Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:
Aziz vatandaşlarım, benimle birlikte 450 km’yi kat eden sevgili arkadaşlarım. Sevgili adalet arayışcıları. Maltepe meydanından bütün Türkiye’ye gönül dolusu muhabbetler gönderiyoruz.
15 Haziran 2017’de sabah saatlerinde Ankara Güvenpark’ta başladığımız yürüyüşü Maltepe’de noktaladık ama kimse bu yürüyüşün bir son olduğunu düşünmesin. Herkes şunu çok iyi bilsin ki, 9 Temmuz yeni bir adımdır, yeni bir iklimdir, yeni bir tarihtir. 9 Temmuz yeni bir doğuştur. Ankara’da yürüyüşe başladığında bir grup yurttaşımızla beraber ilk gün 21 kilometreyi 10 dakikalık arayla bitirdik. 10 dakika bir yerde mola verdik ve 21 kilometreyi tamamladık. Yol boyunca bizi yüreklendiren, destek veren Ankara, Kahramankazan, Kızılcahamam, Mulak, Gerede, bolu, Kaynaşlı, Düzce, Hendek, Adapazarı, İzmit, Gebze ve İstanbul’a yürekten teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.
Bize sofrasını açan, ayranını ikram eden, çayını ikram eden, yemek gönderen, topladığı kır çiçeklerini sevgiyle bize veren, hayır dualarım sizinledir diye annelere, babalara, dedelere şükran borçluyum. Buradan onlara teşekkürlerimi gönderiyorum. Yol boyunca büyük bir kısmını birlikte yürüdüğümüz Harp Okulu’ndayken tutuklanan oğlu için yürüyen Veysel Amca’ya da teşekkürlerimi gönderiyorum.
“Kemal Kılıçdaroğlu herkese saygılıdır”
Ve tabii ki yolda gelirken bizi protesto eden sevgili vatandaşlarımız da vardır. Kemal Kılıçdaroğlu herkese saygılıdır. Onlara da teşekkür ediyorum. Bu ülkeye birinci sınıf demokrasini getireceğiz. Herkes düşüncesini ifade edebilecek. Bir teşekkürüm de güvenlik güçlerimize. Ankara’dan İstanbul’a kadar polisinden jandarmasına bütün güvenlik güçleri bizim burada sağlıklı olarak toplanmamız için çaba harcadılar. Hiçkimse unutmasın biz yürürken taşkınlık yapacağımızı düşünüyorlardı. Vurup kıracağımızı düşünüyorlardı. Dünyanın en barışçıl eylemini yaptık.
Hiç kimse unutmasın, taşkınlık yapacağımızı, yürürken vurup kıracağımızı düşünüyorlardı. Dünyanın en barışçıl yürüyüşünü yaptık. En barışçıl eylemini yaptık. Bütün 80 milyona sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Bir acı kaybımız oldu; Hasan Tatlı kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Allah’tan rahmet diliyoruz. Ailesine, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. İki güzel kızı yine yürüyüşe geldiler, babalarının vasiyetini yerine getirdiler. Hem başsağlığı diliyorum, hem şükranlarımı sunuyorum.
Neden yürüdük?
Neden yürüdük? Bu sorunun cevabını da izin verirseniz vereyim. Olmayan adalet için yürüdük. Mazlumların hakkı için, hapisteki milletvekilleri, tutuklu gazeteciler için yürüdük. Bugün Sözcü muhabiri Gökmen Ulu’nun doğum günü. Kendisine buradan mutlu yıllar diliyoruz. İçeridesin kardeşim biliyorum. Ama unutma Maltepe Meydanı burada, senin yanındadır.
Üniversiteden atılan hocalar için yürüdük. KHK ile üniversite hocalarının kapının önüne konulması tam bir demokrasi ayıbıdır. Geçmişte bunu 1402’likleri hatırlarsınız darbe döneminde paşalar yapıyordu. Şimdi Kaboğlu gibi dünya çapında bilinen önemli isimler kapının önüne konuldu ve yurt dışına çıkışları da yasaklandı.
