacı uyku apnesi gibi milyonlarca kişide bulunan bir rahatsızlık nedeniyle tahliye edildi, ardından Bülent Arınç’ın damadı Ekrem Yeter elde yeterli delil olmadan tutuklanıp sonra bir başka mahkeme tarafından bırakıldı.
Ne deniyor?
Hükümet iradesiyle serbest bırakıldı!
Peki, hükûmet bu niyette olsaydı, “iradesini” tam da Cemil Barlas’ın işaret ettiği gibi ta en baştan itibaren koyar ve onların gözaltına alınmalarını önlemez miydi?
Ama hükûmetin basiretsizliği yok mu?
Sonuna dek var.
Süreci yönetebilme, kamuoyundaki infiali yönlendirebilme kapasitesi var mı?
Yok.”
“OPERASYON ERDOĞAN’A”
Asıl operasyonun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik yürütüldüğünü iddia eden Uğur “Skandal tahliyelerin faturası Erdoğan’a kesilerek hem FETÖ ile mücadelenin tökezlemesi, hem de Cumhurbaşkanı’na inancın zayıflaması isteniyor. Bu yüzden, herhangi bir tutuklamada ya da tahliyede rahatlıkla konuşan bakan ya da milletvekillerinin sanki bir yerden işaret almış gibi susmaları ve konuşmamaları, yürütülen algı operasyonunu daha da güçlendirmekten başka işe yaramıyor. Burada birinin çıkıp da “Bu, yargının kararıdır, daha ne dememi bekliyorsunuz” diye açıklama yapması inanın hiçbir şey ifade etmiyor. Üstelik bir de Başbakan’ından bakanlarına dek danışmanlar ordusu sıra sıra dizilir durur. Ne iş yaparlar çok merak ediyorum” diye yazdı.
“TOPBAŞ’I FETÖ İLE İRTİBATLI GÖSTERMEK AYIPTIR”
Star yazarı Resul Tosun ise Kadir Topbaş aleyhinde yapılan yayınların AKP’yi yıpratmayı hedef aldığını ileri sürdü. Tosun “Cemaat olarak bilinen yapıyla 17/25 Aralık öncesi ilişkisinden dolayı hiç kimseyi töhmet altında bırakmamamız gerektiğini daha önce yazmıştım. Topbaş da, kızını 17/25 Aralık’tan sonra evlendirmemiştir! Dolayısıyla Topbaş’ı FETÖ ile irtibatlı göstermek ayıptır, günahtır” ifadelerini kullandı.
“PARTİYE ZARAR VERİR”
Köşesinde “Erdoğan nasıl lider olarak Türkiye’nin yüz akıysa Topbaş da İstanbul’un dolayısıyla AK Parti’nin yüz akı başarılı bir başkandır” diyen Tosun yazısına şöyle devam etti:
“Ankara’yı şehir yapan ve başarılı bir başkan olan Gökçek, son yerel seçimleri kıl payı kazanmışken Topbaş’ın büyük bir fark ile kazanmasını iyi değerlendirmek gerekir.
Topbaş siyasi polemiklerden uzak işine odaklanmış bu yüzden de partili olmayanların bile takdirini kazanmış bir şahsiyettir. Yani AK Parti’nin artısıdır.
Unutmayalım 2019 Mart ayında yapılacak yerel seçimler Kasım’daki genel ve başkanlık seçimlerinin gerçekçi anketi olacaktır.
İstanbul Türkiye’nin aynasıdır. Topbaş faktöründen istifade etmek gerekirken damadıyla onu yıpratmak sadece İstanbul seçimlerini değil cumhurbaşkanlığı seçimlerini de etkiyecek bir tutumdur.
Ayrıca yargıyı bu nasıl etkilemedir ki, Topbaş damadının 21 gün gözaltında tutulmasını engelleyememiş, 8 buçuk ay tutuklu kalmasını müdahale edememiş?!! Adam beraat de etmemiş tutuksuz yargılanıyor!
Varsa irtibatı iltisakı darbe girişimine dahli, kararı verecek olan yargıdır.
