/ Birgün
15-16 Temmuz 2016 ‘cehennemî gece’ ve sonrası olayların ne kadarı biliniyor? Bunu bilmiyoruz; bilinen ise, Anayasa ve hukuk dışı, hatta keyfi bir yönetimin kalıcılaşma çabası. Nasıl?
20-21 Temmuz gecesi ilan edilen olağanüstü halde (OHAL) KHK (Kanun Hükmünde Kararname) dizisi, Anayasa’nın yerini almaya başladı. O sırada, MHP Genel Başkanı, ‘anayasa dışı yönetim’e dikkat çekerek bunun suç olduğunu vurguladı.
Ekim 2016’dan itibaren Anayasa değişiklik süreci, Türkiye’nin gündemine damgasını vurdu; ama hem bu süreçte, hem de OHAL KHK yapım ve uygulaması sırasında, Anayasa tamamen askıya alındı. OHAL KHK için, “kanun hükmünde değil, anayasa hükmünde” diyenler olduysa da, aslında anayasal çerçeve dışında hazırlandı ve uygulandı. Öyle ki, başvuru ve bilgi edinme yolları bile kapatıldı; bu irade devam ediyor…
Kopma dönemlerinde bile…
Yakın tarihimizde tanık olunan darbeler, anayasa ve demokratik düzeni kaldırdı; ama önüne bir hedef koydu: Hukuk yoluyla sivilleşme ve normalleşme.
Kopma dönemlerinde bile, ‘hukuka dönüş’ gözetildi; şimdi ise, resmen yürürlükte bir Anayasa var (hatta çifte); fakat hukuk ve adalet hedefi gündem dışı… Üzerinde durulması gereken asıl konu bu. On yıl öncesi Ergenekon davasını hatırlayalım. Her şey yolunda idi, iktidardaki AKP için. 2010 Anayasa değişikliği, yine aynı çevreler için bir devrimdi. Bugün ise, iktidar partisi ve destekleyicileri için, 16 Nisan referandumu ve OHAL KHK uygulaması, ‘başarım ölçütü’. Mesela Davutoğlu, ‘devlette vicdan ve adalet’ ve ‘susmayan cesaretle konuşan bilim adamları’ özlemini (T. Akyol, Adalet yürüyüşü, 28.6), keşke iktidarda iken dillendirebilseydi.
Şimdiki Başbakan ise, ulusal politika olarak ‘hukuk ve adaleti’ hedef olarak belirleme yerine, bunu talep edenleri ‘milli olmama’ söylemiyle itibarsızlaştırmaya çalışıyor.
‘15 Temmuz Anayasası’ ile ‘Adalet Yürüyüşü’, milli ve yerli olma bakımından ne ifade eder?
Anayasa, yerli ve milli mi?
6771 sayılı Kanun, usul ve içerik açısından, sadece Türkiye’ye değil, Osmanlı’ya da yabancı bir metin. Usul olarak; OHAL koşulları kullanılarak tepeden dayatıldı:
Sayın B. Yıldırım’ın, “70 günde yüzde 30’u 51.4’e çıkardık” (6 Haziran, Hürriyet) sözleri, şu üçlü gerçeğe işaret ediyordu:
–AK Parti tabanı: Daha önce hazırlanan anayasa metin ve raporlarında çözüm, rejim içinde arandığı için, parti seçmeni, kendisine dayatılan düzenlemeye mesafeli idi.
–OHAL koşullarında anayasal bilgilenme hakkı: Seçmenler, 18 madde, torba madde ve geçiş hükümleri konusunda bilgilenemedi.
-‘Plebisiter halkoylaması’: Anayasa değişikliği, ‘Cumhurbaşkanı projesi’ olarak sunuldu ve kişiye oy vermesi sağlandı; haliyle, anayasadan çok ‘kişi oylaması’ yapılmış oldu.
İçerik olarak; Kanun, pozitif anayasa hukuku, siyasal uzlaşı metni ve toplumsal birikimin sağladığı ortak paydaların tümüne yabancı olduğundan, evrensel olması bir yana, ne yerli ne de milli (Bkz. 16 Nisan’da Halkoyuna sunulacak olan ‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’ üzerine Teknik-Bilimsel Rapor).
OHAL KHK döneminde, ‘milli’ sıfatı sadece Milli Güvenlik Kurulu’nun ‘kullanım tarzı’ için geçerli kılınmak istendi; o da Anayasa-dışı bir şekilde: “Milli Güvenlik Kurulunca Devletin Milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar”, OHAL KHK’leri için genel geçer bir kayıt olarak kullanıldı; ek listeler yoluyla, Başbakanın deyimiyle, “yakıldı” on binlerce kamu görevlisi. Oysa, MGK karar alma yetkisine sahip değil.
Yürüyüş: Yerli ve milli
Adalet Yürüyüşü, anlamı ve amacı bakımından, Türkiye’nin ulusal sorununa yine ulusal temelde ve ölçekte çözüm arayışını ifade ediyor (Bkz. ‘Anayasa/Adalet ve haysiyet’, BirGün, 22.6.17).
Pazartesi günü, CHP öncülüğünde Ankara-İstanbul güzergâhında yürütülen hareketin sadece bir ‘Adalet Yürüyüşü’ değil, daha çok bir ‘Türkiye Yürüyüşü’ olduğunu gözleme fırsatım oldu.
Ulusal ötesi: Çelişen etki…
Anayasal ve barışçıl yöntemle, yine ilkeleri Anayasa’da belirlenen ‘demokratik hukuk devleti’ için yapılan bu özgün yürüyüş, ulusal olmakla birlikte, demokrasi/adalet ve hukuk mücadelesi için ulusal-ötesi etki ve esin kaynağı olmaya aday.
Kuşkusuz, 16 Nisan metni de, ulusal-ötesi etkiye sahip olabilir; fakat kişisel iktidar temelinde otoriter rejimleri özendirme yönünde…
Bu nedenle, Hükümet Başkanı’nın, ‘Türkiye Yürüyüşü’nü itibarsızlaştırma yönünde çaba harcamak yerine, ‘sürdürülebilir olmayan Anayasa nasıl milli hale getirilebilir’ sorusu üzerinde kafa yorması, ülkemizin geleceği için yaşamsal.
görsel: siyasihaber3.org