“Tek adam rejimine, FETÖ’ye karşı olduğumuz için yürüdük”
Haksız yere kamudan atılanlar için yürüdük, çocuklar için yürüdük, taşeron işçiler için yürüdük, mevsimlik işçiler için, orman köylüleri için, linç edilen askerler için, hapisteki öğrenciler için yürüdük. Tek adam rejimine, FETÖ’ye karşı olduğumuz, 20 Temmuz’a karşı olduğumuz için yürüdük. IŞİD, PKK, El Nusra’ya karşı olduğumuz için yürüdük. Devlette liyakat sistemi kalmadığı için yürüdük. 15 yılda 13 kez üniversite ve KPSS soruları çalındı, bunun için yürüdük. Şiddet mağduru kadınlarımız ve çocuklarımız için yürüdük, Mavi Marmara şehitleri için yürüdük. Onursuz bir anlaşmayla hakları elinden alındığı için yürüdük. Terörist ilan edilen, hapis edilen, hak aramak açlık grevindeki kardeşlerimiz Nuriye ve Semih için yürüdük.
Korku iklimi içinde konuşamayan iş dünyası için yürüdük. Siyasi ayak ortaya çıksın diye yürüdük. 249 şehidimiz ve gazilerimiz için yürüdük. Şehitler ve gaziler arasında ayrım yapılamaz, ayrım yapılmasın diye yürüdük.”
“Sokaksa, sonuna kadar sokak”
Yürüyüşe başlayınca eleştiriler geldi, “Adalet sokakta aranmaz” diye. Bir ülkede büyük eşitsizlikler varsa, o ülkenin mahkemeleri bağımsız değil, siyasi otoriteden talimat alıyorsa, siyasi otoritenin beklentilerine göre karar veriyorlarsa, milli iradenin tecelligahı olan TBMM’nin yetkileri gasp edilmişse, TBMM dumura uğratılmışsa, basın susturulmuş veya iktidar tarafından teslim alınmışsa, o zaman adalet arayışımızın tek yeri var, o da sokaktır. Adalet, adalet, adalet. Sonuna kadar hak, hukuk, adalet diyeceğiz. Bize diyorlar ki “Adaleti niye sokakta arıyorsunuz?” 15 Temmuz’u savuşturan parlamentonun ve halkın duruşu oldu. Darbeyi durdurmak için sokak iyi, adalet için sokak kötü. Darbeyi de önleyeceğiz, adaleti getireceğiz. Sokaksa sonuna kadar sokak.
“Adalet heykelinin gözleri açık”
Adalet saraylarında görmüşsünüzdür. Adalet heykelinin gözleri kapalıdır, kulakları bağlıdır. Terazisi eşittir. Hakim ve savcılar. Adaletin ne kadar değerli olduğuna inanıyorsanız, bu adalet heykelinde şu andaki tabloyu size söyleyeyim. Heykelin gözleri bağlı değil açık, kulakları bağlı değil açık, terazisiyse hileli. Bu heykelin hakkını vermek, adaleti yeniden vermek, siyasi denetime girmek değil, adaleti dağıtmak bir vatandaş olarak, bir hakim olarak görev yapmakla mümkündür. Siyasi otoriteden emir alarak görev yapıyorsanız, siz savcı da hakim de değilsiniz. Türkiye Cumhuriyeti’nin temeline dinamit koyuyorsunuz. Bu arada Anayasa Mahkemesi’nin değerli başkanlarına, üyelerine de seslenmek istiyorum. Korkmayın, korkunun ecele faydası yok. Dik durun, onurlu durun. Korkunun ecele faydası yok. Karar verdiniz, milletvekilleri yargılanabilir ama tutuklanamaz. Neden Saray’ı kızdırırız diye ürküyorsunuz. AYM üyeleri, sizin dik durmanız, onurlu durmanız, adaleti korumanız, adaletten yana tavır almanız, Saray’ın değil, ülkenin çıkarlarını savunmanız size güç katar, Türkiye’ye güç katar. Birilerinin oyununa gelmeyin.