Dolayısıyla damat damat diyerek sürekli AK Parti’nin önemli isimlerini itibar suikastına maruz bırakmak, partiyi yargıya müdahale ediyor göstermek partiye zarar verir.”
Verilen kararlar yanlışsa hakimlerin eleştirilmesi gerekir diyen Tosun “Partili isimlerin öne çıkarılması siyasi bir propaganda yöntemidir. Partiyi desteklediklerini söyleyenlerin bu söylemi kullanmaları, hem parti içinde fitne çıkması amacına hem de çevresindeki önemli isimleri itibarsızlaştırarak Erdoğan’ı yalnızlaştırma hedefine hizmet anlamına gelir” dedi.
“HANGİLERİ KAVURMACI VE YETER KADAR ETKİN”
Yeni Akit gazetesi yazarı Kenan Alpay ise yargının kararlarının giderek tartışmalı hale geldiğini belirterek “Üstelik bu tasvir klasik ve kronik bir yıpratma taktiği olarak devrede tutulan bir kara propaganda operasyonu değil. Düşmanlık niyetiyle söylenenler veya bireysel aldanışlar, hesaplar, beklentilerden çok başka bir durum var ortada. İtham ederek, sesini kısarak, alay konusu yaparak ne sorunlar yok edilebilir ne de yargı süreçleri hukuk ve toplum nezdinde temize çıkarılabilir. İtiraz ve eleştirilere daha önemlisi türlü itham ve şaibelerle mağdur edilenlerin sesine, feryadına bir an önce kulak kesilmek icap ediyor” diye yazdı.
“Kavurmacı ve Yeter’in tahliyelerinin adalet ve siyasetin üzerine kara bir damat gölgesi düşürmemiş midir” diye sonra Alpay “Kavurmacı FETÖ’nün sermaye örgütlenmesi olan TUSKON’un kurucu ve yöneticilerinden biri. Yeter ise FETÖ’nün tıpçı örgütlenmesi olan Uluslararası Sağlık Federasyonu’nun (USAF) başkanı. Eğer FETÖ ile mücadele sıklıkla vurgulandığı üzere devlet ve toplum için bir hayat memat meselesi ise bu tahliyeler neden yapıldı? Asker, polis, hâkim ve savcı dışında halen cezaevlerinde FETÖ suçlamasıyla bulunanlar içerisinde hangileri Kavurmacı veya Yeter kadar etkin ve belirleyici olmuştur ki onlar için şartlı tahliye kararı verilememektedir?” diye yazdı.
“BÜYÜK FELAKET KAÇINILMAZ DEMEKTİR”
Akit yazarı Alpay şu ifadeleri kullandı:
“Hayır, zenginlere, üst düzey yöneticilere veya belli ailelere yönelik kronik bir düşmanlığım yok. Zaten asli mesele “neden onlar tahliye edildiler?” sorusunda değil. Öncelik neden haklarında doğru düzgün bir suç delili olmayan, kimi ihbar ve zanlarla binlerce insan haklarından mahrum edilmektedirler? Adalet Bakanı Bozdağ’ın asla ve kat’a vurgularıyla güçlendirdiği ayrımcılık ve imtiyaz iddialarını reddi toplumda itibar görmüyor. Kamuoyu hukukun gölgelendiği, kişiye özel muamelelerin arttığı yönünde bir kaygıyı, itirazı giderek büyütmektedir.
Aylarca mahkemeye çıkarılmamış insanlar var. İddianamesinde ciddi hiçbir suç delili bulunmadığı halde tutuklu yargılanan binlerce insanın ailesi acı çekiyor. Tam da bu süreçte ‘damat’ kategorisinde bulunan iki kişi için yıldırım hızıyla tahliye kararı çıkarılıyor! Üstüne yapılan değerlendirmede Sayın Bozdağ şu cümleleri kuruyor: “Türkiye bir hukuk devletidir. Yargılamaları da hukuk devletinin ön gördüğü kurallar içerisinde olmalıdır, oluyor ve olmaya da devam edecektir.” Oysa darbeler ve darbecilerle mücadele süreci bizzat yargı mekanizması ve siyasal irade tarafından sergilenen çelişkili ve çifte standartlı tutumlarla zaafa uğratılmaktadır.”
