İhsan Çaralan / Evrensel
Kılıçdaroğlu, Ankara-İstanbul yolunda ‘Adalet Yürüyüşü’nü sürdürürken, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere çeşitli illerde ‘Adalet Nöbeti’ adı altında etkinlikler de yayılıyor. İzmir’den de İstanbul’a yürüyüş dün başladı.
Yürüyüş ve etkinlikler yayılırken ülke sathında “adalet” talebi etrafındaki saflaşma da sürüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yürüyüşün ilk günü Anayasa’nın 138. maddesine dikkat çekip, yürüyüşün “bağımsız yargıyı” baskı altına alma amaçlı olduğunu ilan etmesi kendi saflarına bir çağrı mahiyetindeydi.
AKP-MHP koalisyonunun küçük ortağı Bahçeli ise Cumhurbaşkanından bile önce davranmış; sadece CHP’yi eleştirmemiş, karşı bir yürüyüş örgütleyip yürüyüşü provoke edebileceklerini belirterek, yürüyüşçüleri tehdit de etmişti!
Elbette Başbakan ve Adalet Bakanı da boş duramazdı; onlar da CHP ve Kılıçdaroğlu’yu Türkiye’yi dünya aleme şikayet etmek, yargıç bağımsızlığına müdahale etmekle suçlamakta gecikmediler. Onlar bir adım daha atarak, yürüyüşün yasa dışı olduğu ve derhal son verilmesi gerektiği çağrıları da yaptılar.
‘Adalet Yürüyüşü’ne karşı çıkanlara önceki gün BBP Genel Başkanı Destici de katıldı; yürüyüşle bir yere gidilmeyeceğini ve yürüyüşten vazgeçilmesini istedi.
‘HAYIR’ CEPHESİ YENİDEN OLUŞUYOR
Kılıçdaroğlu’nun ‘Adalet yürüyüşü’ne ve ülke sathında ‘adalet talebi’yle eylemler yapılmasına destek ise, daha yürüyüş kararının hemen arkasından başlayarak hızla yayıldı. HDP, EMEP, ÖDP… ilerici demokrat siyasi çevreler ve emek örgütleri açıklamalarla CHP’nin kararına destek verdiklerini açıkladılar. Dün de EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan ve EMEP MYK Üyesi Levent Tüzel Ankara-İstanbul yürüyüşüne
katıldı.
Anktikapitalist Müslümanların sözcüsü konumundaki İhsan Eliaçık, MHP’nin Muhalefetinin Sözcüsü Meral Akşener, Saadet Partisi de ‘Adalet Yürüyüşü’ ne destek açıkladılar.
Süreç ilerledikçe de desteğin genişleyip büyüyeceğini gösteren belirtiler var.
“Adalet” talebi etrafında ve karşısında oluşan tablo da iki ay önce yapılan “anayasa değişikliği referandumu”nda oluşan tablodur. O gün, “tek parti tek adam rejimi”ne “hayır” diyerek Anayasa değişikliğine karşı çıkanlar şimdi ‘adalet’ talebi etrafında bir kez daha birleşiyorlar.
Kuşkusuz bu tablonun şaibeli referandumdan iki ay sonra somut bir talep olarak “adalet talebi” etrafında yeniden oluşması referandumda oluşan saflaşmanın bir rastlantı olmadığını tersine Erdoğan-AKP iktidarının Türkiye’yi sürüklediği “tek parti tek adam rejimi” karşısında ciddi ve henüz bir araya gelerek konuşmasalar da, giderek kalıcılaşan bir güç birliğinin oluştuğunu göstermektedir.
REFERANDUM ÇALIŞMASININ DERSLERİYLE!…
Kuşkusuz bir gazeteci-milletvekiline gazetecilik faaliyetinden dolayı “müebbet hapis” verilmesi ve Yargıtay süreci bile beklenmeden tutuklanması karşısındaki tepki, ülkede yargının geldiği yeri (Getirildiği yeri demek daha doğru) göstermesi bakımından herkes için uyarıcı olmuştur.
Bugün gelinen yerde; dün, emekçiler arasında Erdoğan kültünün bakısıyla referandumda “evet” diyenlerin azımsanmayacak bir kesiminin de yargının getirildiği aşamayı görerek, “adalet talebi” etrafındaki mücadeleye katılabileceklerini göz ardı etmemek gerekir. Yani, bugün “adalet talebi” etrafındaki mücadeleye destek vererek herkesin, daha önce “evet mi hayır mı” dediğine bakmadan mücadeleye katılmalarının teşvik edilmesi, ajitasyon dili ve tutumun buna uygun olarak geliştirilmesinin çok önemli olacağı ortadadır.
Demek ki, bugün “referandum”dan bile geniş kesimlerin harekete geçirilebileceği bir döneme girdiğimizin farkında olarak, “Tek parti tek adam rejimi”ne karşı mücadeleyi yenilemek için çalışmak, mücadeleni ilerletilmesinin ön şartı durumuna gelmiş bulunmaktadır. Özellikle de yerellerde oluşturulacak mücadelenin bu perspektifle ele alınması, mücadeleye katılacak her kesimi ve herkesi kapsayan bir mücadele hattının örgütlenmesi dönemin görevi olarak önümüze çıkmıştır.
Referandum dönemindeki mücadelenin kazanımları, ortaya çıkardığı imkanlar ve dersler çalışmanın başlıca dayanağıdır. Yoğun bir aydınlatma ile mücadelenin geliştirilmesi; etkinliklerin herkesin katılacağı bir anlayışla düzenlenmesi, aydınların, akademisyenlerin, yerel tanınmış demokrat kişilerin bu faaliyet içinde yer almaları için çaba harcanması günün sıcak görevi olarak ortaya çıkmıştır.