“Herkes umut tohumlarını yeniden eksin”
Saray size ne yaparsa yapsın. Yarın çocuklarınızın yüzüne, torunlarınızın yüzüne bakacaksınız. “Saray’dan emir geldi” diyorsunuz, lütfen o koltukları boşaltın, oraya namuslu savcılar gelsin. 450 kilometreyi büyük bir keyifle yürüdük. 50-60 kilometrede bırakırlar dediler. Baktılar, “Bu adam yürüyor.” Yürüdüm, kararlılıkla yürüdüm, torunlarımız için, geleceğimiz için yürüdüm. Hiçbir ayrım yapmadım. Herkesi kucakladım.
Bu yürüyüşle ne kazandık. Önce toplum olarak korku gömleğini çıkarıp çöp sepetine attık. Biz cesur insanlarız. O nedenle dedim, siz de korkuya teslim olmayın diye. Yalnız olmadığımızı gördük, tüm Türkiye’ye ve dünyaya yalnız olmadığımızı duyurduk. Adaletli bir Türkiye kuracağımızı gördük.
“Umut bulaşıcıdır”
Umut bulaşıcıdır. Ben umutluysam yanımdaki arkadaşım da umutludur. Maltepe umutluysa İstanbul umutludur. İstanbul umutluysa Ankara mutludur. Herkes umut tohumlarını yeniden eksin. Umudumuzu, aşımızı paylaşmasını öğrendik. Bir orman gibi kardeşçe yaşamasını özledik. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük sayfalarından birini yazdık. Destan yazdık. 80 milyona şükran duygularımı, sevgilerimi, saygılarımı ve muhabbetlerimi yine gönderiyorum.Ne istiyoruz?
Konu adalet olunca bütün farklılıklarımızı bir kenara bırakıp kenetlendik. Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli destanlarından birini yazdık. Bu destanı yazan sizlersiniz. Size, hepinize, 80 milyona saygılarımı, selamlarımı, muhabbetlerimi bir kez daha gönderiyorum.
Peki ne istiyoruz? OHAL kalksın, Türkiye normalleşsin, adliyeye, kışlaya, camiye siyaset girmesin istiyoruz. Hapiste gazetecileri olmayan bir Türkiye istiyoruz özgür medya istiyoruz. Üniversiteleri susturulmuş değil üniversiteleri konuşan bir Türkiye istiyoruz. Düşünceleri susturulmayan bir Türkiye istiyoruz. FETÖ ile mücadelenin göstermelik değil gerçekten yapılmasını ve bu darbe girişiminin siyasi ayağının kesinlikle ortaya çıkarılmasını istiyoruz. Tek adım rejimi değil demokratik parlamenter sistem istiyoruz. TBMM’nin gasp edilen yetkilerinin iadesini istiyoruz. Kadın erkek eşitliği istiyoruz. Gençler potansiyel olarak suçlu gösterilmesin itiyoruz. Toplumsal barışımızı bozan tüm anti demokratik uygulamaların eşit yurttaşlık temelinde sona erdirilmesini istiyoruz.
10 Maddelik Manifesto
Buraya gelirken bir Maltepe Çağrısı metni hazırladım. Güzel bir metin oldu. Birazdan okuyacağım.
Biz yani biz, 15 Haziran’dan bu yana yürüyen on binler, bugün Maltepe’de bir araya gelen yüzbinler olarak tüm dünyaya sesleniyoruz. Biz herkes için adalet istiyoruz. Sadece ve sadece adalet istiyoruz. 25 gündür on binlerce ağızdan hep birlikte aktardığımız hak hukuk adalet talebimizin karşılanmasını istiyoruz. Adalet bir haktır. Adalet hakkımızdır. Biz hakkımızı istiyoruz.