Alpay köşesinde “Kitlesel tutuklamalara hız veren yargı çok sayıda insanı mağdur ediyorken işin merkezinde bulunan insanları ise aklamaya, kurtarmaya endekslenirse büyük felaket kaçınılmaz demektir. Faturanın sadece savcı ve hakimlere çıkacağını, siyasi iradenin toplum nezdinde hep masun kalacağını zannedenler fena halde yanılıyorlar” diye yazdı.
“HERKES BU YÜZDEN KORKUYOR VE SUSUYOR ARTIK”
Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk ise son günlerde iftar ve sahurlar nedeniyle farklı insanlarla konuştuğunu belirterek şöyle devam etti:
“Daha çok siyasetçi, bürokrat ve gazetecilerin olduğu bir iftarın ana konusu, yapıcı da olsa eleştiri yapanların başına gelenler. Ankara’dan biri anlatıyor:
‘En küçük eleştiri yapanı aforoz ediyorlar. Halbuki insanlar daha doğruyu, daha iyiyi bulmak için bu yapıcı eleştirileri dile getiriyorlar. ‘Hayır, senin eleştirmeye hakkın yok’ diyen çullanıyorlar üzerimize. FETÖ’cü diyorlar. Onu diyemeyeceklerse, türlü türlü kulp buluyorlar. ‘Hocacı, Gülcü, Kraliçenin adamı’… Anında yalnızlaştırılıyoruz, ötekileştiriliyoruz. Herkes bu yüzden korkuyor ve susuyor artık. Ne oluyor Allah aşkına? Bu linç edenler kimden cesaret alıyor? Neden kimse dur demiyor bunlara?’
Bu sözleri sarf eden kişiye, herkes kafasını sallayarak destek veriyor. Medya dünyasından, bürokrasiden, politikadan gelmiş insanların yüzünde aynı mutsuz ifade. İnsanların birbirine güveni zedelendi. En iyisi susmak, risk almamak, hiç konuşmamak… Birçok kişinin bulduğu çözüm bu. Oysa doğruyu söyleyen dost, en büyük nimettir.” ifadelerini kullandı.
“İNSANLARIN ADALETE OLAN GÜVENİNİ DE ÖLDÜRDÜLER”
Yazısında FETÖ davalarına da değinen Öztürk “Tutuklu bulunan, ihraç edilen insanlara da savunma hakkı verilse, belki onlar da serbest kalacak, haklarını geri alacaklar” dedikten sonra şu ifadeleri kullandı:
“Bu lanet FETÖ örgütünün yol açtığı en büyük tahribatlardan biri adalet duygusu oldu. Sadece yargı sisteminin felç olması değil mesele, insanların adalete olan güvenini de öldürdüler.
Bir toplumda adalete olan güven kaybolursa, o toplumda büyük yozlaşma, mafyalaşma ve savrulma yaşanır. Son dönemde mafya ile sorunlarını çözmek isteyen çok sayıda insan var. Bunların bir kısmı da ünlü insanlar.
Bu yüzden bir toplum için en büyük tehlike, adalet inancını yitirmesidir. Ne olursa olsun, insanlara savunma hakkı vermek gerek. Aylardır tutuklu bulunan insanlar hala mahkeme önüne çıkmadı. Hızlandırmak gerek. Onlar da hakim karşısına çıksa belki de serbest bırakılacak.”
“HEPİMİZ YOZLAŞMA TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ”
İş dünyasından insanlarla da konuştuğunu söyleyen Yeni Şafak yazarı Öztürk “Ekonominin yönetiminden ihalelere, adil paylaşımdan belediyelerdeki işleyişe, gelecek kaygısından, dünya piyasalarıyla rekabete kadar her konuda konuştuk. Benim de müteahhitlere, iş adamlarına yönelik eleştirilerimi dinleyince, kendilerini de işin içine katıp, ‘hepimiz bir yozlaşma tehlikesiyle karşı karşıyayız’ dediler” diye yazdı.
Odatv.com