Bu amaçla bir araya gelen milyonlar olarak Türkiye’nin son bir yılda içine sokulduğu duruma ilişkin tespitlerimiz ve çağrımız şudur.
1. 15 Temmuz darbe girişimini bir kez daha açık ve kesin bir dille lanetliyoruz. 15 Temmuz gecesi TBMM’nin kararlı, onurlu duruşu ve halkımızın sokağa çıkarak FETÖ darbe girişimine karşı direnmesi ülkemizin anayasal ve demokratik kazanımı olmuştur. Biz buna sokağın/halkın 15 Temmuzu diyoruz. Ancak bu darbe girişiminin siyasi ayağının ortaya çıkarılması iktidar tarafından bilinçli olarak engellenmektedir. 249 şehidimizin aziz hatırası ve 2301 gazimiz için Fetullah Gülen Terör Örgütünün siyasi ayağı ortaya çıkarılmalı ve gerçek darbecilerden hesap sorulmalıdır.
2. İktidar tarafından 15 Temmuz darbe girişimi fırsat bilinerek, 20 Temmuz darbesi yapılmıştır. 20 Temmuz’da OHAL ilan edilmiş ve TBMM’nin yetkileri gasp edilmiştir. Biz buna Sarayın 15 Temmuzu diyoruz. Bir sivil darbeye dönüşen OHAL uygulamaları yasama, yargı ve yürütme gücünü tek kişide toplamıştır. OHAL derhal kaldırılmalı ve hukuk düzeni evrensel ilkelere uygun olarak yeniden tesis edilmelidir.
3. Yargıyı siyasetin emrine vermek demokrasiye ihanettir. Dolayısıyla demokrasinin, can ve mal güvenliğinin vazgeçilmez kuralı olan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmalıdır. Adil yargılanma hakkı eksiksiz bir şekilde uygulanmalıdır. “Kolektif suç” gibi insan haklarına aykırı uygulamalardan vazgeçilmelidir.
4. Bugün, OHAL uygulamalarıyla mağdurların yargıya erişim ve sosyal güvenlik hakları ellerinden alınmıştır. OHAL mağdurları adeta “sivil ölüme” terkedilmiştir. Mağdurların yargıya erişim ve sosyal güvenlik haklarını kısıtlayan tüm uygulamalara hukuk devletinin gereği olarak son verilmelidir.
5. 20 Temmuz sivil darbesinden sonra, 15 Temmuz darbe girişimiyle veya onun arkasındaki örgütle hiçbir ilişkisi bulunmayan, ama sırf Hükümete muhalif görüldüğü için bütün haklarından yoksun kılınan akademisyenler ve diğer kamu görevlileri görevlerine iade edilmelidir. Anayasa Mahkemesinin içtihatları dikkate alınarak, tutuklu milletvekilleri derhal serbest bırakılmalıdır.
6. 150’nin üzerinde gazetecinin hapiste olduğu bir ülkede demokrasiden söz edilemez. Sadece mesleklerini yaptıkları için tutuklanan gazeteciler derhal serbest bırakılmalı, medya üzerindeki tüm baskılara son verilmelidir. Düşünceyi ifade özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
7. OHAL koşullarında, serbest tartışmanın yapılamadığı bir ortamda ve üstelik “devletin bütün imkânları seferber edilerek” gerçekleştirilen Anayasa değişikliği gayrimeşrudur. Toplumun ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan anayasa yerine, bir kişinin beklentilerine yanıt veren bir Anayasa değişikliği Yüksek Seçim Kurulu’nun yasadışı kararıyla yürürlüğe konulmuştur. Bu bir “mühürsüz seçimdir.” Türkiye gayrimeşru bir anayasa ile yönetilemez, yönetilmemelidir.
8. Demokratik parlamenter sistem üzerindeki her türlü vesayet kaldırılmalıdır. Din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olan, insan haklarına dayalı demokratik, laik, sosyal hukuk devleti güçlendirilmeli, liyakat esası kamuda göreve başlama ve yükselmede esas alınmalıdır. Eğitimde laiklik ilkesinin aşındırılmasına son verilmeli ve toplumsal adaletsizliği yeniden üreten eğitim politikaları değiştirilmelidir.
9. Sadece hukuk alanında değil, toplumsal yaşamın bütün alanlarında yaygın bir adaletsiz düzen devam etmektedir. İşsizlik, yoksulluk, insanca yaşam ücretinden yoksunluk, örgütsüzlük, ayrımcılık, yaygın şiddet, terör gibi çok geniş bir yelpazede yaşanan toplumsal adaletsizliklerin giderilmesi için ortak irade geliştirilmelidir. Toplumsal barışımızı bozan tüm antidemokratik uygulamalara eşit yurttaşlık temelinde son verilmelidir. Toplumsal adaletsizliğin en vahim görünümlerden biri olan kadınlara karşı ayrımcılığın önüne geçilmeli, kadınların özgürlük alanları korunmalı, kadın hakları toplumsal hayatın her alanında uygulanmalıdır.
10. Son zamanlarda uygulanan saldırgan dış politika ülkemizin içindeki adaletsizlikleri de kökleştiren bir kısırdöngü yaratmıştır. Adalet sadece iç politikaya ve toplumsal yaşama değil uluslararası ilişkilere de hâkim olmalıdır. Türkiye coğrafyasındaki tüm halklara, tüm kimliklere kardeşçe, adilane yaklaşan, barışçıl ve uluslararası hukuka saygılı bir dış politikaya dönüş yapmalıdır. Türkiye yüzünü insan haklarına, hukuk devletine, adalete önem veren milletler ailesine çevirmelidir.
Bu çağrıyı oylara sunuyorum. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın… Onurluca yürüyeceğiz.
Hukuka ve Anayasaya saygı, adaleti sağlamanın ilk koşuludur. Hukuk güvenliğinin olmadığı ve adaletin gerçekleşmediği bir toplumda, kamu düzeni ve toplumsal barış sağlanamaz. Adaletsiz toplum ise, insan haysiyetinin zedelendiği bir toplumdur.
Bu “Adalet Çağrısı”; adaletin, insan haysiyetine saygının ve toplumsal barışın temeli olduğu inancıyla hazırlanmıştır.
Bu mücadele bizim mücadelemiz. Ve biz Türkiye’yiz. Adalet isteyen, barış isteyen, demokrasi, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik isteyen Türkiye’yiz. Biz dünyadan kopmak değil, dünya ile barış içinde kardeşçe yaşamak isteyen Türkiye’yiz. Biz kavga değil huzur isteyen Türkiye’yiz. Biz halkız. Bu yol bizim yolumuz, bu meydanlar bizim meydanımız. Bu memleket bizim memleketimiz.
Bu mücadele adalet mücadelesi… Bu yürüyüş bizim yürüyüşümüz. Bu çağrıdaki tüm taleplerimiz karşılanıncaya kadar durmayacağız. Bu yürüyüş artık başladı. Korku duvarlarını yıkacağız. Adalet yürüyüşümüzün bu son günü yeni bir başlangıçtır… Yeni bir ilk adımdır.
Bu bağlamda Yasama/yürütme ve yargı erklerini kullanan bütün yetkililere bu uyarılarımızı iletirken, siyasal partileri, toplumun farklı kesimlerini, sivil toplum örgütlerini ve bütün yurttaşları, bildirinin hedeflerini sahiplenmeye ve hayata geçirmek için mücadeleye çağırıyoruz. Hepinize şükran borçluyum. Hepinize teşekkür ediyorum.
cumhuriyet